Askeriyenin bulunduğu yola girdiğimde müziğin sesini biraz kıstım.
"Açsana lan." dedi Melih telefonuyla uğraşırken. Saçma sapan bir şarkı dinliyordu salak.
"Yav şimdi kapıda komutanlar falan olur ters ters bakarlar."
"Ömer var bir şey demezler." dedi telefonun ekranını kapatıp cebine atarken.
"Lan asıl o ağzıma sıçar." dediğimde güldü.
"Doğru." dedi yalnızca.
İşten çıktıktan sonra yine akşamı beraber geçireceğimiz için hiç ayrılmadan buraya, Ömer'in arabasını verip onu da almaya gelmiştik.
"Oğlum iyi ki sizinle tanışmışım lan," dedi Melih aniden, direksiyonu çevirirken ona döndüm. "Sadece bir arkadaşım vardı yetimhaneden kalan, o da başka şehirde yaşıyor. Sizden önce çok kişiyle takılmıyordum, ne sıkıcı geçiyormuş günlerim şimdi bakınca."
"Benim de burada çok arkadaşım yoktu, anlatmıştım ya sana arkadaşlarım hep ihanet etti bana. Ali ve Ahmet'de şehir dışında zaten, bir Ömer ve Akif yanımda." diye açıkladım kendimi.
"Artık bir de ben." diye ekledi. "Hiç aramızın bozulmasını istemem, çok alıştım ben sana."
"Bozulmaz, sürekli enseme vurup beni çileden çıkarmadığın sürece." dediğimde güldü, yeniden enseme vurdu. Geri çekilmeye çalıştım ama direksiyonu bırakamadığım için çok geri gidemedim, vurdu.
"Orospu çocuğu." diye söylendim ben de ona vurmak için eğilip, o baya bir geriye gitti.
"Kaza yapacaz piç, düzgün dur." dedi kahkaha atarak.
Bir küfür mırıldandım, o sırada askeriyenin önüne gelmiştik. Düzgünce durdum, her türlü belasını sikerdim zaten. Nizamiyede duran asker sorgulama yaptıktan sonra kapıyı açtı, içeri girdik.
Melih etrafına bakınırken arabayı hemen çıkacağımız için binanın önüne park ettim, anahtarı alıp dışarı çıktığımda eğitim gören askerlerin olduğu yere bakınca Ömer'i gördüm, iki elini birleştirmiş beline koymuştu. Dümdüz bir ifadeyle sürünen askerleri izliyordu.
"Yukarı mı çıkacağız?" dedi Melih yanıma gelince, onun sesini duyduğum an ensemdeki acıyı hatırladım ve bir anda cevap vermeden üzerine atılıp ben de ensesine yapıştırdım.
"Şerefsiz." dedi sesini yükseltip, ikimiz olduğumuz yerde boğuşur gibi birbirimize vurmak için çabaladık ama diğer yandan gülüyordum.
Kafasını kolumun arasına aldığım anda tüm askeriyenin bizi izlediğini fark ettim, Ömer kafasını bize çevirmiş sinirli gözlerle bakıyordu. Kafasını hafifçe sağa doğru itti, bırak demek istiyordu.
Anında bıraktım, Melih nefes nefese vücudunu doğrulttu ve farkında olmadan bana vuracakken yüzümü buruşturdum. Gözleri ileriye değince, anında o da bıraktı. Keskin yeşil gözlerle karşılaşmış olmalıydı. Geri çekilip üzerini düzeltti nefes nefese.
"Ağzına sıçayım." dedi utangaç bir şekilde.
"Ben de senin, resmen rezil oldum. Askerliğimi yapıp gelmişim hâlâ ergen ergen hareketler..." diye söylendim, Melih ile beraber olunca kendimi çocuk gibi hissediyordum. Sanki yıllardır beraber büyüdüğüm kardeşim gibiydi. Hiç anlaşamadığım ama yanında olunca da eğlendiğim küçük kardeş gibi.
"Aman onlar önce kendine baksınlar." dedi omuz silkip.
"Doğru." deyip ben de omuz silktim.
Ömer bize son bir kez daha bakıp işine döndü, askerlere bağırtısı kulağıma geliyordu sürekli. İkimiz banklara geçip oturduk, sigaraları yaktık.
