Arabanın içinde Ömer'i beklerken sigaramın sonlarına gelmiştim, sigaramdan bir duman daha çekip geriye yaşlandım.
Bugün yine ehliyeti olan biri olarak, daha doğrusu emriyle dışarı çıkmıştık. Elbette işi yoktu, eve gidip bana yemek yapmak istemişti. Yolun yarısında aracı ben kullanırken, diğer yarısında direksiyon başına o geçti.
Komutan, askerine özel şoförlük yapıyordu.
Şimdi ise evine biraz uzaklıktaki büyük bir markette durmuştuk, gerekli olan malzemeleri almak için içeri girmiş tam on dakikadır çıkmamıştı. Sen de gel diye teklifte bulunsa da reddetmiştim, zaten üniformalı olduğumuz için tek başımıza bile dikkat çekerken bir komutan ve emrinde olan erin beraber un, yumurta aldığını gören Türk halkı garip garip bakacaktı.
Sigaram bittiği sırada uzun boylu, karizmatik adamın elinde üç poşetle dışarı çıktığını gördüm. O sırada markete girecek olan liseli oldukları belli üç genç Ömer'i gördüğü anda irkilip kenara geçtiler. Arkasından ise hayranlıkla bakıp bir şeyler mırıldandılar ve gülerek içeri girdiler. Tabi Ömer bunları görmedi.
Askeri araca yaklaştı, kısaca bana baktıktan sonra arka kapıyı açıp alışveriş poşetlerini yerleştirdi. Kapıyı kapatıp seri bir şekilde ön taraftan dolanıp direksiyonun başına geçti. Öyle kudretli görünüyordu ki pezevenk arabaya bindiğinde araç hafifçe sarsılmıştı, hele ki kapıyı sertçe kapatınca.
"Çok bekletmedim değil mi?" diye sordu aracı çalıştırmadan önce kenarda duran paketine uzanıp dudaklarının arasına bir dal koyarken.
"Yok sıkıntı değil ama niye o kadar uzun sürdü?" geriye yaşlandım onu daha net görmek için.
Sigarasının ucunu yakarken konuşmadı, bakışlarını turuncu ateş alevlenene kadar ordan ayrılmadı, ardından ise derin bir nefes alıp omuzlarını dikleştirdi.
"Kasap yoktu, onu bekledim biraz." dedi aracı çalıştırırken.
"Bir arkadaşım vardı, markette kasap reyonunda çalışıyordu. Canı istediği zaman gidip ilgileniyordu pezevenk, millet kuyruk oluyordu hep oranın önünde." dedim aklıma Eren gelirken, çok umursamaz biriydi. Uzun süredir konuşmuyorduk.
"Hmm..." dedi sadece, bir yorumda bulunmadı.
Sigarasını içmeye devam ederken yola odaklanmıştı, bende dönüp şehri izledim. Camdan dışarıdaki insanların telaşını, gülüşlerini, yürüyüşlerini izlerken Ömer konuştu.
"Sana karşı hiçbir şey hissedemiyorum." dedi düşünceli bir sesle.
İlk başta algılayamadım, çatık kaşlarımla ona döndüğümde gözünün yolda olduğunu fark ettim. Gözleri hafifçe kısılmış, bir şeyler düşünüyordu. Vücudumda aniden ateş yükseldi, nefesim kesikleşti.
"Anlamadım?" diye sordum.
"Yani dışarıdaki yaşamına karşı hiçbir hissim yok, normalinde ben insanların hayatlarını yaşamlarını düşünüp kendime yakın ya da uzak bulurum. Sana karşı hiçbir hissim yok, sanki askeriyede doğup büyümüşsün gibi." göz ucuyla bana bakıp ciddi bir şekilde anlatmaya devam ederken kaşlarım daha çok çatıldı.
"Ne demek istiyorsun amına koyayım? Sen benden hoşlanmıyor musun?" dediğimde anlamsızca bana baktı.
"Mal, seni seviyorum."
"O zaman niye hissedemiyorum diyorsun piç kurusu?" derin bir nefes aldım, yalan söylemediği bakışlarından bile belliydi.
"Askeriye dışında, dışarıdaki hayatına karşı iyi ya da kötü bir şey hissedemiyorum demek istedim." diye açıkladı, o sırada açıklaması umrumda değildi. Az önceki gerginliğimin ve acının vücudumu yavaşça terk etmesini bekliyordum.