Bölüm 15

110 10 0
                                    

Odama gelene kadar yalnızlığın iyi geleceğini, belki biraz dinlenebileceğimi düşündüysem de tam tersi olmuştu. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde önce perdeleri ardından da odanın havalanması için pencereleri açtım. Boş durup beklersem zihnime hakim olamayacağımı, tekrar ağlama krizine gireceğimi bildiğimden boş durmamak adına hızlıca yatağımı topladım.
Ardından yapacak bir şeyim kalmadığından birkaç saniye bomboş bir şekilde etrafa baktım. Bu odayı üstün körü toplamak, içimdeki öfkeli enerjimi atmaya yetmemişti. Bu nedenle odamdan çıkmadan önce hızlı bir duş almak için banyoya yöneldim. Bu kıyafetleri atacak, bugünü hatırlatacak şeyleri yok etmeye çalışacaktım. Sanki mümkünmüş gibi.
Kıyafetleri çıkartıp bir kenara fırlattım ve hızlıca duşa kabinin içine girdim. Tüm bedenimi lifle güzelce yıkadım. Boyun çevreme biraz daha fazla bastırmıştım. Acıtacak kadardı ama çok değildi. En son işimin bittiğine karar verip, çıktım ve asılı duran havluyu alıp belime doladım. 
Hareketlerim mekanik bir şekilde olduğundan, bir şey düşünmüyor, sorgulamıyor sadece yapıyordum. Dolabın içinden elime geçen kıyafetleri de üzerime geçirdikten sonra havluyu kuruması için yatağımın üzerine serdim ve ıslak saçlarımı tepemde bağladım. Düşünmeme fırsat bırakmamak için  odadan çıktım ve merdivenleri hızla inerek salona geldim. İki Adam Timur'dan kalan kan izlerini silerken Aslı da onların başında dikiliyordu.  Dikkatini bana çekmek  amacıyla konuştum.
"Aslı temizlik malzemeleri nerede?" Diye sordum sesim ne kadar uğraşırsam uğraşayım ürkek, kırılgandı.
Aslı dalmış olmalıydı ki sesim onun korkuyla sıçramasına neden olmuştu.
"Banyonun yanındaki odada," Dedi dalgın bir şekilde.
Başımla onaylayarak banyonun yanındaki odaya yöneldim.
Bir saat önce Yavuz ile burada olmamızı, bana söylediklerini ve tüm olanları düşünmemeye çalışarak, odanın kapısını açtım ve aradığım tüm temizlik malzemelerini buldum. Önce elektirikli süpürgeyi, ardından toz bezi ile cam sili dışarıya çıkarttım. Birkaç adım sesi duyduğumda hızlıca bir vileda sopası kavradım ve  korkuyla arkamı döndüm.
Kim olduğunu henüz göremediğimden sopayı kendimi savunma amaçlı kaldırmış bekliyordum. Görüş alanıma Aslı girdiğinde derin bir nefes aldım ve sakince sopayı indirdim.
Benim bu halime şaşkınlıkla baksa da birkaç saniye sonra gözlerindeki şaşkınlığın yerini anlayış almıştı.
"Temizlik yapmana gerek yok Yazgı," Dedi odadan çıkarttığım temizlik malzemelerine bakarak.
"Zaten temizlik için bir ekip eve geliyor," dedi ardından.
"Boş duramam Aslı," dedim sadece. Sesimdeki çaresiz tınıyı hissetmiş olacaktı ki, başını olumlu anlamda salladı.
"Tamam o zaman iş bölümü yapalım," dedi onun bu anlayışlı hali içimdeki korkunun ve acının bir nebze olsun dağılmasını sağlamıştı.
"Ben üst kattan odaları süpürmeye başlayayım. Sende salonun tozunu al," dedi.
Fakat bu teklif bana yeterli gelmediğinden hemen itiraz ettim.
"Önce alt katı süpüreyim, sonra toz alayım ve camları sileyim sonra da yerler. Ben bitirdikten sonra üst katı beraber yapabiliriz," dedim ve onun  cevap vermesine fırsat bırakmadan hızla süpürgeyi aldım ve salona yöneldim.
Biraz önceki adamlar işlerini bitirmiş olmalıydılar ki, gitmişlerdi. Yavuz'un nerede olduğunu merak ediyordum fakat görünürlerde ne kendisi vardı ne de bir iz.
Süpürgeyi prize takmak için kablosunu uzatmaya başlamıştım ki arkamdan tekrar Aslı geldi.
Merakıma engel olamayarak konuştum.
"Yavuz ve Selim neredeler?"
Aslı benden böyle bir soru bekliyormuşçasına gülümsedi, ardından da memnun bir şekilde sorumu cevapladı.
"Dışarıda bahçede. Selim bey çocukların yanında, Yavuz abi de uzun bir telefon görüşmesi yapıyor," Dedi ve ardından da ekledi.
"Oldukça öfkeli. Neredeyse baktığı yeri ateşe verecek."
Bana ne dercesine omzumu silktim ve bakışlarımı Aslı'dan kaçırarak süpürgeye çevirdim.
Başka bir tepki vermeyeceğimi anlayan Aslı da sakince yanımdan uzaklaştı ve mutfağa yöneldi. Yemek yapmaya başladığını çıkan takırtıdan anlamıştım.
Ardından süpürgeyi çalıştırdım ve tüm sıkıntılarımı da içine çekmesini dileyerek süpürmeye başladım.
Ne kadar süre temizlik ile uğraştığımı bilemesem de rahatlatıcı etkisi muhteşemdi. Bedenim sürekli hareket halinde olduğundan düşünceler bir türlü zihnimde oluşturduğum bariyeri geçememiş, bu durum bana huzurlu dakikalar vermişti.
Temizliğe kendimi öylesine kaptırmıştım ki, yukarıdan aşağıya, bir duvarı kaplayan ve bahçeye açılan camları silmeye başladığımda beni izleyen bir çift gözü dahi fark edememiştim.
Camda hiçbir iz kalmaması adına defalarca siliyor ardından da kendimi biraz uzaklaştırıp cama uzaktan bakıyordum.
Son defa sildikten sonra da geriye bir adım atmıştım ki sırtım çok sert bir gövdeye çarptı ve hafifçe sarsıldım.
Düşmemem için iki iri el kollarımı nazikçe tutarken arkamdaki adamın kim olduğunu elbette biliyordum.
Sakince kollarımı bıraktıktan sonra ona doğru döndüm ve bir adım geriye atıp gözlerinin içine baktım.
"Seni fark etmemişim," dedim aramızdaki sessizliği bozmak amacıyla.
"Evet," dedi tok sesiyle. Sabahın aksine sesi oldukça sert bir tondaydı ve bu durum kaşlarımın çatılmasına neden oldu.
"Bir şey mi oldu?" Diye sordum sakince. Kötü bir haberi kaldıramayacağımı bilsem de öğrenmek istiyordum.
"Evet," Dedi tekrar. Aynı kelimeyi aynı tonda söylemiş olması sinirlenmeme neden olsa da dişlerimi sıkarak sakince bekledim.
"Kendini neden yoruyorsun?" Diye sordu neredeyse kükreyerek.
Yakınımızda kimse olmadığı için içimden şükrederek konuşmaya başladım.
"Yapacak bir şey olmadığında," dedim sakince.
"Kötü oluyorum."
Cümlem onu sarsmış gibi birkaç saniye bekledi ve ardından içine derin fakat yorgun bir nefes çekti. O birkaç saniye boyunca bana öyle bir şekilde baktı ki, hayatımda bana öyle yoğun bir şekilde  kimsenin bakmadığına ve bakamayacağına yemin edebilirdim.
Gözlerinde ki tarif edemediğim yoğunluk, bir saniye içinde kaybolduğunda sessizce bekledim.
Kelimelerim tükenmişti.
Sustum.
Sadece ona baktım.
Bir şekilde bir şey söylemesini ve şu an iyi hissetmemi sağlayacak bir şey söylemesini bekleyerek.
Sadece sustum ve gözlerinin içine baktım.
"Hazırlan," Dedi sadece. Ardından da arkasını döndü.
"Çıkıyoruz." Ağzımı bile açamamış şaşkınca arkasından bakıyor, ayaklarımın işlemesi için uğraşıyordum.
Birkaç dakikanın ardından donakalan bedenime söz geçirebilmiş, adımlarımı üst kata odama yönlendirmiştim.
Odaya hızlıca girdim ve üzerime kalın siyah bir kazak ile siyah dar paça bir pantolon geçirdim. Ardından tepemde dağınıkça bağlı olan saçlarımı çözdüm ve makyaj masasının üzerindeki tarak ile sakince taradım.
Hafif nemli olsalarda kötü görünmediğinden dolayı önemsemeyerek odadan çıktım.
Timur'un tokadı ardından oluşan,  yüzümdeki morluk için yapacak bir şeyim olmadığından saçlarımı hafifçe sağ yanağımı kapatacak şekilde önüme sarkıttım.
Merdivenleri inmeyi bitirdiğimde temizlik malzemelerini kaldırmak için en son bıraktığım köşeye yönelmiştim ki, Aslı'nın hepsini yerine yerleştirmiş, geri döndüğünü gördüm.
"Hadi git," Dedi gülümseyerek.
"Daha fazla sinirlenmesin beklediği için," dedi ve gülümseyerek elini salladı. Onun bu hali üzerine bende hafifçe gülümsedim ve adımlarımı hızlandırarak çıkışa yöneldim.
Son olarak ayakkabımı ve kabanımı üzerime geçirdiğimde yanıma alacak başka bir şeyim yoktu.
Yavuz'un siyah bir jipin şöför koltuğuna oturduğunu ve beni beklediğini gördüğümde adımlarımı ilk defa gördüğüm bu siyah jipe yönelttim.
Soğuk hava evden arabaya
Gidene kadar süren o kısacık anda tenimi yalamış, neredeyse titrememi sağlamıştı.
Soğuk havanın da etkisiyle hızla araca bindim ve kapıyı kapadım.
İçerisinin sıcak olduğunu fark ettiğimde soğuktan gerilen bedenim memnuniyetle gevşemişti.
Kemerimi taktım ve ardından bedenimi hafifçe Yavuz'a doğru çevirdim. O ise kemerimi de takmamın ardından arabayı çalıştırmış, tüm dikkatini yola çevirmişti.
"Nereye gidiyoruz?" Diye sordum sakince. Tüm gün ağladığımdan ve tahrip olan sinirlerimden dolayı sesim olduğundan kısık ve narin çıkmıştı.
"Bir şeyler yemeye," Dedi sakince. Elleri direksiyonu sıkıca kavramış, neredeyse parçalamak istercesine tüm gücünü uyguluyor olmalıydı ki, parmak boğumları gerilmekten kıpkırmızıydı.
"Bir şeyin mi var?" Diye sordum ondaki bu öfkenin sebebini merak ederek.
"Timur yok hangi deliğe girdiyse yok!" Dedi bağırarak. O kadar kötü bakıyordu ki bana yavaşça, kemerin izin verdiği ölçüde ondan uzaklaştım.
Benim korktuğumu fark etmiş olacak ki gözlerini bir saniye kapadı ve öfkesini dizginleyerek sakinleşti.
"Hangi cehenneme giderse gitsin bulacağım onu," dedi öldürücü bir sakinlikle.
"Bulduğumda da sana yaşattığı her şey için onu öldürmekten beter edeceğim."
Bağırmasa da öylesine etkili bir şekilde konuşmuştu ki, söylediklerini yapacağını biliyordum.
Olacaklar için korksamda sakince sustum ve akıp giden yolu seyretmeye başladım.
"Çok aç mısın?" Diye sordu aramızdaki dakikalardır süren sessizliği bozarak.
En son ne zaman yemek yediğimi hatırlamıyordum fakat midem herhangi bir açlık sinyali vermediğinden aç olmadığıma karar verdim.
"Hayır," dedim sakince.
"Gideceğimiz yer biraz uzak," Dedi karşılık olarak.
Sakince başımı önemli değil dercesine salladım.
"Sessiz bir yer," Dedi hala sessizliği bölmeye çalışıyor fakat normal zamanlarda bile çok konuşan biri olmadığından oldukça zorlanıyordu.
Onun bu haline hafifçe gülümsedim.
Madem konuşmaya çalışıyordu ve yol uzundu bende bu süreyi onun hakkında bir şeyler öğrenerek değerlendirmeye karar verdim.
"Kaç yaşındasın?" Diye sordum ani bir şekilde. Benden böyle bir soru beklemiyor olmalıydı ki, şaşkınca bakışlarını bana çevirdi. Fakat şaşkınlığı kısa sürmüştü. Tekrar yola odaklandı.
"89 doğumluyum," dedi sakince.
"Ay ve gün?" Diye sordum merakla.
"15 Aralık 1989, Yazgı," Dedi bıkkınlıkla.
"Hımm," diye mırıldandım onun hakkında bir şeyler öğrenmek tuhaf bir şekilde beni mutlu etmişti.
"Sen?" Diye sordu ondan beklemediğim bir şekilde.
"Hayret," dedim alayla gülümseyerek.
"Aylardır beni takip ediyorsunuz ve gerçekten doğum tarihimi bilmiyor musun?" Diye sordum gülerek.
"Aslında, evet biliyorum," Dedi sakince. Alaylı halimin hoşuna gittiğini gözlerindeki ifadeden anlamıştım.
"9 Ekim 1994," Dedi sakince. Başımla onayladım. Doğruydu. Doğum tarihimi biliyordu.
"Atlar ve kitap okumak dışında nelerden hoşlanırsın?" Diye sordum konuşmayı uzatma maksadıyla.
Çarpık bir şekilde hafifçe gülümsedi.
"Ne o, benim hakkımda bilgi mi topluyorsun?" Diye sordu benim gibi sesinden alaycılık seziliyordu.
"Hayır," dedim.
"Unuttun mu kütüphanene girip, kitap okuduğum için bana kızmıştın."
Bu anı unutmadığını biliyordum fakat yine de tekrar gündeme getirmek ve o zaman alındığımı belli etmek bana büyük bir haz vermişti.
Yüzündeki tebessüm yavaşça soldu.
"Büyük bir tepki verdiğim için özür dilerim," Dedi sakince.
Başımı yukarı aşağı yavaşça salladım.
Yaklaşık on dakika boyunca ikimizde sesiz kalmış, konuşacak bir şeyler aramıştık.
En sonunda sessizliği Yavuz'un sesi böldü.
"Tarih," Dedi yavaşça.
"Tarih ile ilgilenmeyi, okumayı araştırma yapmayı çok severim."
O kadar uzun sürmüştü ki aramızdaki sessizlik, biraz önceki soruma cevap verdiğini fark etmemiştim. 
"Nerelisin, soy adın ne?" Diye sordum ardından da. Konuşmak iyi geliyordu.
"Yazgı, neden bu soruları soruyorsun?" Diye sordu bıkkınlıkla.
"Çünkü," dedim verecek bir cevap arayarak.
"Canım sıkılıyor ve konuşmak iyi geliyor," dedim.
"Sadece bu sebeple mi?" Diye sordu tekrardan.
"Belli bir sebebi yok. Sadece normal iki insan gibi, arkadaşça konuşuyoruz. Neden her şeyin altında bir sebep arıyorsun ki?" Diye sordum bende ona karşı soru yönelterek.
"Arkadaş.." Dedi ve sustu, o kadar sessiz konuşmuştu ki ne dediğinden bile tam olarak emin değildim.
Konuşmamız yine son buldu ve aramızda uzun süren bir sessizlik oldu.
Dakikalarca sakin bir şekilde yolu izlerken, uyumayı ve bugünün Yavuz ile olan kısımları hariç bir rüya olmasını diledim. Düşüncelerimi ve ortamın sessizliğini Yavuz'un telefonunun sesi böldüğünde bakışlarımı yoldan çalan telefona çevirdim.
Önümdeki torpidonun üstünde çalan telefona göz ucuyla bir bakış attım.
"Kimmiş?" Diye sordu Yavuz o yola odaklı olduğundan telefona bakmamıştı.
"Selim," dedim sakince.
"Açıp hoparlöre alır mısın?" Dedi.
Dediğini yaptım ve telefonu açıp hoparlöre aldım.
Selim'in neşeli sesi ortamı doldurduğunda otomatik olarak yüzümde ufak bir gülümseme peyda olmuştu.
"Nerelerdesiniz kaçaklar?" Diye sordu selim, arka planda çocukların sesleri geliyordu.
Selim'in neşeli halinin aksine Yavuz oldukça donuk bir sesle konuşmaya başladı.
"Dışarı çıktık, geç döneriz," Dedi kısaca.
Selim güçlü bir kahkaha attı.
"Döndüğünde konuşmamız gereken şeyler var," dedi keyifle.
"Konuşulacak şeyler önemli meseleler mi?," diye sordu Yavuz sert bir şekilde.
"Evet," Dedi Selim de sesi hala çok neşeli, keyif doluydu.
"Ne gibi?" Diye sordu Yavuz ise Kaşlarını çatmış. Benim gibi merakla.
"Bir yangın çıkmış," Dedi Selim de ciddiyete bürünmüştü. Gergince yerimde kıpırdandım.
"Nerede?" Diye sordu Yavuz da, onun da gerildiğini kasılan ellerinden görebiliyordum.
"Bacada," Dedi Selim sesindeki ciddiyet yavaşça kaybolmaya başlamıştı.
"Ne diyorsun uzatmadan söyle!" Diye kükredi Yavuz.
Yavuz'un tepkisine karşılık Selim hiç aldırmadan yarım kalan kahkahalarına devam etti. En son nefes nefese bir halde dakikalar sonra tekrar konuştu.
"Ateş diyorum Yavuz, bacayı sarmış." Bu cümlesinin ardından tekrar bir kahkaha tufanı koptu. Yavuz sinirle telefonu kulağına götürdü ve ardından benim duyamadığım birkaç şey söyledi. Yüksek ihtimalle küfür etmişti.
"Ben geldiğimde kendi ecelinle ölmüş olsan iyi olur Selim," Dedi ve telefonu kapattı.
Telefonu kapatmadan önce dahi Selim'in kahkahaları duyuluyordu.
Şaşkınca ve hiçbir şey anlamayarak, anladığım şeye ihtimal vermeyerek yola baktım, Selim'in arayışından sonra öfkesi tavan yapan Yavuz kırıcı olmaktansa konuşmamayı tercih etmiş olacaktı ki, geri kalan tüm yol boyunca ikimizde sessizdik.
Ben yarım kalan, sırlarla dolu hayatımı düşünürken ve bir de onun şu an ne düşündüğünü düşünürken, onun düşüncelerinin kapısı bana kapalıydı.
Yaklaşık kırk beş dakika boyunca kendime zihnen işkence ederken, en sonunda sahil kenarında küçük bir köfte ekmek tezgahının biraz ilerisine park ettik.
Hava soğuk olmasına rağmen Yavuz camları sonuna kadar açmış, içeriye serin deniz havasının dolmasını sağlamıştı.
Birkaç dakika önümüzdeki denize baktık, en sonunda Yavuz sakince Kemerini çözdü ve bana döndü.
"Ne yemek istersin?" Diye sordu sakince.
Eminim şu an geri dönmek ve Selim'in suratını var gücüyle yumruklamak istiyordu.
Bu konuda ona hak veriyordum, çünkü gerçekten Selim bazen çekilmez biri oluyordu.
Düşüncelerime bir son verdim ve onu daha fazla bekletmeden cevapladım.
"Sen ne yersen bana da aynısından alabilirsin," dedim kolaya kaçarak.
Özel olarak istediğim veya sevmediğim bir şey olmadığından ne yiyeceğim fark etmiyordu.
"Tamam," Dedi ve arabadan inip birkaç metre ileriye, köfte ekmek standına yürüdü.
Yaklaşık on beş dakika boyunca onun geri dönmesini, sahile vuran dalgaları izleyerek bekledim. En son elinde ekmeklerin olduğu bir poşet ve iki ayran kutusuyla döndü.
Ekmeklerden arabaya yayılan koku midemin açlık sinyalleri vermesine neden olmuştu nihayet.
Yavuz'un ekmeği ve ayranı bana vermesiyle sakin olmaya çalışarak, fakat midem buna bir türlü izin vermiyordu, ayranı ve ekmeği saran poşeti açtım.
Birkaç dakika sonra kendimi kaybetmiş, sanki dünyadaki en güzel şeylermişçesine yemeğe ve ayrana yönelmiştim.
Kaç dakika boyunca hızlı bir şekilde yediğimi bilmiyordum fakat nihayet midem ağrı sinyali vermiş, yavaşlamamı sağlamıştı.
Tabi o zamana kadar ekmeğin yarısından fazlasını yemiştim.
Midemin hafif sancılanmasıyla arkama yaslandım ve yavaş bir şekilde yemeye başladım.
"Hani aç değildin?" Diye sordu Yavuz. Bakışlarını bile hissetmeyecek kadar kendimden geçmiştim.
"Aç değildim zaten," dedim bir yandan da ağzımdakini çiğnediğinden sesim boğuk çıkıyordu.
"En azından ekmeklerin kokusunu duyana kadar fark etmemiştim," dedim homurtulu bir sesle. Bu halime verdiği tepkiye bakmak için döndüğümde onun önündeki poşet henüz hiç açılmamış bir şekilde duruyordu.
Dakikalardır beni izlediğini fark ettiğimde biraz mahçup bir şekilde yerimde kıpırdandım.
"Yesene," dedim bir yandan da ne yapacağımı bilemeyerek ayran kutusu sanki uzay mekiğiymişçesine kutuya bakıyordum.
"İstersen bir tane daha alayım," Dedi Yavuz sesinden eğlendiği belli oluyordu.
"Yok," dedim mahçup bir şekilde.
Aslında çok önemli bir detay değildi ama yine de bu kadar kıtlıktan çıkmış gibi gözükmek utandırmıştı beni.
"Ee hadi," dedim hala beni izlediğini bilerek.
Benim gergin ve utanmış olduğumu anlamış olacaktı ki yavaşça bakışlarını önündeki poşete çevirdi ve benim aksime sakin bir Şekilde yemeye başladı.  Farkında olmadan büyülenmiş gibi ona bakıyor, ekmeği zarif ve sakin bir şekilde yemesini izliyordum.
Birkaç dakika sonra kendimi zorlayarak girdiğim transtan çıkardım ve tüm gücümü harcayarak bakışlarımı önümüzdeki denize çevirdim.
Aklıma onu ilk gördüğüm gün geldiğinde burukça gülümsedim. Yine berbat bir halde, en dibi görmüşken yanıma gelmiş. Ben farkında olmadan yaralarımı sarmama yardım etmişti.
Onun hakkında bilmediğim bir milyon şey olabilirdi. Ama emin olduğum tek bir şey vardı. 
Bana yardım ediyordu fakat bu Behçet beyden dolayı değildi. Kendi isteğiydi. En azından başta öyle olmasa da şu an durum böyleydi.
Düşüncelerim hafifçe gülümsememe neden olmuştu.
Sakin bir şekilde yanımda Yavuz, karşımda Deniz ve ortamın sakinliğiyle yarım saatten fazla oyalandık. En sonunda Yavuz da yemeğini bitirip çöpleri topladı. Ve arabanın bir köşesine bıraktı.
Ne diyebileceğimi bilmediğimden sessiz kaldım ve önce onun konuşmasını bekledim. 
"Yazgı," Dedi sakince. Sesi öylesine huzur doluydu ki, bir an sadece şu ana sıkışıp kalmak istedim.
"Efendim," dedim şu anda kalmanın mümkün olmadığını bilerek.
Birkaç saniye sessiz kaldı ve kararsızca yüzümü süzdü.
"Gidelim mi?" Dedi en sonunda söylemek istediği şeyden vazgeçerek.
"Olur," dedim sakince. Ardından da Kemerimi taktım.
Bir şeyler düşündüğü yüz ifadesinden belli oluyordu fakat o kadar yorgun ve hırpalanmıştım ki, bende onun yaptığı gibi sessizliğe çekilerek yolu izlemeye başladım.
Kafamda cevapsız çok soru, merak ettiğin çok şey vardı. Fakat bir tanesini sormam demek, önlenemez bir faciaya neden olacaktı ve benim bunu kaldıracak gücüm yoktu. En azından şimdilik.
Daha baba demek istemediğim adamı bulamamışlardı, şimdi bir de Timur'u arıyorlardı. Elimde olmadan içime derin bir nefes çektim.
Kurtulmaya çalıştıkça daha çok dibe batıyordum.
"Ne oldu?" Diye sordu Yavuz. Dakikalardır süre giden sessizliği bozarak.
Bilmem dercesine omuz silktim. Elimde olmadan zihnime bugün olanlar, Timur'un yapmaya kalkıştığı şey geldiğinde istemsizce irkildim ve ellerimle yüzümü ovuşturdum.
Timur'un tüm sözleri bir bir zihnimde yankılanırken o panikle farkına varmadığım bir şey dikkatini çekti.
"Yavuz," dedim gergin bir şekilde.
Bir yandan da oturuşumu hafifçe Yavuz'a çevirmiştim.
Bir cevap bekler gibi yüzüme bakmıştı.
"Timur," dedim önce. O pisliğin ismini ağzıma almak midemin yerle bir olmasına neden olurken bulantımı bastırmak için yavaşça nefes aldım.
"Bugün bana şey Dedi," dedim cümleyi Nasıl devam ettireceğimi bilemeyerek.
Yavaş konuşuyor olmam Yavuz'u sinirlendirmiş olmalıydı ki bunu belli edercesine konuştu.
"Lanet olsun Yazgı, bu yüzyıl söyleyecek misin?" Diye homurdandı öfkeyle.
"Bana, "o aptallar daha benim kiminle çalıştığımı bile anlamadı, Yavuz salağının beni gizlice araştırabileceğini mi sandın" Dedi," dedim tek seferde.
Cümlemi doğru anlayabilmek için biraz bekledi.
"Yani başka biri için çalıştığını söyledi sana," Dedi Yavuz teyit ettirmek için.
"Ve senin salak olduğunu," dedim bende onun bu dalgın halinden korkarak.
Öfkeli halinden bile daha çok korkutuyordu beni sessiz kalıp bir şeyler düşünmesi.
Ültimatomum işe yaramış olacak ki cümlem üzerine bakışlarını öfkeyle bana çevirdi fakat üzerinde çok durmadı.
"Ya sandığınızın aksine babam olacak o adam ile çalışıyorsa," dedim zihnimde  alarm çanları çalmaya başlamıştı.
"Ya o çok güvenlikli dediğiniz evi bulmuşlarsa," dedim ağlamak üzere olarak.
Yavuz'un cümleme olumlu veya olumsuz bir cevap vermemesi daha çok telaş yapmamı sağlarken, ağlamamak için tüm gücümü kullandım.
"Telefonu al, Selim'i ara hemen," Dedi Yavuz ve ardından gazı sonuna kadar kökledi.
Titreyen ellerimle telefonu alıp, Selim'in numarasını tuşladım.
Çaldı.
Çaldı.
Çaldı.
Açan olmadı.
"Açmıyor," dedim artık sinirlerimin son noktasına geldiğimden yüksek sesle.
"Aslı'yı ara," dedi Yavuz da, benim aksime daha soğukkanlı olsa da arabayı son sürat sürdüğünden ters giden şeyler olabileceği ihtimalini göz ardı edememişti. 
Aslı da telefona cevap vermemişti.
"Aslı da açmıyor," dedim ellerim titrediğinden dolayı neredeyse telefon ellerimden kayıp yere düşecekti.
"Turgut'u ara," dedi Yavuz da, ilk başta adamın kim olduğunu soracaktım ki öğlen yüzüne yumruk attığı adam olduğunu hatırladım ve zorlukla rehberde adamın adını buldum.
"Çalıyor," dedim heyecanla.
Birkaç defa daha çaldıktan sonra telefon açıldı.
"Alo," dedi güçlü bir erkek sesi.
"Turgut neredesin?" Diye sordu Yavuz.
"Kafenin önündeyim abi," Dedi cevaben.
"Göze çarpan bir şey oldu mu?" Diye sordu Yavuz da.
"Hayır abi, sakin ortam," Dedi Turgut da.
"Evden en son ne zaman haber aldın," Dedi Yavuz, hala son hızla arabayı sürüyordu.
"Bir saati geçiyor abi, aradım bende ulaşamadım Ercan'a," Dedi Turgut'un da sesi düşünceli geliyordu.
"Tamam, sen gözünü dört aç, özellikle Bir hareketlilik olurda beni bilgilendir," Dedi ve telefonu elimden alıp kapattı.
Sanki mümkünmüşçesine daha çok gaza asıldı.
Telaşla ve gerginlikle geçen dakikaların ardından en sonunda hızla arabayı bahçeye soktu ve evin önüne park etti.
Ortalık çok ıssızdı. Gecenin karanlığını tek bölen şey, evden ve bahçedeki ışıklandırmalardan yayılan ışıktı.
Yavuz gergince silahını belinden çıkartıp arabadan inmek için bir hamle yaptı.
"Ben indikten sonra kapıları kilitle. Ve sürücü koltuğuna geç. Eğer on dakika boyunca bir ses çıkmazsa sadece sür. Arkana bakma ve dayını ara." Dedi ve arabadan inmek için kapıya yöneldi.
"Hayır," dedim.
"Bende seninle geleceğim."
Öylesine net bir şekilde baktım ki kararımdan dönmeyeceğim kesindi.
"Lanet olsun Yazgı, arkamda kal," Dedi ve arabadan indi.
Bende onun hareketlerini takip ederek arabadan indim.
Ev o kadar sakin görünüyordu ki, endişe katsayım giderek daha da artıyordu. Ortada hiçbir koruma veya Selim'lerden bir iz yoktu.
Yavuz gibi sessiz adımlarla onu takip ediyor,aramızda bir adımdan fazla mesafe bırakmıyordum.
Sakin adımlarla dış kapıya ilerledik ve Yavuz sessizce kapıyı açtı.
Evin içine adım atıp, bir saniye beklediğimizde kulağıma ulaşan sesler
ile şaşkınlık ile kalakalmıştım.

          Herkese Merhaba.
Öncelikle bölüm bir haftadan fazladır yoktu, bunun için özür dilerim inanın çok yorucu ve yoğun geçiyordu günler benim için. Bölümü sever misiniz bilmiyorum benim çok içime sinmedi ama daha fazla bekletmemek için hataları bile okumadım. Yorumlarınızı esirgemeyin keyifli okumalar. Hatalarım için özür dilerim.

Gecenin MürekkebiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin