Kafamla güvenliğe selam verip dışarı çıktığımda cebimden paketimi çıkarıp bir dal sigarayı dudaklarımın arasına koydum, adımlarımı durdurup elimle siper ederek sigarayı yaktığımda yanımda bir bedenin varlığını hissettim, zaten saniyeler sonra sesini duydum.
"Nasıl beni almadan gidersin? Yoldaşını yarı yolda bırakmak ne demek?" Melih'in sesini duyunca aldırmadan sigaramdan derin bir duman çektim ve çakmağımı cebime iliştirdim.
"Tüm gün beraberiz zaten iş çıkışı rahat bırak bari." dedim yalancı bir tavırla, aslında ben de onu bekleyecektim gitmek için.
"Olmaz, canım sıkılıyor."
"İyi, de haydi yürü." dedim sigarayı diğer elime alıp.
"Tüh, arabanı getirmemiştin bugün değil mi?"
"Yok, bakımda dedim ya." caddeye çıktık.
Ofladı, şerefsiz alışmıştı arabayla kendisini bıraktırmaya şimdi yürümek zor geliyordu.
"Minibüse binelim." dedim karşıdaki duraklara bakıp.
"Yok ya, hava güzel yürüyelim biraz madem." dedi o da bir sigara yakıp.
İşe başlayalı bir buçuk ay olmuştu ve para dışında kendime güzel bir arkadaş edinmiştim. Eğlenmesini biliyordu, ikimizin de yaraları aynı yerde olduğu için birbirimizi çok iyi anlıyorduk. Sohbetlerimiz asla sıkıcı geçmez, eğleneceğimiz yerde eğlenir, ciddi olacağımız yerde olurduk.
Kaybettiğim arkadaşlarımdan sonra böyle birini bulmak mental olarak kendimi daha hızlı toparlamamı sağladı, problemin bende olmadığını anlamış oldum.
"Bugün Dilek hanım biraz fazla abartmadı mı olayı?" diye sordu Melih deniz kenarında yürürken.
"Evet, suçlu olan insan her zaman sesini yükseltip üste çıkmaya çalışır. Ya da kendisini açıklamaya çalışır, suçluluk psikolojisi diye görüyorum bunu."
"Haklısın, ben her zaman suçum olmadan suçlandığımda sessiz kalır karşımdaki kişiyi gülerek dinlerim. Hele ki ne anlatırsan kendi bildiğini okuyan bir insan olduğunu anlarsam var ya, tek kelime bile etmem." dedi Melih bana dönüp.
"Aynısı ben de."
"Yav sen benim zaten ruh ikizimsin sarı solcu." dedi gülerek.
"Aman, senin gibi hıyar birinin ruh ikizi olmak göze güzel gelmiyor." yüzümü buruşturup, aniden bir ayak, ayağıma dolandı. Çelme taktığını anlayınca sigarayı dudaklarımın arasına alıp elimi kaldırıp ensesinden bir kedi gibi tuttum.
"Lan, yolun ortasında..." dedi elimden kurtulmaya çalışıp, o kurtulana kadar bir tane vurmuştum bile.
Hızlı vurmuş olacaktım ki gözleri irileşti, istemsizce gülüp sigarayı parmaklarımın arasına aldım. Üzerime atlatacağı sırada uyarır bir tonda baktım.
"Şşş sokağın ortasında yapma, eşek kadar herifiz millet ters ters bakar." dedim ki zaten yanımızdan geçen birkaç kişi gerçekten kavga ettiğimizi düşünüp göz hapsine almıştı bile.
"Senin amına kodum." dedi vurduğum yeri ovarken uyarımı alıp saldırmayacağını anladım, diğer yandan kafasını tehdit eder gibi sallıyordu. "Sen dur."
"Höst." dedim sesli bir şekilde gülerek.
"Hoşt." dedi benim taklidimi yapıp, daha fazla güldüm.
Kafamla gidelim diye işaret ettim, küfür ederek yürümeye başladı. Sigaraların sonuna gelirken söndürüp benim zorumla çöpe attık. O sırada caddede bir araba yanımızda durunca ikimizin bakışları oraya yöneldi.
Ömer'in arabasıydı.
Sürücü koltuğunun kapısı açıldığında ve kaşları çatık vaziyette çıkan Ömer ile irkildim. Umarım az önceki yakın temasları görmemişti çünkü tamam ona arkadaşım var diye bahsediyordum ama kıskanıp iş yerine gelmesin diye pek anlatmıyordum.
"Erdal." dedi yanıma gelirken, gözleri bir Melih'in bir de benim üzerimde gidip geliyordu.
Gelip üniformasıyla ikimizin önünde durdu, vücut dili sakindi yani her an onun yakasına yapışıp anlayıp dinlemeden vuracak gibi değildi.
"Beni almaya mı gelmiştin?" diye sordum.
"Evet." şimdi sadece bana bakıyordu.
"İyi o zaman, Melih'in evi bizim eve yakın. Onu da bırakalım."
Melih'e döndüğümde sadece Ömer'e baktığını gördüm. Kendisinden aldığı negatif enerjiyi hissetmiş olmalıydı.
Ömer tek kaşını kaldırdı ama ardından ben bir şey demeyince kafasını salladı, çenesinin ucuyla arabayı gösterdi ve son kez sinirle bakıp arabaya ilerledi.
"Dilim tutuldu, ne sinirli bir adam lan bu?" dedi Melih benimle beraber arabaya doğru ilerlerken, fısıltıyla.
"Komutan ya asabi biraz." dedim ne alakaysa.
Melih güldü, arka koltuğun kapısını açıp oturduğunda ben de Ömer'in yanındaki koltuğa oturdum. Bindiğimiz anda motoru çalıştırdı, arabanın içi sıcaktı çok iyiydi.
"Donmuşuz ha Sarı." dedi Melih ellerini birbirine sürterken.
Ömer direksiyonu çevirirken keskin bakışlarıyla dikiz aynasından ona baktı, parmak boğumları bembeyaz olmuştu. Kendini zor tuttuğu belliydi. Boğazımı temizledim kendini toparlasın diye, mesajı almış gibi gözlerini yola dikti.
"Havalar soğudu iyice." dedim sıradan bir konu açıp.
Melih ile gayet sakince konuşurken arada bir Ömer'e bakıyordu sinirli mi diye, ilk defa onun da birinden korktuğunu görmüştüm. Ama Ömer'de korkulmayacak biri değildi.
Melih'i evinin önüne bırakırken iyi akşamlar dediğinde sadece ben cevap verdim, biz vedalaşırken Ömer dirseğini camın pervazına koymuş dümdüz karşıya bakarak çenesini kaşıyordu.
Melih Ömer'e son bir bakış daha atıp gittiğinde, apartman binasına girdiğini bile görmeden Ömer gaza bastı. Sinirini hissedebiliyordum.
"Her zaman anlattığım, yakın olduk dediğim arkadaşım." diye açıkladım o sormadan. Koltukta biraz daha yayıldım.
"Evet, belli ne kadar yakın olduğunuz." sesi sinirli çıkınca derin bir nefes aldı.
"Ömer, sadece arkadaş amına koyayım. Triplere girme şimdi, beni de sokma." dediğimde ters ters yüzüme baktı.
"Hoşlanmadım o çocuktan, birbirinize dokunacak kadar yakın olmayın Erdal. Anladın?" bastırarak sordu.
"İyi biri," dediğimde tam kızacaktı ki bakışlarımı önüme diktim. "Ama tamam öyle el kol şakası yapmayız fazla."
Ömer bir cevap vermedi ama bu sözün yeterli gelmediğini anladım.
![](https://img.wattpad.com/cover/317914633-288-k585945.jpg)