Şansına tükürsünler senin Erdal.
Senin o olmayan şansına tükürsünler.
Üniversitede düşmanım olan, her eylem çıkacağı zaman inadına yanındaki kurtlarını toplayarak kavgayı başlatan çocuğun özel şoförlüğünü yapmadığım kalmıştı bir tek, onu da yapıyordum.
Direksiyonu sağa çevirirken, dikiz aynasından arka koltuğa göz ucuyla baktım. Ömer telefonuyla uğraşıyordu, saniyeler içinde kafasını kaldırıp telefonu kulağına tuttuğu sırada göz göze gelince bakışlarımı anında çektim.
"Alo," dedi saniyeler sonra. "Akşam gelecek misin?"
Çok soğuk konuşuyordu, daha önce sadece bağırış çağırışlarını duyuyordum ve acaba hep böyle soğuk, agresif ve mal mı diye düşünüyordum. Öyleymiş.
"Balık yeriz olur mu?" dedi ardından.
"Tamamdır." dedi ve ardından telefonu kapattı. Kışladan çıkalı beş dakika olmuştu ve hâlâ onunla aynı arabada olduğuma inanamıyordum, küfür ediyordum.
"İkinci sokağa girince sağa dön." dediğinde kafamı salladım. Sıkıntılı bir nefes aldı. "Cevap ver."
"Anlaşıldı komutanım." hay komutanlığını siksinler senin.
"İşimi halledene kadar arabanın içinde otur, dışarı çıkma."
"Emredersiniz komutanım."
"Aferin." dediğinde direksiyonu sıktım, sabrımı sınıyordu.
Dediği yere geldiğimizde arabayı durdurdum, kapıyı açıp askeri araçtan serice çıktı. Kapıyı sertçe kapattı ve ardından kafe tarzındaki mekana ilerledi.
O içeri girdiğinde sıkıntı geçtiği için oturduğum yerde iyice yayıldım, kafamı yaslanma yerine koyup gözlerimi kapattım. Yan taraftan geçen arabaların ve insanların sesi duyuluyordu.
On dakikadır sadece götümün üzerine oturduğum için iyice sıkılırken gözlerimi açıp etrafı izlemeye başladım. Sokaktan geçen insanlar askeri araca ve bana kısaca bakıp yoluna devam ediyordu. Türk insanı asker gördüğünde istemsizce duygulanıyordu.
"Gelene kadar sigara içsem götünü yırtmaz herhalde." cebimden sigara çıkarırken kendi kendime mırıldandım. Bugün kahvaltıdan sonra sadece bir tane içip, daha sonra ağzıma bile sürmemiştim.
Arabadan dışarı çıkıp hemen kapının yanında durdum ve sigarayı dudaklarımın arasına yerleştirip ucunu tutuşturdum. Dumanı içime çekip, derin bir nefes aldım.
Kendime gelmiştim resmen, dudaklarımdan çıkan gri dumanı izledim. O sırada yan tarafımda bir hareketlilik oldu, sigara dudağımdayken Ömerle göz göze geldim.
Yüzüne bön bön bakarken, saniyeler içinde sigarayı yere fırlattım. Ömer ifadesiz suratıyla bana bakıyordu. Siktiğim, içeriden çıkacak zamanı bulmuştu.
"Al o sigarayı yerden." dedi otoriter bir sesle. Dudağımı yalayıp, yere eğildim ve hâlâ yanan sigarayı elime aldım. İki parmağımın ucunda tuttum.
"Söndür onu," dediğinde sıkıntıyla kafamı salladım ve yerde söndürmek için yere eğilmeye meyillendim ki sesini duydum. "Elinde söndür, yerde değil."
Çatık kaşlarımla suratına baktım, dümdüz bakıyordu. Ona olan öfkemi sigaradan ve kendi tenimden çıkarıp avucumun içine batırdım yanan sigarayı. Canım ufaktan acırken, yüzümü bile buruşturmadım.
"Çöpe at şimdi." inatla gözümün içine bakarken.
Bir şey demeden öfkeyle çöpe yöneldim elimde söndürdüğüm sigarayı çöpe fırlatır gibi attım. Ömer göz ucuyla baktı, birkaç adımda yanına gidip kapısını açtım. Umursamadan uzunca boyuyla yeniden arabaya bindi. Kapıyı kapatmadan önce konuştu.
"Bir daha sözümü ikiletme."
Kısa bir kafa hareketiyle onayladım, ardından kapıyı kapattım. Sessizce küfür edip sürücü koltuğuna geçtim, direksiyonu tuttuğum an avucumun içi yanmıştı resmen.
"Kışlaya dön."
"Emredersiniz komutanım."
Kışlaya dönene kadar aynı arabanın içinde durmak bana yaramadı, öyle ki sanki düşmanımda olsa önceden tanıdığım biri olduğu için bu derece kötü davranmasına birkaç saniye üzülmüştüm bile. Mantıklı düşünemiyordum, bir düşmandan ne bekliyordun ki?
Duygusal tarafım beni rahat bırakmıyordu, onun aksine daha vicdanlı biriydim. Düşündüm, ben onun yerinde olsaydım ne yapardım diye. Sanırım bu kadar da yapmazdım.
Ya da şu an canım yanıyor diye saçma sapan şeyler düşünüyordum.
Kışlaya geldiğimizde iki asker bizi, daha doğrusu Ömer Komutanlarını karşıladı. Arabanın anahtarını teslim edip, ondan gidebilirsin emrini aldım ve banklarda boş boş oturan bizimkilerin yanına ilerledim.
Banka geçip küskün bir çocuk gibi oturup, avucumun içindeki kırmızılığı inceledim.
Ondan intikam almazsam, kendime gelmezdim ben.