Maraba
Medya: Akif
2 gün sonra...
"Solcu uyandı mı?" Akif'in sesi mutfaktan geliyordu.
"Yok, yatıyor daha." dedi Ömer kalın sesiyle.
Gözlerimi yavaşça açtım, uyandığım oda yabancıydı iki gündür olduğu gibi. Akif'in evinde kalıyordum ve her uyandığımda garip hissediyordum. Kendi evime gitmeme izin vermiyordu Ömer.
Vücudumun ağrıları yavaşça geçip, sızılara bırakmıştı. Zaten canımın acıması şu an önemli değildi, yakın arkadaşlarım tarafından yapmadığım bir şey için dayak yiyip, ülkücülerin gelip buna engel olması kanıma dokunmuştu.
Her sabah kalktığımda, kendimi o kadar ezik ve kötü hissediyordum ki kimseyle konuşmak bile istemiyordum.
Tabi Ömer ve Akif'e alışmıştım. Onlar hayatımın en kötü dönemlerinde yanımda olan insanlardı. Gerçi kötü dönemlerimin sebepleri de onlardı, orası ayrı.
Çarşafı üzerimden çekip bacaklarımı yataktan sallandırdım, yüzümü acıyla buruşturup kalktım ve zeminde ses çıkararak onun odasından çıktım. İki gündür odasını esir almıştık ve koltukta yatıyordu.
Benim evime göre daha aydınlık ve ferah salona girdiğimde burada olmadıklarını gördüm. Mutfaktan gelen seslerle yavaş yavaş oraya adımladım, kapısı açık mutfağa girdiğimde ikisini masa otururken gördüm.
Akif çay içerken, bana arkası dönük duruyordu. Karşısındaki adama bakıp bir şeyler söylüyordu.
Ömer ise yaralı eliyle sigarasını içiyordu, beni eve getirdikten ve biraz iyi olduğumu gördükten sonra anında dışarı fırlamıştı. Elleri çizilip yara olana kadar onları dövdüğünü ise eve geldikten bir saat kadar sonra Akif'den öğrenmiştim.
Öyle dövmüştü ki kendi eli bile hasar almıştı ama biraz daha rahatladığını görebiliyordum. Benim rahatlamam ise bundan dolayı değildi, bugün gelen haberle aslında bir hainin olmadığı ve ülkücülerden birinin onları takip edip tüm planı çökertip polise haber verdiğini öğrendik.
Ve daha sonra bana ulaşmaya çalıştılar ama Ömer buna engel oldu.
"Bebeğim, günaydın." dedi Ömer gergince otururken beni görünce yumuşak bir sesle konuştu. Akif omzumun üzerinden bana baktı.
"Günaydın." dedi yüzümü incelerken, yüzüm çok kötü görünüyordu biliyordum.
Sadece kafamı salladım cevap niyetine, ikisi masanın iki ucunda oturuyordu. Ben de geçip ortadaki sandalyeyi çektim ve oturdum.
"Sigara var mı?" diye sordum çatallaşmış sesimle.
"Önce yemeğini yiyeceksin." dedi Ömer, gözlerimi devirdim.
"Ömer, hadi uğraştırma beni." dedim elimi uzatıp, sigarayı vermesini istiyordum. Kahvaltı yapacak iştahım yoktu.
"Aynen Erdal." dedi Ömer sigarasını küllüğe bastırıp, iri vücuduyla ayağa kalktı. İtiraz etmedim, kahvaltımı ettirmeden bırakmazdı zaten.
O sırada masanın üzerindeki telefon çaldı, iki gündür elime almadığım telefonum olduğunu fark ettim. Ekranda yazan isim ise dünden beri değişmiyordu, Fatih. Ve ondan zaman kalırsa Ata.
"Siktiğimin malları." dedi Akif sinirle telefonu sessize alıp ters çevirirken.
"Yeni hat alacağım sana yarın." dedi Ömer kahvaltılıkları masaya bırakırken.