"Yarın kar yağışı varmış."
Adanalı yaz bittiğinden beri ortalama her gün bunu söylüyor, geceye kadar camın önünde kar yağmasını bekliyor yağmadığını görüncede iç çekerek yatağına uzanıp uyuyordu.
Küçüklüğünden beri Adana gibi sıcak bir yerde olduğu için hiç kar görmemişti, dolu dolu bir kar yani.
"İnşallah yağar be Adanalı." normalde dünden beri sinirli gezsemde etrafta arkadaşımın masumiyet akan konuşmasına ters tepki veremedim.
"Ya bu Gökhan Komutan'a beni yazıcı diye öneren kişinin götünü sikeyim ben." dedi Erzincanlı söylene söylene oturduğumuz ağacın önüne gelirken. Benden bahsettiği için dikleştim, tabi onun bundan haberi yoktu.
"Noldu?" diye sordum.
"Lan ne olacak? Sürekli iş veriyor yoruldum tükendim amına koyayım." iyi ki ben gitmemiştim yanına. "Eğitimleri özledim ulan, daha az yorucu yemin ederim."
"İş işte ne yapacaksın Ahmet, bak ben el arabası taşıdım kaç gün." o günlerde iyi dalga geçmişlerdi.
Erzincanlı kaşları çatık, büyük bir öfkeyle dururken aniden sırıttı ve büyük bir kahkaha attı. Muhtemelen aklına gelmişti şerefsizin, bu sefer ben kaşlarımı çattım ve yanımda duran iki küçük taşı kucağına fırlattım.
"Sarı komutan ya." dedi kahkahasının arasında. Diğerleri de gülüyordu.
"Kız kızdırdı yine benim sarı bebeyi." Sivaslı yanağımdan makas alıp hemen yanıma bağdaş kurup oturduğunda elimi yüzüme atıp dokunduğu yeri sinirle sildim.
"Siktirin gidin."
"Lan benim ne suçum var?" Sivaslı gülerek söylendi.
"Siz iyice bokunu çıkardınız, önceden höst desem korkudan sıraya geçerdiniz. Hayırdır iki yumuşak tarafımı gösterdim diye çocuk mu bellediniz beni?" ne kadar ciddi konuşsamda karşımdaki insanlara etki etmedi.
"Evet, çocuksun." dedi Ankaralı.
"Höst!" dediğim anda birden hepsi ayağa fırladı. Kafamı kaldırıp esas duruşta duran adamlara anlamsızca bakındım.
"Aferin, adam olun." dedi kafamı sallayıp.
"Kalk Sarı Komutan," dedi Erzincalı mırıldanarak. "Ömer Komutan geliyor."
Omzumun üzerinden rahat bir tavırla arkaya bakındım, Ömer ve yazıcısı büyük ama acelesiz adımlarla yanımıza geliyordu. Sıkıntılı bir nefes alıp yerden destek alarak kalktım ve aynı bizimkiler gibi esas duruşa geçtim. Yüzümde umursamaz bir ifade vardı.
Ömer yanımıza geldiğinde ben kenarda durduğum için benimle göz teması kurmadı, asker topluluğuna baktı.
"İşiniz yok mu sizin lan?" dedi elini beline bağlayıp.
"Var komutanım," ve "Yok komutanım." lafları birbirine karıştı.
Var diyenler, yok diyenlere ters ters baktı.
"İyi, herkes işinin başına. Siz ikiniz akşam yemeği için yardıma gidin." dedi Sivaslı ve Ankaralıyı gösterirken.
"Emredersiniz komutanım." diye bağırdı ikisi, hepsi birden asker selamı verip dağılırken ben de kafamı eğip sürüme ayak uydurdum.
Tabi Ömer yüzünden durduruldum.
"Korkmaz, sen odama gel." dedi Ömer yanımdan geçip giderken.
Yazıcısıyla göz göze geldiğimde herhangi bir ters tepki veremedim.