İnandığımız yere kadar sürüklenir hayallerimiz. Acı hiç bizi bulamayacak kadar uzak ve yakındır. Benlikte saklanan anılar kimisinin acısı kimisinin mutluluğu olarak anılır. Birgün serilince hatıralar önümüze o zaman ruhumuzda mahpus yatan duygular esaretindeki prangaları koparır da nükseder.
4 Yıl Önce
Üniversitenin amfisinde güneşin çarptığı bir masanın köşesinde oturan iki kız arasında fısır fısır konuşuyordu.
-Gerçekten söyleyecek misin?
-Evet ilayda. Saklanarak yaşayamam aşkımı.
Haykırmak istiyorum.
-Sıla. Önce bir sakin ol şu ders bi bitsin konuşalım.
Sıla onaylar şekilde kafasını salladı. Ama yıllardır birlikte bu masa da oturduğu arkadaşı bugün ne söylerse umrunda olmayacaktı. Dün gece onu rüyasında yani başında görmüştü bugün artık onu uzaktan izlemek istemiyordu. Ne olursa olsun dedi içinden bugün söyleyeceğim.Kafeteryadan aldıkları iki kahveyle boş bir masaya geçtiler.
Ilayda meraklı bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
-Ne oldu sana birden anlat bakalım.
Kendinden emin bir şekilde sırıttı Sıla.
-hiçbir şey artık söylemek istiyorum sadece
-kızım manyak mısın daha dün ölsem söylemem demiyor muydun.
-Öff! Sıkıldım artık içimde tuta tuta taşa dönüşücem. Hem bana da bakıyor bence utanıyor.
- Sen bilirsin. Nasıl söylemeyi düşünüyorsun.
-aslın da ona karar vermedim ama bir not vermek istiyorum kendisine.
-Salak mısın Sıla kaçıncı yüzyıldayız.
Sıla düşündü biraz.
-Ya ilayda sen ne anlarsın. Mesajlar bence çok soğuk duygularıma bir kağıda dökmek en iyisi.
-Bugün mü söyleyeceksin.
- Evet.
Ilayda derin bir ah çekti.
-Hadi bakalım hayırlısı olsun.-Enes! Enes! Öf gerizekalı bakmıyor bu tarafa bi türlü.
İlayda sılanın kolunu hafiften sıktı.
-Sessiz ol. Duyacaklar.
İkisi bir sütünün arkasına girmiş tenis oynayan bir gurup erkeği izliyorlardı.
Hafif kilolu siyah saçlı bir adam eline raketi alıp masanın diğer tarafına geçince ikisini gördü.
Gözlerini kocaman açarak ağzının içinde konuştu.
-Ne işiniz var sizin burda.
Sıla işaret parmağını dudaklarina koyup sus işareti yaptı.
Adam elindeki raketi masaya indirdi.
-Geliyorum beş dakikaya.
Hızla yanlarına yaklasti.
-çıkın burdan.
-Gel konuşmamız gerekiyor.
- Tamam hadi çıkın şuradan herkes size bakıyor.
-Niye?
-Salak mısın Sıla burası erkekler spor salonu kafayı mı yedin.
İlayda Sırıttı.
-Bi nevi öylede denilebilir.
İkisinin de kolundan tutarak dışarıya sürükledi.
-Sökülün bakalım.
Sıla ürkek bir sesle cevap verdi.
-Ben söyleyecem onu sevdiğimi.
Enes'in yüz ifadesi birden ciddileşti.
-Turan'a mı?
-Evet başka kim olacak Enes.
-Abi emin misin bak çok riskli daha emin değiliz.
-Bence onunda hisleri var bana karşı. Her zaman nasıl yardım ediyor bana görmüyor musun?
Enes elini Sıla'nın omuzuna koydu.
-Bir tanem ben daha çok ilgileniyorum seninle bu bir şeyi göstermez.
Ilayda atladı lafa.
-Abi boşuna konuşma valla ben on saattir anlatıyorum dinlemiyor bırakalım söylesin.
Enes ne olursa olsun kıyamazdım Sılaya üzülmesini istemiyordu.
-Tamam. Nasıl söylemeyi düşünüyorsun.
-Bir not yazacam kendisine.
-Not mu?
İlayda devirdi gözlerini.
-Daha samimi buluyormuş hanım efendi.
İkisi aynı anda kahkaha atmaya başladı. Sıla Elleriyle ikisine vurdu.
-Ya gülmeyin sadece yanımda olun.
-Biz her zaman yanındayız ama ne olursa olsun söz ver uzulmeyeceksin.
Sıla ikisinin korkusunu bilsede emkndi bugün herşey güzel olacaktı.
Kafasıyla onayladı.Elindeki katlı notu biri görür diye sımsıkı tuttuğu avucunda koridoru adımlıyor. Herkes onu izliyormuş gibi hissedip insanları süzüyordu. Geldiği gri dolabın önünde durdu derin bir nefes alıp şifreyi girdi. Turan'ın dolabıydı şifresine kadar biliyordu. Açıp elindeki nota tüm sevgisini vererek dolaba koyup kapağını kapattı. Bundan sonra dönüşü olmayan o yolu kendi elleriyle açmıştı.
Dolabın şifresini giren adam omuzunda ki terli havluyu içerisine fırlattı. Üstündeki tişörtü çıkardığı sırada dolaptan yere düşen notu gördü. Eğilip küçük notu alıp içini açtı.
'Merhaba Turan
Bu kaçıncı yazdığım not bilmiyorum. Ne yazmam gerektiğini de bilmiyorum sadece karalıyorum. Sana söylemek istediğim onca şey varken bugün lal olmuş bicimdeyim. Neyse bu bir aşk mektubu yani notu. Eger kabul edersen bugün 4 'de sahilde seni bekliyor olacağım'Sıla Batur
Her gün aldığı notlardan biri sana adam sağ alt köşede yazan isimden sonra bir pusa saplanmış gibi donup kaldı.
Denizin meltemi yüzüne vuruyor üşütüyordu sılanın omuzlarını. Soğuk en büyük düşmanı olsada bugün içi alev alev yanıyordu. Saat 4'e geliyor içinde ki korku gittikçe büyüyordu verdiği nota bile iki kelime yazamazken yüzüne nasıl konuşacağını bilmiyordu. Fısıldadı içinden onu saatlerce bekleyeceğim gelmezsede bekleyeceğim.
Ve bazen beklemek ölüm gibidir ya da ölüm beklemek gibidir.
Sıla kılcal damarlarına kadar hissediyordu bu acıyı.
Omuzuna dokunan bir el ile hızlıca arkasını döndü.
Kaderin kendisine yazdığı o yazgının ilk tohumları olan o gün gelip bulmuştu kendisini.
Gözlerini kocaman açtı. Karşısında duran adam en son aklına bile gelmeyecek kişiydi. İçinde kelebekler uçuran gün zehir akıtmıştı.
Gözleri adamın elindeki nota gitti. Bir parçası koparılmış kendi elleriyle yazdığı o nottu. Derin bir nefes alıp gülümsedi.
-Baran
Duraksadı.
Adam kocaman gülümsedi.
-Notu alır almaz geldim. Bir parçası kopmuş ama Turan verdiğinde senin el yazın olduğunu anladım. Şaşırmadım değil beklemiyordum.
Baran'nın elindeki notu alıp açtı.
Turanın isminin yazılı olduğu kısım kesilmiş sadece -ran eki hecesi kalmıştı.
Yutkundu.
-Turan mi verdi sana?
-Evet. Utandığın için ona verdiğini söyledi.
Kafasını nottan kaldırıp karşısında duran adama baktı simsiyah saçları, simsiyah kaşları, ela gözleri sa ki özenle yapılmış burnu siyah sakalları ve ince hatlarla örülmüş çenesinde dolandırdı gözlerini.
-Beni seviyor musun?
Baran birden duyduğu bu cümle karşısında şaşırdı.
-Ben. Evet. Yani hoşlanıyorum senden.
-El yazımı bilecek kadar mı?
-Sanırım.
İkiside dakikalarca dalgaların sesleriyle sadece durdular.
Baran anlam veremiyordu Sılanın bu haline yinede onun yanında olmak iyiydi. Elindeki notu sıkıca tuttu.
-Sıla...
Sıla iki eliyle bir anda hızlıca kafasından tutup kendine çekip dudaklarina bir buse kondurdu. Gözlerinden süzülen yaşlar inceden yüreğinde ki yangına damlıyordu.
Kafasını adamın alnına koyup o sihirli kelimeleri fısıldadı.
-Seni seviyorum.
Pembe yalanlar. Sonunda beyaza çıkıp gökyüzüyle buluşurlar.
Baran ellerini onun saçlarında dolandırıp gözlerinin içine baktı.
-Seni seviyorum.
Barutla ateş, tuzla ekmek , geceyle gündüz gibi birbirinde kaybolup dudaklarında nefes aldılar. Baran dinen hasretinin şenliğine eşlik ediyordu kalbinde. Sıla zindan olan kalbinin yasını tutuyordu onun dudaklarında. Bir birine karışan bu tenler elbetteki hayat çizgisini baştan çizecekti.S.B.
(Beğenip yorum yapmayı unutmayın canlarım😻)

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHPUS
ChickLitAcının benliğinde nice mahpus bırakılmış kalpler, vedaların zindanın da ebediyen esir kalacaktır. MAHPUS Hayatımın ipleri kimin elinde? - Bu gece karanlığın içinde hapis kalacağım. Burası benim Mahpus'um ve hayatımın ipleri benim ellerimde.