Bölüm 43 - "Şikayet"

65 3 0
                                    

İş çıkışı evin yolunu tuttum. Sürekli düşünüyordum. Bütün odak noktamı kaybetmiştim. Ne yapmam gerektiğini biliyordum ama adımlarım o kadar belirsizdi ki.

Eve artık iyice yaklaştığımda Deren'i gördüm.  Camdan dışarı bakarken sarı saçlarıyla oynuyordu. Deren beni görür görmez gözlerini endişeyle üzerimde gezdirdi ve çok geçmeden ayağa kalktı ve gözden kayboldu. Kapıya doğru geldiğini bildiğim için girişe biraz daha yaklaştım. Kısa bir süre sonra kapı açıldı ve Deren kucağıma atladı.

"Sen neredesin Deniz? Neredesin sen?" Korkuyla arka arkaya konuşmaya başlayınca bende ona sarıldım. Sakinleşmesi için biraz bekledim.

"Buradayım," dedim Deren'e sarılmaya devam ederken. "Endişelenme."

"Cemre'ye mi gittin? Gece neredeydin? Delirdik meraktan." Delirdik derken kendisini ve Emre'yi kast ettiğini anlamak çok sürmedi.

"Emre nerede?" Diye sordum.

"Eve yeni geldi. Çıldırdık meraktan Deniz." Yüzleşmemizden beri dışarıda mıydı yani?

"Kendine geldi mi?" diye sordum endişeyle. Gözlerini biraz kaçırdı.

"Hemen hemen," demekle yetindi. bir şey demeden içeri doğru yürüdüm. Emreyle karşılaşmaya hazır mıydım bilmiyordum. Ama onunla konuşmaya çok ihtiyacım vardı.

Hatta ona sarılmaya ihtiyacım vardı. Elbette bunu yapamazdım. Ve bunu artık hiçbir zaman yapamayacak olmak canımı yakıyordu.

"Kuzey burada," dedi Deren ayakkabılarımı çıkarmama bile fırsat vermeden. Tam içeride olduğunu düşünecektim ki dışarıyı gösterdi.

"Yolun aşağısında arabasıyla bekliyor. Ders çıkışı gözüm çarptı. Beni fark etti mi bilmiyorum ama yanına gitmedim," dedi.

Muhtemelen etrafı gözetliyordu. Şu gizemli çiçeklerin sahibini bulmadan içi rahat etmeyecekti belli ki. Sırf şu hallerinden kurtulmak için yarin ilk iş polise gidecektim.

"Çiçeklere taktı," dedim yorgunluğumu vurgulayan bir ses tonuyla.

"Siz," dedi ama devamını getirmek istemiyor gibiydi. "Gece birlikte miydiniz?" Sorusu canımı yaktı. Emre'nin bana aşık olduğunu biliyordu. Biliyor demek belki biraz fazlaydı, ama tahmin ediyordu. Bir şeyleri sezmişti çoktan, ama buna rağmen tek bir cümlesiyle dahi bana bu durumu çaktırmamıştı. Hatta ima dahi etmemişti.

Bu çok garibime gidiyordu. Beni sevdiği için, bana değer verdiği için mi kardeşinin yangınına susmuştu? Yoksa altında başka sebepler yatabilir miydi?

İnsanlar sadece insandır. İyisiyle kötüsüyle insan, insandır...

Sorusuna cevap vermedim. Deren akıllı bir kızdı. Mahçup suskunluğumun ne demek olduğunu anlayabilecek kadarda zeki bir kadındı.

Ayakkabılarımı çıkarttım ve içeri girdim. Garip bir alkol kokusu burnumu sardı. Bu nahoş koku, beni o masaya geri götürdü.

Önce babamın içip içip bizi dövdüğü masaya;

Sonra Kuzey'in 'Senin şefkatini istiyorum bu gece' dediği otel odasına;

En sonunda ise Emre'nin bana ilanı aşk ettiği masaya;

İçeri girdiğimde Emre kanepenin köşesinde yarım yamalak uzanmış, uyuyordu. Böyle iki büklüm, yorgun ve savunmasız görünüyordu.

Yanına kadar gittim. Onunla konuşmam gerekiyordu. Ona sevgisini hak etmediğimi söylemem gerekiyordu. Ona çok değer verdiğimi, ama bu sevgiye asla karşılık veremeyeceğimi bilmesi gerekiyordu. Karşılık beklediğini söylememişti zaten ama ben onun kalbindeki bütün umutları kırmam gerekiyordu. Çünkü öyle bir ruh halindeydim ki, Kuzey benim son kalem gibi hissettiriyordu. Öyle bir kale ki, yıkık dökük, sağlam bile değil, ama bir tek o var. Benim varolmam sanki o kalenin ayakta kalmasından geçiyor gibi hissediyordum. Ve bu his bütün hücrelerime kadar beni ele geçirmişti.

Araf Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin