68- YEŞİLLER YANGIN YERİ

47.2K 5.2K 3.6K
                                    

Bölüm şarkısı: Kor- Emir Can İğrek

Vücudum buz gibi donmuşken, sanki yeşillerine bakılınca bir yangının içine atılmış gibi hissettim. Canım acısa da hissediyordum, yanıyordu her yerim.

Dünya hızla dönüp dururken, onu gördüğüm an yavaşladı. İçinde bulunduğum cam fanusu biri kırdı, nefes alabildim. Ama bu nefes ciğerimi yakıyordu.

"Ne işi var lan bu ülkücünün burada?" ayağa kalkmış solculardan biri sinirle mırıldandı.

"Bu komutan mı olmuş?" dedi Fatih, onun takıldığı nokta başkaydı.

Kirlenmiş kalmışken Ömer kendisine bakan ve her an saldırmak için bekleyen insanları görmüyordu bile. Uzun boyu, iri vücuduyla gözleri iri iri olmuş vaziyette kendinden emin olmayan adımlarla iki adım attı içeri.

Gözlerini benden ayırmıyordu, baştan aşağı süzdü. Ona baktıkça endişesinin azaldığını görüyordum ama bu sefer başka bir duygu akın etmişti sanki yüreğine.

"Amına koyayım burada ne işi var?" Ata büyük bir öfkeyle üzerine yürüdüğünde, kendime gelip herkesten önce ben vardım yanına.

Zaten onun hakkı bendim, bunu herkes bilirdi. Kavgalarda bile onu bana bırakırlardı.

"Ne hakla buraya adım atıyorsun lan sen?" dedi Berat sinirle.

Biri dumura uğramış adamın yakasından tuttuğunda, onlardan önce davranıp kolundan tuttum. Eğer bırakırsam, bu dünyadan soyutlanmış haliyle buradan ölüsü çıkardı. Ve ben arkadaşlarımın başı belaya girsin istemiyordum.

"Ben hallederim." dedim öfkeyle, onları susturmak için sesimi yükseltmiştim. Uzun süre sonra beni böyle sinirli görenler anında sustular.

"Erdal..." diye mırıldandı Ömer sanki dünyada tek ikimiz varmışız gibi. Bunu benden başkası duymadı, bir dolu uğultu vardı.

"Erdal." dedi Ata uyarı dolu bir sesle. Çatık kaşlarımla ona döndüm.

"Sen karışma." dedim sadece.

Ömer'in yüzüne bakmadan kolundan sertçe çekiştirip fırlatır gibi mekandan çıkardım. Koca cüsseli adam dengesini kuramadı, geriye doğru sendelerken adımlarını da geri geri attı. Sanki gücü yok gibiydi.

Bir daha kolundan tutup, yan taraftaki karanlık köşeye çektim onu. Burada kimse görmüyordu ama içerideki gürültüyü duyuyordum.

Şimdi ikimiz başbaşa kalmıştık.

Yüzüne baktım, gözlerinin içine baktığım anda kafasını eğdi.

"Niye geldin lan sen buraya?" sesim öyle öfkeli çıkmıştı ki, vücudum zangır zangır titriyordu.

"Erdal," dedi ne diyeceğini bilemeyerek.

Durdu, kendini toparladı. Ya da bana öyle geldi.

"Normalde saatler önce senin haberini almam lazımdı ama Akif bir şey yazmadı, telefonuna ulaşılamıyordu. Bir şey oldu sandım." diye açıkladı her cümlenin sonunda kelimeleri toparlamaya çalışıyordu.

Çatık kaşlarımla yüzüne bakmaya devam ettim, boyu benden birkaç santim uzun olduğu için kafasını eğdiği halde net görüyordum.

"Operasyonu bırakıp buraya mı geldin?" diye sordum birden.

Göz ucuyla mekanın önüne baktığımda askeri aracın kapısı açık bir şekilde durduğunu gördüm. Gerçekten devletin yönettiği operasyonu bırakıp, ona emanet edilen araçla buraya gelmişti.

Cevap vermedi.

Derin bir nefes aldım.

"Siktir git buradan." dedim ardından.

Gözleri yerdeki her köşeye baktı, nefes alışverişleri hızlanmıştı.

"İyi misin?" diye sordu bana aldırmadan.

"Sana ne lan?" diye bağırdım birden. Göğsünden ittiğimde bir adım geriye gitti ama kafasını kaldırmadı. "Sana ne orospu çocuğu!"

Bir ara yeşil gözlerini çevirip bana baktığında gözlerinin kıpkırmızı olduğunu gördüm, ağlıyordu. Dudakları aralık, dili ön dişinin üzerinde sanki ağlamamak için direniyordu.

"Siktir..." diye inledi acıyla, gözlerini kaçırıp elini alnına koydu ve ovmaya başladı. Yüzü buruştu, gözyaşları yanaklarına düştü.

Onun ilk defa ağladığını görüyordum.

Gözyaşları düşerken daha da öfkelendim, nefes alışverişlerim hızlandı.

"Ben..." diye mırıldandı esmer, kemikli eliyle alnını ovmaya devam ederken. Gözümün içine bakmıyordu, sadece yere bakıyordu.

O sırada içerideki sesler artıp kapı açıldığında saniyeler içinde Ata, Ferdi, Berat ve birkaç kişinin dışarı öfkeyle çıktığını gördüm. Hepsinin hedefi Ömer'di.

"Devrim'in katilleri buraya adım atmaya nasıl cesaret eder lan?" diye haykırdı biri.

Ata gelip Ömer'in yakasını kavradığında yine de kafasını kaldırmadı. Yüzüne yediği yumruk bile onu kendine getirmedi, nefes almakta zorlanıyor nerede olduğunun farkında bile değildi sanki.

Biri daha yakasından kavrayıp kenara itti, dengesini kaybedip düşecek gibi oldu. Hiçbirine ses çıkarmıyordu, ben de.

"Durun lan." Sivaslının öfkeli sesini duydum, saniyeler içinde Ömer'in yakasını kavrayan ellerden kurtarıp önüne geçti sinirle.

Komutanını arkasına aldı, bir eliyle onun göğsünü tutarken diğer eliyle yaklaşmasın diye kolunu siper etti.

"Koskoca komutana nasıl vuruyorsunuz lan siz?" dedi sinirle.

Boş gözlerle onları izliyordum, elimin titremesi artmıştı.

"Sikerler komutanlığını onun." kalın sesli biri bağırdı.

Sivaslının öfkeli gözleri beni buldu, muhtemelen onu neden savunmadığımı sorgular gibi bakıyordu.

Bilse, böyle bakmazdı.

Ömer onlara hiç bir şey demezken, ortamdan soyutlanmış gibi kim nereye çekerse oraya gidiyordu.

"Lan!" diye bir bağırış koptu, o sırada fark ettim caddenin kalabalık olduğunu.

Çoğunluk gömlek pantolon giyen on kişilik bir ülkücü grubu koşar adım buraya geliyordu, başlarında Akif vardı. Hepsi kavgaya meyilliydi.

Gelir gelmez Ömer'in önüne barikat kurar gibi geçtiler. Akif arkadaşının yanına geçip kolunu tuttu.

"Alın götürün şu köpeğinizi buradan." dedi Ata, üzerlerine yürümeye meyilliydi.

"Ne diyorsun orospu çocuğu!" dedi ülkücülerden Saffet. Siniri gözlerinden belli oluyordu.

O sırada ortalık karışacak gibi olduğunda araya giren kişiler sayesinde kimse kimseyle kavga etmeden, sadece küfürler eşliğinde Bozkurt'u bahçeden çıkardılar.

Ömer bahçeden çıkana kadar kafasını eğdi, bir saniye bile kaldırmadı.

Çökmüş görünüyordu.

"Hay sikeyim Ömer, yemin ederim telefonum kırıldı. Sana haber veremedim, aklımı sikeyim." Akif'in sesini duyuyordum. Ömer ona aldırıyor gibi görünmüyordu.

Onlar gözden kaybolurken Sivaslı yanıma geldi, gitmemişti.

O sırada Ata ve diğerlerinin bana sorgular bakışlarını gördüm.

Kasılan vücudumla orada öylece duruyordum.

BELA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin