Akşam vakti yemekleri yedikten sonra koğuşu yıkamamızı söylemişlerdi ve binadaki her koğuş kendi yerini temizlerken bu olay emirden çıkıp adeta bir eğlenceye dönüşmüştü.
"Ula kayayrum yav." dedi bir hamsi önümden ayağı kayıp, buz patenindeymiş gibi duvarlardan tutunarak giderken.
Ona gülerken eşofmanımı diz kapağımın altına kadar karaladım, terlik sevmesemde gelirken mahallenin ucuz satıcısından aldığım terliği giydim. Kayıp düşmek istemiyordum elbette.
"Oğlum fazla abartmayın komutanlar basmasın." diye bağırdı yan koğuştan bir esmer genç. O ciddiyetle işini yapıyordu.
"Erdal, hadi tuvalet bizde." dedi Erzincanlı kolumdan dürtüp önden önden giderken. Elimdeki fırçayla peşine takıldım, paytak paytak yürüyorduk kaymamak için.
Tuvalete girdiğimizde birkaç kişinin daha temizlediğini gördüm, ortalık ana baba günü olmuştu resmen. Bence komutanlar koğuş temizliği yapın derken bunu kastedmemişti. Ama kimsenin umrunda değildi.
Etrafı biraz köpükledikten sonra elimde emanet gibi duran fırçayla tuvaletin fayanslarını yavaşça fırçalamaya başladım. O sırada Erzincanlı bir türkü söylemeye başlamıştı.
Konuşmalar, ıslıklar, kahkahalar ve çavuşların bağırışları birbirine girmişken köpükleme işini tamamlamıştık. Fırçayı koltuğumun altına yaslayıp bir sigara çıkardım, yan koğuştan bir asker hâlâ fırçalamaya devam ederken bana baktı.
"Sarı komutan, tuvalette sigara içmek yasak."
"Biliyorum ama kokusu falan bir şeyi kalmaz." dedim, alarm bile yoktu. Yine de çavuşlardan korkup kabinlerden birine geçip kapıyı açık bırakarak yorgunluktan sonraki keyif sigarasını yakıp ilk dumanı çektim.
"Amına koyayım buraya kim sıçtıysa gitmiyor bu bok." dedi tuvaleti temizleyenlerden biri. Gri dumanı ağzımdan geri bırakırken güldüm.
"Sarı Komutan, hadi seni bekliyorum." dedi Erzincanlı.
"Tamam." dedim yarıdan çoğu bitmiş sigaramı tuvaletin deliğinden içeri atarken.
Dışarı çıktığım an yüzüme gelen tazyikli soğuk suyla irkildim, gözlerimi iri iri açıp yeniden kabinden içeri girdim. Nefesim kesilmişti resmen.
"Şerefsiz!" diye bağırdım üstüm başım ıslanmış bir vaziyette. Elimi iki yana açtım ama kızgın değildim, gülüyordum.
Erzincanlı kahkaha attı, suyun sesi yaklaştıkça yanıma geldiğini anladım. Saniyeler içinde kabinin üstünden hortumla suyu akıttığında donuma kadar ıslanmış bir vaziyette yeniden dışarı çıktım.
"Lan..." dedim kaygan zeminde dışarı doğru koşarken. Dışarısınında pek bir farkı yoktu, herkes hortumla yerleri temizliyordu.
Hızla Adanalının yanına gidip elindeki hortumu kaptım ve üzerime gelen adamı bozguna uğratıp plastiğin ucuna parmağımı koyarak tazyikli suyla bertaraf ettim. Ama yine de beni ıslatmayı ihmal etmiyordu.
"Sarı bebe, savaş başlasın amına koyayım." dedi Sivaslı sırıtarak birinden kaptığı hortumla beni ıslatırken.
İki taraftan yediğim sularla boğulurmuş gibi hissedince hamsinin arkasına saklandım ama ona aldırmadan beni ıslatmaya devam ettiler. Birkaç kişi de onlara saldırmıştı.
Büyük bir kahkaha atıp elimdeki hortumu bıraktım ve onların önünden kaçmak için koştum. O sırada koridora giren Ömer Komutan ve astsubayı gördüm. Saniyeler içinde yanımıza gelirken ilk başta sadece ben fark etmiştim, saçlarımdan sular akarken nefesim kesilmişti ama hâlâ gülüyordum.
"Ne lan bu rezalet?" diye bağırdı Ömer, saniyeler içinde yanıma gelip durdu. Ağzım aralık, saçlarım alnıma yapışmışken ona baktım.
O sırada tuvaletten çıkan salak Yozgatlı komutanları fark etmediği için elindeki hortumla üzerime yine su saldı. Küfür ederek can havliyle Ömer'in arkasına sığındım, ona su damlası bile gelmemişti çünkü hedef sadece bendim.
"Dur lan!" diye bağırdı Ömer, ben arkasında derin derin nefesler alırken diğerlerine sertçe baktı. Arkasında durmama bir şey demiyordu, hatta bilerek önüme geçmişti.
"Özür dilerim komutanım." dedi, şimdi tüm herkes koridorda tek sıra halinde, kafası eğik bir şekilde yiyecekleri azarı bekliyordu. Ben de dahil ama yeşil gözleri görmüyordum, yapılı sırta bakıyordum.
"Ulan ne kadar suyu boşa harcadığınızın farkında mısınız siz?" dedi öfkeyle, bu konuda haklıydı.
"Size etrafınızı temizleyin diyoruz, eğlenin demiyoruz." sesi tüm koridorda yankılanıyordu.
Birkaç dakika azar çekip, yarına dair bir dolu ceza verirken arkasında öylece onu dinledim. Sivaslı, Erzincanlı bana bakıp pis pis sırıtıyordu arada bir.
Azar bittiğinde Ömer arkasını döndü, öfkeli yeşilleri benimle buluştu.
"Eğer biriniz hasta olun," diye bağırdı herkese ama muhatabı bendim sanki. "Görürsünüz o zaman."
Burnumu çekip bir şey demeden suratına baktım, sinirle kafasını iki yana salladı. Kafasını çevirip yürümeye başladı.
"Çocuk, bildiğin çocuk." diye mırıldandı sinirle ama ben duymuştum. Arkasından ters ters baktım.
"Lan koca bebek," diye bağırdı Sivaslı aniden, irkildim. Dilini ısırarak yanıma geldi ve saçımı karıştırdı. "Komutanın arkasına sığınmak ne lan?"
"Arkada Ömer Komutan'ın deyişiyle çipil çipil bakıyor, yemin ederim ilk defa Ömer Komutan azarlerken altıma sıçmadım, gülesim geldi. Sarı komutan ya..." dedi Bingöllü gülerek eline çekeceği alırken.
"Oğlum nefesim kesildi lan, ne yapayım?" dedim saçımı geriye tararken. Kendi kendime bahane üretmiştim.
Onlar gülmelerine devam ederken, çekecekleri alıp tüm suları gidere doğru ittirdik. Akşam çökmüşken hava iyice soğumuştu ve üzerimiz hâlâ yaştı.
"Ulan ben hanımı arayacaktım, şimdi ceza yedik bir hafta daha kaldı." dedi Sivaslı üzgün bir tonda. İki yıllık evliydi.
"Demek ki neymiş, Ömer Komutan'ın nöbetçi olduğu saatlerde bir bok yapmamamız gerekiyormuş." dedi en sakinlerimizden Bursalı.
O olduğunda hiçbir şey yapamıyorduk zaten, faşist şerefsiz.
***
Sivaslı gereksiz ilgi görüyordu, iyi oldu oh
![](https://img.wattpad.com/cover/317914633-288-k585945.jpg)