Öğle yemeğinde düne göre daha yenilebilir yemeklerin çıktığı için mutluydum.
Başka yerde yemeyi istemiyordum çünkü iş yerinin verdiği yemek bedavaya geliyordu, hâlâ bir ayı doldurmadığım için kendi paramda cebimde değildi ve Ömer'in parasını yeterince harcadığımı düşünüyordum.
İstanbul'dan buraya geleli tam tamına on yedi bin dört yüz altı lira harcamıştı benim için. Götürdüğü kahvaltıları falan da sayıyordum, tabi saydığımı ona söylersem ağzıma sıçabilirdi bu yüzden kendi içimde hallediyordum hesabı.
Çorbadan bir kaşık daha alıp ağzıma götürdüğüm sırada karşı tarafın sandalyesi çekildi. Yemekhane kalabalık ve gürültülü sayılırdı bu yüzden arka köşelerden yer bulmuştum kendime ve kimse de bu masaya gelmiyordu. Gelen kişiye bakmak için kafamı kaldırdım ve sırıtarak bana bakan Melih'le karşılaştım.
"Afiyet olsun yoldaş." dedi sandalyeye kurulup, kendi tabağını önüne çekerken.
"Sağ ol, sana da." dedim, sakin cevap verecektim çünkü bana bir şey yaptığı yoktu.
"Ee nasıl gidiyor? Alıştın mı işe?"
"İyi, biraz zorlandım başlarda ama şimdi alıştım." diye mırıldandım ve ardından çorbadan bir kaşık daha aldım.
"Bakıyorum bazen bilgisayarda tam yazı yazacakken kaşların çatık duruyorsun öylece, sonra geri devam ediyorsun." dedi gülerek.
Klavyede haber yazarken kaç kere Ö harfine bastığımı saymaya çalışıyordum.
"Evet yazacağım şeyi unutuyorum bazen."
"Valla öyle olunca oturup seni izleyip gülüyorum, gülme sesim sana geliyor mu bilmiyorum ama yanımdaki masalar çok şikayetçi." dediğinde kafamı kaldırıp yüzüne baktım.
"Ne gülüyorsun pezevenk?" dedim ve ardından kafamı iki yana salladım. "Yani adamı sen çileden çıkarıyorsun bak, yoksa küfür etmeyecektim sana."
Dişlerini göstererek güldü.
"Tatlı duruyorsun kuzen, ondan."
Cevap vermedim, sürekli hitap değiştirip konuşuyordu ve onun hızına yetişemiyordum. Daha fazla sinirlenmeden yemeğimi yiyip kalkmam gerekiyordu. Ha bir de üstüne sigara içmem.
"Sarı bir tane solcu gelmiş diye bahsediyorlar senden, herkes şaşırıyor burada yazmana. Bazen meraklarından sadece seni görmek için geliyorlar çalıştığımız kata."
"Sadece ölüler görebilir." dediğimde büyük bir kahkaha attı, istemsizce ben de güldüm. Gülmek bulaşıcı bir şeydi ve bu pezevenk istemsizce güldürüyordu artık.
"Tam benim kafadansın ya, Mehmet Bey'i ikimiz delirtebiliriz artık." su bardağı elime alıp karşımdaki çocuğun gözlerinin içine baktım.
"Sürekli onu sinirlendiriyorsun ama neden seni kovmuyor?"
"Manevi babam sayılır." dediğinde kaşlarım havaya kalktı.
"Nasıl?"
"Yetimhanede büyüdüm ben, Mehmet Bey'de oradaki bazı çocuklara burs veriyordu ve bende o şanslı kişilerden biriydim. Burs dediğime bakma ha öyle az buz miktar değil, onun sayesinde okudum. Benimle beraber diğerleri de okudu ama onlar bu mesleği seçmedi, Mehmet Bey'de solcu olmama rağmen beni buraya aldı." yemeğini yerken gayet sakince konuştu.
Yetimhanede büyüdüğünü duyunca üzüldüm, kim bilir ailesine ne olmuştu. Sormak istedim ama soramadım, bana sorulsa hoşuma gider miydi? Sanırım hayır.
![](https://img.wattpad.com/cover/317914633-288-k585945.jpg)