Kapının ardında duran beden sayesinde tüm bedenim sinirle kasılırken iki adım arkamda duran adama döndüm. Ömer kapıda kimin olduğunu merak edermiş gibi bana bakıyordu.
"Akif'in ne işi var burada?" diye sordum anlam veremeden. Sinirim, üniversite zamanında yaşadığımız kötü anılardan dolayıydı.
"Akif mi gelmiş?" dedi kaşlarını çatıp iki adımda yanıma gelip, elini belime koydu ve kapı merceğine eğilip aynı benim gibi baktı.
"Haberin yok muydu?" diye sorduğumda geriye çekildi ve elini kapı koluna atmadan önce bana dönüp kafasını iki yana salladı.
Kaslarım çatılırken o hiç beklemeden kapıyı açtı, kapı yüzüme gelmesin diye kenara çekildim. O sırada Akif'in anahtarını çıkarmış, kapının aniden açılmasıyla bize baktığını gördüm.
Geri zekalı Ömer'in evinin anahtarı neden herkeste vardı?
"Evde miydin?" diye sordu Akif bir ona bir bana bakarken.
"Evet, bu saatte mi gelecektin sen?" diye sordu Ömer eliyle içeri buyur ederken. O sırada yanda duran küçük valizi gördüm.
"Ha?" dedi biraz şaşkın görünüyordu ama Ömer'e bakıp ardından kafasını salladı. "Evet."
"İçeri gel, ne duruyorsun."
Ömer'in daveti üzerine afallaması son buldu ve ayakkabısını çıkarıp valiziyle beraber içeri geçerken ikisine de ters ters bakıp salona yürüdüm. Akif neden burada olduğumu sorguluyordu büyük ihtimalle, ben de onun varoluşunu sorguluyordum.
Kapı kapandıktan sonra Ömer ve Akif sıkı sıkı sarıldı birbirine, Akif benim boylarımdaydı yani ondan birkaç santim kısaydı. Esmer, kirli sakallı ve koyu kahverengi gözleri vardı. Yakışıklı sayılmazdı ama karizmatikti. Ya da bana yakışıklı gelmiyordu.
"Özlemişim lan." dedi Akif ondan ayrılırken, şok olmuş halinden tamamen sıyrılmış eski pezevenk gülüşünü yüzüne oturtmuştu.
Ömer cevap vermedi, normalde kazma derdim ama ona cevap vermediği için mutluydum.
Kucaklaşmaları bittiğinde sonunda beni hatırladılar, Ömer'in ne diyeceğini merak ediyordum.
"Sizi tanıştırmama gerek yok herhalde." dedi arkadaşını bırakıp yanıma ilerlerken.
"Maalesef tanıyorum." dedi Akif alayla gülerken, tam bir şey diyecektim ki Ömer araya girdi.
"Erdal ile yemek yemeye gelmiştik, söyledim sana bilirsin arada işten uzaklaşıp ev yemeği falan yiyoruz," bastıra bastıra konuştu, gözleriyle Akif'i uyarır gibi baktı. Ardından onun bulaşmayacağına emin olup bana döndü.
"Akif savunma kampı için İstanbul'dan geldi, öğretmen olarak. Bir ay kadar yanımda kalacak." yeşil gözleri konuşması bitene kadar kahvelerimden ayrılmadı.
Sadece kafamı salladım, o hiç panik yapmadan konuştuğuna göre Akif'in yanlış anlayacağı bir durum yoktu. İkimizin arkadaş olduğundan bahsetmiş olmalıydı.
"Ne yemeği yaptın inşallah solcu kavurma falan vardır." dedi Akif mutfağa ilerlerken, yanımdan geçerken tip tip bakıp güldü.
"Senin..." dedim dişlerimi sıkıp üzerine atılmak için bir adım attığım sırada Ömer beni durdurdu. Esmer eli belimden beni sıkıca kavramıştı.
"Sakin ol." dedi sadece, arkadaşı görür diye hemen elini çekmişti ama göz temasını kesmedi.
"Arkadaşına söyle onu." dedim inatla.
