Akşam yemeğinden sonra içeri geçtiğimiz ilk an Erzincanlı bana ne oluyorsa anlatacaksın dediği için ranzada oturmuş onun terliklerini giymesini bekliyordum.
Dakikalar sonra terliklerini sürüye sürüye, muhabbet eden insanlara bulaşarak yanıma geldi. Gözlerini benden ayırmadan yanıma oturdu, askeri kıyafetinin kemerini çıkarmış, daha bol gözükmesini sağlamıştı.
"Oğlum çay içmeye gidelim birazdan." diye seslendi Adanalı herkese. Ona kafamızı sakladık.
"Eee hadi, anlat bakalım solcu Erdal." dedi Erzincanlı bir bacağını yatağın üstüne yaslayıp, avuç içlerini yatağa yaslarken. Sıkıntılı bir nefes aldım.
"Biz Ömer Komutanla daha önceden tanışıyoruz," dediğimde sanki bunu tahmin edermiş gibi çok şaşırmadı. "Aynı üniversitede okuyorduk."
"Ee?"
"Ömer Komutanı bilirsin, ülkücü yani sağ görüşlü. Ben de küçüklüğümden beri sol görüşü savunurum, hem de baya bir savunurum. Bu yüzden aramızda birinci sınıftan beri bir düşmanlık vardı, çok kez kavga ettik-"
"Nasıl yani sen Ömer Komutanla kavga mı ediyordun?" şimdi şaşırmıştı işte. Usluca kafamı salladım.
"Peki onu dövdün mü hiç?" dedi bundan pek emin olamayarak, tabi onu yenilmez görüyorlardı.
Gözümü kısıp ıslık çaldım ve alt dudağımı ısırıp elimi ve kafamı 'hemde nasıl' dermiş gibi ağır ağır salladım.
Erzincanlının yüzünde kahramanına bakıyormuş gibi bir ifade oluştu, bir anda gülerek yerinden kıpırdandı ve elimi tuttu. Elimi öpüp alnına koyduğunda irkilerek elimi geri çektim.
"Mal, napıyosun?"
"Olum valla kurban olurum seni verene, o kadar rahatladım ki." dedi Erzincanlı pis pis sırıtıp. "Ömer Komutanı dövmek mi? Var bir hayalimiz."
"E oğlum o zaman komutan falan değildi, eşittik." dedim ben de ona uyum sağlayıp. Erzincanlı bir şeyler düşündü, ardından gözlerini kısıp bana baktı.
"Lan sen ilk geldiğinde, ondan mı dayak yedin?" onu hatırladığı için donup kaldım ama ardından kafamı salladım. Sinirlendi.
"Komutan olduğu için elini vuramadın o da seni dövdü değil mi? Orospu çocuğu."
"Yok lan ben de vurdum baya ama yüze çalışmadım." ciddi olduğumu anladığında inşallah gibisinden yüzüme baktı.
O sırada Sivaslı türkü söyleyerek içeri girdi, yüzünde güller açıyordu.
"Sivas'ın yollarına çıkayım dağlarına,
Bırak ben beni vuram, ölüm gitmez zoruma."Tek eli cebindeyken kafasını hafifçe oynatıp, elini sallayarak ağır ağır adımlarla yürürken tüm bakışlar ona dönmüştü.
"Selamün aleyküm gençler." dedi içeri girerken. Herkes hep bir ağzından cevap verince o yaylana yaylana bizim ranzaya geldi.
Uzanıp yanağımdan makas alıp, parmaklarını dudağına götürüp sırıttı.
"Naber sarı bebe?" diye sordu, ağzında bir sakız vardı.
"İyidir, senden naber?"
"Mükemmelim, hanımla konuştum."
Onlar kendi kendilerine konuşurken komutan katından nöbetçi bir asker içeri girip gözüne beni kestirdi. Bunlar geldiğinde Ömer'in beni çağırdığını bildiğim için yatağın altına saklanasım ya da gözlerimi kapatasım geliyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/317914633-288-k585945.jpg)