14- HİSLER

72K 6.4K 2.6K
                                    

Kahvaltıdan sonra yine hep beraber mıntıka temizliği için dışarı çıkmıştık.

Kepime sigara izmaritleri ve çöplerini ruhsuz bir şekilde koyarken diğerleri küfürler ve bağırtılar eşliğinde temizlik yapıyordu. Onların aksine bir kelime bile edecek ruh halim yoktu. Belki de geceden beri uyumadığım içindi.

Ömer'le yumruklar, tekmeler eşliğinde bir dolu kavga etmiştik yıllar önce. Bu kavgalar dört yıl boyunca hiç dinmemiş, her yıl büyüdükçe daha da artıp işin içine bazen silah çekmeler ve sopalar karışıyordu.

Ama siktiğimin bir tokadı beni nasıl etkilediyse, kendime itiraf etmek tüm gecemi alsa da kırılmıştım işte.

İnsan düşmanına kırılır mıydı? İşte benim gibi salaklar kırılıyordu.

Kavga ettiğimiz zamanlarda hep birbirimiz yüzünden girişirdik kavgaya. Bir zaman sonra sağ sol kavgasından bile çıkmıştı bu durum ama o zaman bile niye baktın kavgası yapardık.

Başkası için birbirimize girmezdik. Hele ki o beni yıllardır tanırken, aynı suçu işlediğim bir askerle karşı karşıya gelmişken bana tokat atamazdı.

Komutandı, elbette saygısızlığa gelemezdi ama bana olan kini ve nefreti kalbimi acıtıyordu. Önceden bundan zevk alsam da şimdi onu tanıdıkça bu duygudan, davranıştan nefret etmiştim.

Yeni yeni kanıma giren bu zehirli hisler üzerime karabulut gibi çöküyordu. Keşke eskisi gibi ona saf nefret besleseydim diyorum içimden. Başkalarına olan iyi davranışlarını görüp, neden bana bu kadar kötü davranıyor diye sorgulamasaydım.

Ben ona ne yaptıysam o bana bin mislini yapmıştı, sadece benim kötülüğüm dokunmamıştı yani ona.

"Erdal, senin yüzün bembeyaz olmuş hasta mı oldun lan acaba?" diye sordu Erzincanlı yanımda, sabahtan beri gelip neyim olduğunu soruyordu.

"Güneş geçti herhalde, iyiyim merak etme." dedim kafamı kaldırmadan.

"E git dinlen oğlum, biz hallederiz."

"Yok, şimdi komutanların laflarını çekemem." izin verseler de bir dolu laf ediyolardı. Özellikle Ömer şerefsizi, kaytarınca deliriyordu.

İsmini kendi içimde bile anınca karnımda garip bir şeyler oldu. Ağrıyor muydu, ağırlık mı çökmüştü anlamadım.

"Offf onların, özellikle Ömer Komutan'ın belasını sikeyim." dedi, biliyordu yediğim tokat için böyle olduğumu.

Bir de sesli olarak ismini duyunca yutkundum, ulan nerden çıkmıştı bu şerefsiz karşıma.

"Anam yemin ediyom başıma güneş geçti." dedi Yalova'lı.

"Hangi orospu çocuğu içip atıyor bu izmaritleri." dedi Samsunlu.

"Kardeşim şimdi orospu çocuğu falan ağır oluyor." Diyarbakırlının çöp kutusu alışkanlığı yoktu, elinde ne olsa yere atıyordu. Galiba askeriyede kazanacağı en güzel alışkanlık bu olacaktı.

Mıntıka temizliğine arka bahçede devam ettik, bir saat kadar süren arka bahçeden sonra artık tüm kemiklerimiz yorgunluktan sızlarken, güneş beynimizi sulandırmıştı.

Hep beraber çöpleri attıktan sonra ön bahçeye çıktık, şimdi biraz yemekhanede oturmaya hak kazanmış olmalıydık.

Ön bahçede bir bölük koşu yapıp bağırırken, bazıları ise banklarda oturmuş bir şeyi seyderiyodu gülerek.

"Neye gülüyor lan bunlar?" dedi Edirneli.

O sırada etrafımıza bakındık, eğitim bölgesinin olduğu yerde sıcağın alnında bir asker şınav çekiyordu. Dikkatli bakınca bunun dün gece kavga ettiğim şerefsiz olduğunu gördüm.

"Oha lan, dün kavga ettiğin eleman değil mi bu?" Diyarbakırlı elinde bir sigarayla, heyecanla konuştu.

"Galiba..." diye mırıldandım.

Yaklaştıkça önünde küçük bir kertenkelenin olduğunu gördüm, sıcak şınav çeken şerefsizin ise terleri toprak zemine damlıyordu. Yeşil tişörtü koyulaşmıştı ıslandığı için, sıksan suyunu çıkarırdın o derece.

Önünden geçtiğimiz sırada gözünün feri akmış olan çocuğun bakışları beni buldu, öfkeyle kasıldı. Sıkılı dişlerini çenesinin kasılmasından anladım. Sinirli görünüyordu.

Bankta oturmuş askerlerin yanına gittiğimizde, içlerinden birinin başçavuş olduğunu gördüm. Sıcaktan bayılacak gibi duruyordu.

"Noluyor?" diye sordum birkaç kere sohbet ettiğim, yüzü ezberimde olan ama adını hatırlayamadığım askere. Sigara içerken gözlerini şınav çeken çocuktan ayırmadı.

"Ömer Komutan ceza verdi ne olacak." dediğinde yanındakilerde dahil hep beraber şaşırdık.

"Nasıl? Neden?" diye sordum.

"Ne bilelim, eğitime gelmiştik. Eğitim bittikten sonra hiçbir sorun yokken kenara çekti, şınav cezası verdi." dediğinde Edirneli kolumu dürttü.

"Lan acaba dünkü kavgadan dolayı mı ceza verdi?" diye sordu, gülecek gibi oldum. İmkansızdı.

"Sanmam."

Bakışlarım yeniden onu buldu, baya kötü görünüyordu.

"Ne zaman bitecek cezası?" diye sordum, kahretsin ki bu sefer ona bile üzülmüştüm.

"Önündeki kertenkele yer değiştirene kadar." dedi sigara içen çocuk. Gözlerimi kertenkeleye çevirdim, bankta oturan diğer asker söze karıştı.

"Ama şöyle büyük bir problemi var, kertenkele ölü."

Gözlerim irileşti, yanımdakiler güldüğünde komik olduğu için üzülerekde olsa güldüm.

"Siktir, bu nasıl ceza." dedi Adıyamanlı.

O sırada Ömer binadan dışarı yanında her zaman gezen askeriyle beraber çıktı. İlk başta cezalı olan askere baktı, daha sonra ise gözleri rastgele benimle buluştu.

Hâlâ gülüyorken ona bakıyordum, yüzümdeki tatmin olmuş ifadeyi ararmış gibi baktı. Ardından önüne dönüp askeri araca ilerledi.

Arkasından uzun uzun ve belki birazda mutlu olarak baktım.

BELA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin