Koltukta oturmuş çatık kaşlarımla televizyondaki komedi filmini izlerken aklım sabahki tartışmadaydı.
Ata haklı mıydı bilmiyordum, o gelmeden önce tamamen değer verdiğim, hoşlandığım biriydi şimdi de öyleydi ama sanki olaylar birden tersine dönmüştü.
Yeniden nefret ettiğim insanın her hareketine dikkat ediyordum, keşke Ömer sadece kavga ettiğim bir ülkücü olarak kalsaydı. Sürekli bunun için keşke diyordum kendi kendime, keşke askerliğim başka yere çıksaydı, keşke bu kadar duygusal olup onun açık olan yaralarımı kapatmasını istemeseydim, keşke onu sevmeseydim.
Hadi sevdin salak Erdal, ne diye aşık oluyorsun? Sen bu yaşına kadar aşk nedir bilmezken gidip siktiğimin Bozkurtuna nasıl aşık olabiliyorsun?
"Orospu çocuğu." diye sesli bir küfür ettim ona. Eve geldiğimden beri kimseyle konuşmadığım için kendi sesimi duyunca garipsedim.
Ardından yine onu düşündüm istemesizce, siktir. Bugünkü bakışını saymamıştım.
Kaşlarım çatıldı, oturduğum yerde dikleşip parmaklarımı göz hizzama aldım. Her baktığı anda bir parmağımı indirdim, beşinciye geldiğim sırada zil çaldı.
Altı bir parmağımı indirdim.
Zil bir daha çaldı.
Kim gelmişti?
Sekiz, dokuz, on, on bir..
Zil bir daha çaldı, daha fazla bakmamıştı. Ayağa kalkıp kapıya ilerlerken düşündüm, evet tam olarak on birdi.
Düşünceli düşünceli mırıldanarak kapıyı açtım, anında yeşil gözlerle göz göze geldim.
On iki.
Ömer elini zilden uzaklaştırdı, gözlerini benden ayırmadı. Kaşlarımı yeniden çatıp kapıyı kapatacağım sırada bunu yapacağımı hesaplamış gibi anında iri, esmer elini kapıya koyup engelledi.
"Ağzına sıçarım siktir git evimden." dedim kapıyı zorla iterken.
"Terbiyesiz." dedi fazla zorlanmadan kapıyı daha çok geriye itti ve içeri adım attı.
"Sensin terbiyesiz, ahlaksız, hasta, vicdansız." diye ardı ardına saydırdım içeri giren adama. Ömer ise ayakkabısını çıkarırken sanki normal bir şeyden bahsediyormuşum gibi ayakkabısını çıkarıp bir yere bir bana bakıyordu.
"Yemeğini yedin mi?" diye sordu ona öfkemi kusarken.
"Sana ne?" diye bağırdım cinnet geçiriyormuş gibi.
"Tamam, yemek yapayım sana giderim." dedi ve içeri ilerledi. Onun arkasından inanamıyormuş gibi baktım.
"Ömer ben şaka yapıp seninle flörtleşmiyorum, sen doğum günümü unuttuğun için ya da bugün bana zaman ayırmadın diye sana trip atmıyorum." dedim ciddiyetle. "Ne hakla benim evime girebiliyorsun? Çıkmanı istiyorum evimden."
"Biliyorum ama gerçekten özledim ve istersen beni bin kere kov, yine de en son geleceğim yer senin yanın." dedi koca cüssesiyle içeri girerken.
O sırada ikili koltukta yatan Holmes kafasını kaldırıp kinle Ömer'e baktı, ona bilenmişti. Aynı benim gibi.
"Ne bakıyorsun lan sende tip tip, merak etme bir şey yapmayacağım babana." dedi Holmes'a sinirle mırıldanıp az önce kalktığım koltuğa oturdu ve kollarını yaslanma yerine koyup rahatça oturdu. Gözlerini evin içinde gezdirdi.
"Yüzsüz bir insansın." salona ilerlerken yüzümü buruşturup konuştum. "İstemiyorum seni, anlamıyor musun? Holmes bile istemiyor seni."
"Erdal zaten kötüyüm, sadece yanımda olmanı istiyorum. Sen bana gelmezsin, ben sana geldim. Tamam bana iyi davran demiyorum ama şu çatık kaşlarını düzelt en azından aylarca telefon ekranından izlediğim yüzünü biraz canlı izleyeyim." diye yalvarır gibi mırıldandı.