İçeriden getirdiğim kuruyemişleri sehpanın üzerine koydum, Sivaslı ve Ata ayrı ayrı koltuklara oturmuş sohbet ediyorlardı.
Ata ilk başta ona olan yakınlığımı görünce inceden bir kıl olsa da evli ve çocuk sahibi olacağını duyunca yumuşamıştı. Sivaslı ise ona olan bakışını hissedip akşam tek kaldığımda 'acaba Sivaslıyım diye sevmedi mi lan beni' diye masumca bir soru sormuştu.
"Reis sen askerliğini nerede yapmıştın?" diye sordu Sivaslı, geçip onun yanına oturdum. Ata kısaca bana bakıp, neden onun yanında oturduğumu sorgular gibi ama çok üstünde durmadı.
"Erzurum'da yaptım." dedi Ata, o benden 4 ay önce gitmişti.
"Soğuktur, Sivas kadar olmasa da." dedi Sivaslı eğilip getirdiğim kuruyemişlerden avucuna alıp geri yaslandığı yere dönerken.
"Acayip soğuktu, insanları da yobaz." dedi Ata.
"Bizim insanlar iyiydi ya," dedi destek almak istermiş gibi bana bakıp. "Değil mi sarı?"
"Yani, iyilerdi." Sivaslı yüzüme bakıp güldü.
"Aklına Ömer ve Gökhan Komutan gelmesin, sivil insanlardan bahsediyorum." dedi elini iki yana sallayıp.
Onun adını duyunca tedirgince kıpırdandım. Ata'ya göz ucuyla baktım, muhtemelen sürekli kavga ettiğimiz ülkücü Ömer'in komutanım olmasına ihtimal vermemiş olacaktı ki bir tepki vermedi.
"Komutanlar biraz sertti bizde, kaç kere ceza yediğimi hatırlamıyorum bile. Irzımızı siktiler." dedi Sivaslı.
"Bizim komutanlarda öyleydi valla, sıkıntıydı hepsi."
"Askerde çok durdukları için kafayı yiyorlar." dedi Sivaslı sanki dünyanın en önemli sırrını verirmiş gibi kafasını ağır ağır sallayıp, gözlerini kısarken.
Daha fazla komutanlar hakkında konuşmak istemiyordum. Ya da duymak.
"Ne kadar burada kalacaksın?" diye sordum aniden.
"Valla dün burada kaldım, bugünde kalırım ama yarın bir gidip hanımın kardeşlerini ayıp olur. Zaten annesi tam bir yılan, lafını yapar oraya gittilerde gidip bir gün kalmadı diye." dedi Sivaslı.
"Keşke daha uzun kalsan." diye mırıldandım, sırıtıp kolunu omzuma attı ve kendine çekti.
"Sen bize gelirsin, olmaz mı?" diye sordu mırıldanarak.
"Olmaz, işe başlayacağım." dedim gözlerimi kapatıp, huzurlu hissediyordum onun yanında. Evimin önündeki bahçe gibiydi sanki.
"İzin alırsın?" dedi bu sefer çeneme dokunup.
Cevap verecekken Ata boğazını temizledi. O an mesajı almış gibi gözlerimi açtım ve dikleştim ama kollarından ayrılmadım.
"Bakalım artık." dedim sadece.
"Olursa ikimiz gideriz, ben de Sivas'ı merak ediyorum zaten." dedi Ata samimi bir şekilde. Gülümsedim.
"Gelin, misafirim olursun. Sarı zaten evin sahibi." dedi Sivaslı.
"Kumral." diye mırıldandı Ata. Sivaslı duymadı.
"Sizinkiler nerede? Ferdi miydi neydi onu çok sevdim ben. Bana İstanbul boğazını satmaya çalıştı." dedi gülerek.
"Köprüyü bırakmış, direkt boğaza dalmış götveren." dedi Ata kahkaha atıp.
"Satın aldım bende, bakalım bugün evrakları getirecekmiş." dedi Sivaslı alayla.
"Tövbe estağfurullah." dedim sırıtarak. "Mekana geçelim o zaman, birazda orda takılırız geceye doğru da etrafta geziniriz biraz."
"Olur, deniz kenarına gidelim." dedi Sivaslı.