Ne olduğunu anlamadan kapıyı kapattı, bir kaç saniye sonra içeriden bir şeyleri kırdığını işaret eden sesler geldi. İçime bir kor düştü. Tüm mutluluğumu yavaş yavaş yakan bir kor. Üzerime bir titreme geldi, Onur ise içeriden toparlanmam için tekrar bir komut verdi. Dolaba yerleştirdiğim kıyafetlerimizi valizlerimize koydum, aynanın önünde duran parfümlerimizi, şarj aletlerini ve bize ait olan diğer her şeyi valizlere yerleştirdim. Onur banyodan çıkıp bana baktı
Bakışlarındaki tuhaf şey içimdeki koru güçlendirmeye yetti. O valizleri aldı bense elimde ki telefonumla peşinden gittim. Lobiye indiğimizde çıkış işlemlerini yaptı ve taksi çağırmalarını söyledi. Vale valizlerimizi taksiye yerleştirdi. Onur ve ben arka tarafa oturduk. Bunların hepsi 20 dakika içinde gerçekleşmişti. Onur ise bana hâlâ bir şey söylememişti. Bense meraktan çatlayacaktım. Onur hâlâ sessiz duruyordu, kaşları çatık arada yandan bana bakıyordu. Kim aramıştı, ne demişti, ne olmuştu? Kardelen'le ilgili miydi?
"Neler oluyor?dedim dayanamayarak. Biraz bekledim ama ses vermedi.
" Söylesene! "
"Abin... Kaza yapmış. " dediği şeyle beynimin içindeki uğultu başladı, gözlerim doldu, hiçbir şeyi duymuyordum. Gözlerimdeki yaşlar akmaya devam ediyordu, Onur beni sarsmaya başladı ama ben şoktaydım adeta. En sonunda dudaklarımda hissettiğim sıcaklıkla kendime geldim ve geri çekildim.
"Abim..abimin durumu nasıl? " dedim ağlayarak.
"Bilmiyorum sadece bunu biliyorum. " bana üzülme diyemiyordu çünkü abimi ne kadar çok sevdiğimi biliyordu. Zaten dese de bir şey değişmeyecekti. O benim abimdi ailemde en çok sevdiğim insan, en çok değer verdiğim insandı. Ne olursa olsun arkamda duran ağladığımda benimle dalga geçen ama beni teselli eden, her şeyimi bilendi. Onu kaybetme düşüncesi beni kahrediyordu. Benim bu hayatta kaybetmeyi en son isteyeceğim insanlar arasında bile değildi. Çünkü ben onu hiç bir zaman kaybetmek istemiyordum.
...
Hastaneye girdiğimde perişan haldeydim. Annem, babam, Atakan, Onur'un annesi babası, Çağtay ve Masal da oradaydı. Büyük ihtimalle Damlalara gelmemesi söylenmişti. Bir an için de olsa herkes bize döndü. Annem perişan haldeydi, babam ise annemin yanında güçlü durmaya çalışıyordu. Atakan hemen yanıma gelip bana sarıldı. Bu konularda çok hassastı. O küçükken de annem ve babam kaza geçirmişti, onun etkisi vardı onda. Ben de Atakan'a sıkıca sarıldım. Aramızda yaş farkı azdı ama o su an küçük bir çocuk gibiydi. Kırılgan, duygusal ve güçlü durmaya çalışan ama beceremeyen küçük bir çocuk. Onur onu benden ayırıp lavoboya götürdü. Bense koridorun ortasında durmuş sessizce göz yaşı döküyordum. Atakan gelmeden Onur gelmişti. Bana sarıldı ben ise hiç bir karşılık vermedim. Daha sıkı sarıldı içimdeki acıları almak istercesine, bense daha çok ağladım. Ağlayışlarım hıçkırıklara dönüştü ve Onur'u kendimden ayırıp onu yumruklamaya başladım.
"Ona bir şey olmayacak, o ölmeyecek anladın mı? Buradaki herkes de ağlamayı kesecek o beni bırakmaz cadısını bırakmaz. O ölmeyecek! " diye bağırdım. Onur ellerimi yana indirip beni sardı, kulağıma,
"Ölmeyecek. " diye fısıldadı.
"Ölmeyecek." dedim bende. Ellerini ellerime kenetledi ve sıktı bende sıktım. Bu sefer ben ondan güç almak istercesine sıktım.
"Biraz sakinleş. " olumsuzca kafamı salladım. Abim orada savaş verirken ben nasıl olur da sakin olabilirdim.
"Eğer abin burada senin ağladığını görseydi çok kızardı, öyle değil mi? " evet çok kızardı ve üzerine dalga geçerdi. Onun benimle dalga geçtiğini hatırladım. Ardından gülümsedim. Onur başımı göğüsünden kaldırıp çenemi kavradı.