YABANCI -57

53.7K 4.8K 3.8K
                                    

Yabancı bölümü Ömer'in bakış açısından

Bölüm Şarkısı: Mendilimde Kırmızım Var- Mabel Matiz...

Ömer'den;

Esas duruşta bekleyen askerlere göz ucuyla bakıp hızımı yavaşlatmadan binaya girdim, her önünden geçtiğim asker işini bırakıp asker selamı verirken ifadesiz gözlerle onlara bakıp geçiyordum.

Merdivenlerden çıkıp odama giderken, Volkan Komutan'ın odasının önünden geçerken Erdal'ın adını duyduğumda adımlarımı yavaşlattım.

"Erdal Korkmaz'ı çağır odama." dediğinde kaşlarım çatılır gibi oldu, nöbetçi asker açık olan kapıdan dışarı çıktığında adımlarımı durdurmadan odama ilerledim.

Odama girdiğim anda ifadesizce pencereye ilerledim, bahçedeki boş beleş gezen askerleri gördükçe sinirleniyordum. Yüz verdikçe astarını istiyorlardı ve bu benim müsemma gösterdiğim bir olay değildi.

Ellerimi belimde birleştirip, usulca bekledim. Erdal'ın yanına gitmek için.

Bir dakika kadar sonra Volkan Komutan'ı bahçede, aceleci adımlarla nizamiyenin önüne gittiğini gördüm. Sakince izledim ve ardından dönüp kapıya ilerledim.

"Korkmaz," dedi nöbetçi asker. "Volkan Komutan aşağı inmiş az önce, beş dakikaya gelirmiş sen geç odada bekle. Adam şimdi niye erken gelmiyorsun deyip azarlamasın."

Onun cevap vermesini bekledim, hiçbir şey demedi. Normalde nöbetçilerle olan samimi konuşmasını işitirdim, eğlenirdi. Şimdi ise susuyordu.

Telefonum titrediğinde cebimden telefonu çıkarıp ekrana baktım, Akif bininci defa arıyordu.

Ona zarar vereceğimi düşünüyordu, hem de fiziksel bir zarar. Güldüm, geri zekalı.

Telefonu cebime sıkıştırdım ve ardından kapıyı açıp dışarı çıktım. Volkan Komutan'ın odasının önüne gelince kapıyı tıklatıp açtım.

İlk başta Volkan'ın koltuğuna bakıp ardından bakışlarımı ona çevirdim. Ruhsuz gözlerini dikmiş, dudaklarını birbirine bastırmış bana bakıyordu. Normalde hep aralık duran dudağı şimdilerde açılmıyordu bile. Heyecanını yitirmiş, her şeye ruhsuzca bakıyordu.

Ben hariç.

"Volkan Komutan nerede?" diye sordum sakince.

Suratıma baktı kahverengi, parlaklığı gitmiş gözleriyle. Ardından önüne döndü, kaşları hafifçe çatılmıştı. Dudağımın kenarı kıvrıldı.

Daha sonra yüzümü yeniden ifadesiz tutmaya çalışıp derin bir nefes alıp arkada esas duruşta bekleyen askerlere döndüm.

"Asker, Volkan Komutan nerede?" diye cevabını bildiğim soruyu sordum.

"Birazdan gelir komutanım." dedi nöbetçi asker, gergin yüz ifadesiyle.

Kafamı salladım, kapıyı kapatıp deri koltuğa geçip oturdum. Beni izlediğinin bilincinde kafamı kaldırmadan telefonumu cebimden çıkardım, dört cevapsız çağrıyı gösteren ekranı açıp geriye yaslandım.

Akif'e cevap versem iyi olacaktı yoksa buraya gelip kontrol edecekti.

Aynı kar yağdığı gün gelip, her şey yolunda mı diye baktığı gibi.

Akif: Ömer, neden açmıyorsun telefonumu?

Ömer: İşim var Akif.

Akif: Solcu nasıl?

Ömer: Solgun, ruhsuz, kötü.

Akif yazıyor...

Akif: Ömer yeter ulan, hiç mi için acımıyor?

Ömer: Yetmez.

Ömer: Kendi ayağıyla gelecek bana.

Ömer: Şimdi de dikmiş gözlerini bana bakıyor.

Ömer: İyi yani, nefes alıyor endişelenme.

Akif: Onu seven sensin, senin endişelenmen gerekmiyor mu asıl?

Ömer: Tükeneceği zamanı biliyorum, üstüne çok gitmiyorum.

Ömer: Üzülüyor, üzülecek. Ama gerektiği kadar.

Ömer: Ayrıca ona olan sevgimi sorgulama, haddin değil.

Yüzümü ifadesiz tutmaya özen gösterip telefondan kafamı kaldırdım, onun gözlerine bakıp sakinleşmek için.

Kafamı kaldırdığım an göz göze geldik, huysuz bir çocuk gibi bakıyordu suratıma. Saniyeler geçse de bakışlarını çekmedi.

O bana böyle baktıkça tutup sarılmak ve özür dilemek istiyordum. Ama bunu yapamazdım.

Geriye yaslandım, bakışlarımı yeniden telefona diktim.

Akif: Bu sevgi değil.

Ömer: Anlamıyorsun.

Ömer: Anlamayıp beni sinirlendiriyorsun Akif.

O sırada kapı açıldığında refleksle kapıya baktım, Erdal huysuzca bakıp kenara çekildi. Volkan Komutan ilk ayakta duran sevgilime, daha sonra da bana baktı. Koltuğuna ilerlediğinde telefonu bırakıp dizime koydum.

"Hoş geldin Komutanım." koltuğa geçip oturdu.

"Hoş buldum komutanım, birkaç gün sonraki tatbikat için konuşmaya gelmiştim." dedim sakince, iki saniye önce aklıma gelen bahaneyi sunarken.

"Evet evet, ben de onun hakkında konuşmak için yanına gelecektim." dedi ve ardından bakışlarını sarıya çevirdi.

"Korkmaz, geçen tatbikatta alay bayrağını ilk sen bulmuştun değil mi?"

O gün aklıma gelirken yeniden sinirlendim, Erdal'a benim dışımda başkası yaklaştığında deliriyordum.

"Evet komutanım." hastalıktan dolayı kısılmış sesiyle konuştuğunda bedenim titredi. Onun hasta olmasından nefret ediyordum.

"Hah, bu sefer senin benim grubumda olmanı istiyorum." dediğinde tek kaşımı kaldırıp gülmemek için kendimi zor tuttum. Benim oğlumu yanına almadan önce bana sormamıştı.

"Komutanım yanlışlıkla bulmuşlardı bunlar bayrağı." dedim alaya gülerek, amacım onu biraz daha sinirlendirmekti.

"Zaten bunlardan fazla bir şey beklememek gerek, en azından bayrağı alabilmiş."

Volkan Komutan kendince benim sevgilimi kötülürken kendimi gülmeye zorladım. Bu gülme işi ne can sıkıcıydı.

"O da doğru, hiç yoktan iyidir."

Erdal sesini çıkarmadan, masum masum bekledi. Önceden olsa huysuz bakışlarıyla belli ederdi ama iyice çökmüş görünüyordu.

"Yarın yanıma gel, ehliyetinde var senin. Depoya gideceğiz, tabi Ömer Komutan'ın seninle bir işi yoksa..." diye sordu Volkan, sonunda benden izin almayı akıl edebilmişti.

Göz ucuyla sarıya baktım, çocuk gibi izliyordu ikimizi.

"Yok, bir işim kalmadı." dedim bakışlarımı çekip. Biraz daha yaralamak için, bu onu sinirlendirdi.

"İyi, çıkabilirsin o zaman yarın seni emrettiğimde yanıma gel."

"Emredersiniz Komutanım." dedi yeniden kırılgan sesiyle.

Asker selamı verdi, bakışlarımı hızla çevirdim. Volkan'ın sorularına cevap verdim. Birkaç saniye durdu ve ardından kapıyı açıp dışarı çıktı.

O gittiğinde dudağımın kenarı kıvrıldı.

Diğer yanım ise özlemle kasıldı. Bir an önce yanıma gelmesi gerekiyordu.

Hem de hemen.


BELA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin