Başımda yoğun bir ağrıyla yerimde huzursuzca kıpırdandım. Gözlerim yavaşça aralanıp olanlar zihnimde tekrardan canlandığında bedenimin izin verdiği ölçüde hızlı bir şekilde yatakta doğruldum.
Puslu beynim telaşla olanları yinelerken kalbim göğüs kafesimi delercesine hızla çapıyordu. Şeker fabrikasında gördüğüm adamlar beni bayıltmış, hiç bilmediğim bu yere getirmişlerdi. Hızlıca çevreme bakındım. Büyük ve loş odanın içinde olabildiğince az eşya vardı. Karanlık, kahverengi uzun perdelerden içeriye sızan ışık hafifçe ortamı aydınlatsada birkaç dakika içinde bu aydınlıkta yok olacak, zihnimdeki tüm karamsar düşüncelerime karanlık da eklenecekti.
Kendimi sakinleştirmeye çalışmak amacıyla derin bir nefes aldım ve yataktan kalktım. Hızlanan kalp atışlarım bedenime bir şok dalgası etkisi yaratmış, üzerimdeki sersemlik yok olmuştu. Birkaç adım atarak hızlıca odayı taramaya tekrardan devam ettim.
Çift kişilik yatak sol duvara doğru dayanmış, büyük odada çok büyük bir alanı kaplamıştı. Yerdeki kırmızı renkli halı, neredeyse zeminin tamamını kaplamış, odaya tarihi bir hava vermişti. Perdelerin tam önünde duran iki tekli koltuğun ortasında aynı koltukların renginde krem renkli hoş bir sehpa duruyordu. Sadece bu odaya bakarak bile bu eşyaların çok lüks ve pahalı olduğu anlaşılıyordu.
Telaşla odayı süzmeyi bıraktım ve ne yapacağımı düşünmeye koyuldum. Etrafta ne çantam ne de kabanım vardı. Sinirli bir şekilde ellerimi saçlarımdan geçirirken ne kadar süredir baygın bir şekilde yattığımı hesaplamaya çalışıyordum. Hava henüz kararmadığına göre birkaç saattir olmalıydı.
Nazlı'nın beni merak etmesi için yeterli bir süre olmalıydı. Öyle olması için içimden dua ettim.
"Uyanmış mıdır?" diyen bir erkek sesi tam kapının dibinden geldiğinde hızlıca yatağa tekrar yattım ve gözlerimi yumdum.
Sorulan soruya cevap alabilmek amacıyla yatağa yatmamdan iki saniye sonra kapım aralanmıştı.
"Yemeğini getireyim, eterin etkisinin geçmesine az kalmış olmalı," dedi soruyu soranla aynı kişi.
Adamın kapıyı tekrar kapatması ile yerimden doğruldum ve odayı bilmem kaçıncı defa telaşla tekrar süzmeye koyuldum. Biraz önce tam dikkatimi çekmesede sehpanın üzerinde turkuaz renki bir vazo ve içinde yapay oldukları belli olan bir çiçek demeti vardı. Yerimden hızla kalktım ve vazoyu sıkıca kavradım.
Yapacak başka bir şeyim olmadığından hızlı fakat sessiz adımlarla kapının tam arkasına geçtim ve kalp krizi geçirmemek için ve ayrıca buradan sağ salim bir şekilde çıkabilmek için dua etmeye koyuldum.
Stresten ellerim terliyor, sıkıca kavradığım vazo ellerimden kayıyordu. Derin fakat sessiz nefeslerle kalbimi kontrol almaya çalışırken kapının ardından bir çift ayak sesinin buraya doğru geldiğini duydum ve son duamı ederek gözlerimi kapadım.
Kapı yavaşça aralanıp benden en az on santim uzun, iri yapılı bir adam odaya girdi. Geniş sırtı bana doğru dönük bir şekilde birkaç büyük adım attı. Oda iyice loşlaştığından yatakta olmadığımı fark etmemişti. Bir adım daha atıp durduğunda kapıyı yavaşça kapattım ve elimdeki vazoyu sert bir şekilde kafasına geçirdim. Adam elindeki yemek dolu tepsiyle beraber yere yığıldığında dudağımı sertçe ısırdım ve ağlamamak için kendimi zorlayarak kendimi hızlıca toparladım.
Adamın elindeki tepsiden halıya dökülen çorba ve yemek kötü bir görüntü oluştururken bakışlarımı halıdaki lekeden çekmiş, baygın bir şekilde yatan adama çevirmiştim, elimi kafasının arkasına götürdüm ve elim kana bulandığında gözümden akıp düşen bir damla yaşa engel olamamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Mürekkebi
Aktuelle Literatur"Ona benzemiyorum," dedim dişlerimin arasından. Beni bu denli sinirlendireceğini düşünmediğinden yüzündeki gülümsemenin yerini şaşkın bir ifade almıştı. "Ona benzemiyorum," dedim inatla, gözlerim dolu bir şekilde. Ardından da öfkeyle gözlerimi yumd...