Sabah yoğun bir sıcaklıkla uyandığımda köpeğimin yanıma yattığını düşünürken, diğer köpeğimin bana sımsıkı sarılmış vaziyette uyuduğunu gördüm.
Ömer üstü çıplak, künyesi boynuna dolanmış bir vaziyette bana sımsıkı sarılmış derin bir uykunun içinde görünüyordu. Derin bir nefes alıp kollarından kendimi çekmeye çalıştım ama izin vermedi. Kaçıp gidecekmişim gibi sıkı sıkı tutuyordu.
Bir kolumu kurtarıp boynuna sıkı sıkı dolanmış künyesini düzelttim, soğuk demir bu sefer ikimizin arasında sallandı.
"Ömer." uykudan kalkmış, boğuk sesimle seslendim.
Cevap vermedi.
Duvardaki saate baktığımda dokuza çeyrek vardı, umursamadan ona biraz daha döndüm ve tenini daha çok hissettim.
Ona karşı hislerimin hâlâ taptaze olduğunu kıskançlık krizine girdiğimde anladım. Askerden geldikten sonra ağlamak dışında ilk defa aşırı tepki veriyordum bir şeye.
Nefretin yanında büyük bir aşk vardı kalbimde, saf bir aşk değildi bu. Canın yanmasını istiyordum, affetmek istemiyordum ama biliyordum ki ondan asla vazgeçemeyecektim. Bu durumda da sadece saf nefretimin olmasını isterdim çünkü şu an hissettiğim duygular daha tehlikeliydi. İkimizin zarar göreceği aşikârdı. Hem de uzunca bir süre.
Onu tamamen affedene kadar ki bunun olmasına ihtimal vermiyordum. Her fırsatta aklıma gelecekti, o beni terk edip gidene kadar da bu böyle sürecekti.
Belki o benden bıkıp, beni bırakmayı tercih ederdi.
Yüzüne baktım yeniden, sesli söylemeyip kendi içimde bile onu özlediğimi itiraf etmekte zorlanıyordum.
Sanki dünyaya gözümü açtığım andan beri o vardı hayatımda, Ömer'den öncesi silikti. Kalbim, ruhum, bedenim her şeyim onun gibiydi. Yıllar geçse bile.
Sıcak tenine ufak bir öpücük kondurdum, kokusunu içime çektim. Bozkurtu bu kadar sevmeyi nasıl başarmıştım ben böyle.
"Ömer." dedim yeniden, biraz daha böyle kalırsak hissettiğim duygular birbirine girecek, bana yaşattığı zulüm gibi günler aklıma gelecek ve bir anda onu koltuktan itecekmişim gibi gelmişti. Ki bunu yapardım. "Kalk, sıcak oldu."
Bu sefer kirpikleri titredi ve yavaşça gözlerini açtı. O da ilk başta nerede olduğunu sorgular gibi baktı, ardından beni görünce derin bir nefes aldı.
"Sarı bebeğim uyanmış.." kendi kendine söyleniyordu.
"Uyandım, bırakmadın ki kalkayım. Niye bu kadar ağırsın?" dedim çatık kaşlarımla hesap sorar gibi. Boğuk bir şekilde gülüp gözlerini kapattı ve tek eliyle uyanmak için gözlerini ovdu.
Elinden kurtulup doğruldum, o hâlâ yatıyordu. Tek elimi koltuğa koyup destek aldım, uykulu gözlerimle vücuduna baktım. Karın bölgesinde bir dikiş izi duruyordu, elimi üzerine koyup okşadım.
"Ne zaman oldu?" daha önce fark etmemiştim.
"Çok önceden."
Kasık bölgesinin biraz üstü acayip derecede belli oluyordu, en çok tüyler orada vardı. Vücudunu aşerdiğimi fark edince daha çok doğrulup oturur pozisyona geldim.
"Hadi kalk bakalım kahvaltı hazırlayalım." dedi bedenini kaldırıp. Esnedim, daha esnemem tamamlanmamıştı ki boynumdan sıkıca öptü. Kokumu içine çekti.
"Öpme." dedim sertçe.
Bana aldırmadan ayağa kalkıp düşecek gibi duran eşofmanı çekti, ardından elime uzanıp tuttu. İtiraz etmeden kalktığımda parmaklarımızı birleştirip sessiz evin içinde mutfağa doğru ilerletti.
