Holmes'a sarılmış, durgun gözlerle karşımdaki iki adamı izliyordum.
Onlar normal hayatlarına geri dönmüş gibiydi ve ben onların bu halini yeni görüyordum. Sandığımın aksine birbirleriyle sınırlı, sadece aşka adanmış bir hayatları yoktu. Ve normal olan buydu zaten.
Aylardır yalnızca Ömer'i ve yaptıklarını düşünüp hayatımı düzene sokmaya çalıştığım için düzenden soyutlanmış gibiydim ve kafa düzeltmek harici bir mekana gitmek yerine ciddi anlamda eğlenmek için gidilebileceğini de anlamıştım.
"Akif parfüm niye sıkıyorsun oğlum?" dedi Ömer çantasını kenara bırakıp.
Halı sahaya gitmek için hazırlanıyorlardı, tabi benim de geleceğimi düşünüyorlardı ama gram enerjim yoktu. Hele ki onların bu normal yaşama dönme evresini gördüğüm için kendimi garip hissediyordum.
"Bu mu battı Ömer?" dedi Akif gergince, oysa çocuk bir şey dememişti.
"He battı Akif." Ömer bir tek benim ve Akif'in yanında komutan kimliğinden biraz da olsa uzaklaşıyordu.
"Çipil gözlü," dedi Ömer siyah kargo pantolonu ve beyaz tişörtüyle. Bu haliyle de üniformalı gibi geliyordu gözüme şimdi. Bu en spor haliydi. "Hadi kalk sende."
"Ömer ben gelmek istemiyorum." dedim uzandığım yerden, sesim kısık çıkıyordu.
"Bebeğim gel oyna demiyorum ki, otur orada ha istersen oynarsın o ayrı. Ama orası serin, oturma yerleri de güzel." diye anlattı koltuğun önünde diz çöküp. İkna etmeye çalışıyordu ama gram etki etmedi.
"Hayır, gerçekten dışarı çıkmak istemiyorum." ses tonum çok netti ama yalvarır gibiydim. Çünkü daha fazla ısrar etmesini istemiyordum.
"Hadi çıkalım." dedi Akif içeri gelip, parfüm kokusu kendisinden önce gelmişti.
Gözleri bana değdi, boş bakışlarla ona karşılık verdim.
"Niye hazır değilsin?" diye sordu, sakin duran Holmes'a biraz daha sarıldım.
"Bebek gelmiyor, yani ben de gelmiyorum." dedi Ömer ayağa kalkıp, derin bir nefes aldı. "İstersen sen git, tanıyorsun Zülfikar'ları zaten."
"Oğlum gel lan işte." dedi bana, bize yaklaştı.
"Yav siz gidin." dedim, onlara da engel olmak istemiyordum ama cidden halı saha gitmek isteyeceğim en son yerdi.
Ömer ve Akif birbiriyle bakıştı, ne yapacağız dermiş gibi. Ama konu halı sahadan farklıydı sanki.
"O zaman ya evde duralım ya da arabayla biraz gezelim." dedi Akif, Ömer bu fikirleri beğenmiş gibi bana sorarcasına baktı.
"Siz bilirsiniz." utanıyordum onların eğlencesine engel olduğum için.
"İyi, ben şimdi mesaj atıyorum onlara gelemiyoruz diye." dedi Ömer cebinden telefonunu çıkarırken.
Akif o sırada eli cebinde bana bakıyordu, bakışlarımı çekip dümdüz önüme baktım.
"Tamam, hadi arabaya inelim." dediğinde buna itiraz etmedim.
Uzandığım yerden vücudumu kaldırıp ayağa kalktım. Ömer anında belimden tutup kendine çekti, bir kolu belimdeyken yaklaşıp boynumu kokladı ve sıkıca öptü.
"Arabayı otoparkta çıkarayım." dedi Akif kapıya yönelip, onun kapıdan çıkışını izlerken ben de kolumu Ömer'in vücuduna sardım.
"Sarı bebeğim," dedi saçımdan öpüp.
"Özür dilerim."
"Özür dilenecek bir şey yapmadın ki, benim aptallığım. Bebeğim böyleyken dışarı çıkmayı nasıl düşünürüm ben." sırtımı okşuyordu.
"Akif'e ayıp oldu."
"Sen bunları düşünme." çenemi kaldırıp dudağıma yumuşak bir öpücük bıraktı.
O kadar enerjim yoktu ki başka bir şey söylemedim, dakikalar sonra ikimiz aşağı indik. Akif lüks aracın içinde bekliyordu, Ömer ile beraber arka koltuğa geçip oturduk.
"Nereye gidelim efendim?" dedi Akif dikiz aynasından bana bakıp.
"Kafanıza göre." dedim, çarşı izinleri dışında gezmediğim için ne var ne yok bilmiyordum bu şehirde.
"Sür orman yoluna, biraz nefes alalım." dedi Ömer parmaklarımızı birleştirip.
"İki ülkücü ile orman yolunda ne yapacağım ben?" yalandan da olsa sızlandım. Onlara yük olmak istemiyordum.
"Kurtlara uluruz." dedi Akif gülerek.
"Bir ülkücü ve bir ülkücü sevgilinle gidiyorsun orman yoluna. Küçük bir ayrıntı." dedi Ömer, o sırada araba hareket etmeye başladı.
"Biz ne ara sevgili olduk Ömer?"
"Seni öptüğüm andan itibaren." dedi Ömer ciddi bir sesle.
"Güzel hayal." dedim ama uğraşmak içindi. Yoksa sevgilimdi zaten, sadece direkt ağzımdan duyması uzun bir zamanını alacaktı.
"Çok nazlısın be solcu." dedi Akif tek eliyle direksiyonu çevirirken.
"Sana ne? Sana mı nazlanıyorum?" çıkıştığımda ikisi beraber güldü.
"Doğru, bana nazlanıyor sana ne gavat?" dedi Ömer yalancı bir kızgınlıkla.
"Ömer, ondan önce ben vardım şerefsiz." dedi Akif dikiz aynasında bakıp.
"Şimdi de ben varım, kudur." deyip sevgilim olan ama dibine kadar inkar ettiğim adama sıkıca sarılıp.
Ömer bir şey demedi, gülüp yanağımdan öptü sıkıca.
Biraz sessizce ilerledik yolda, az önce gelen iki gramlık enerjim yeniden çekilmişti. Ömer'in güçlü kolları beni sıkıca sarmışken, pencereden şehrin ışıklarını izliyordum.
Hızlı hızlı geçen yolda, mutlu insanlara ibretle baktım. Neden hayatım boyunca hiç mutlu olamayacağım gibi geliyordu ki?
Yalnız hissediyordum kendimi, Ömer'in dışında.
Her şeyin aşk olmadığını şu zamanlarda anlıyordum.
Ömer sırtımı yavaş yavaş okşadığında uykum geldi, yavaşça gözlerim kapandı. Arabanın sesi uykumu daha fazla getiriyordu.
Ne kadar uyudum bilmiyorum ama Ömer'in sesini duydum bir ara.
"Akif biraz daha dolan, Erdal uzun süredir ilk defa aralıksız uyudu." dedi.
"Tamam, sonra da uyandırma beraber yukarı taşırız."
"Taşırım ben tek," dedi ve ardından dudaklarını alnıma yasladı. "Çocuğum kilo verdi, yemek bile yemiyor."
"Çocuğun iyice soyutlandı her şeyden." dedi Akif.
"Sorma, ne yapacağımı bilmiyorum." dedi Ömer dertli bir sesle.
O an konuşmalarında farklı bir şey aradığımı fark ettim, aynı o gün içeride konuşup gerçekleri öğrenmemi sağladıkları zamanki gibi.
Hâlâ güvensiz oluşum kalbimi acıttı.
Uykum kaçmıştı ama gözlerimi açmadım yine de, eve gitmeye yakın uyanmış rolü yapıp Ömer'in beni kucağında taşımasına izin vermedim, ne kadar kilo verdi dese de hâlâ ağır olduğumu biliyordum.
Uykulu uykulu eve gidip, direkt odamıza geçtik, yatağa uzandım. Akif ve Ömer ufak bir konuşmanın ardından Ömer yanıma gelip uzandı ve beni kendine çekti.
Bu sefer daha huzurlu bir şekilde uyumaya devam ettim.