Bölüm 30 - "Kuzey"

130 13 7
                                    

Bekleyemedim daha fazla...
Yeni bölüm karşınızda!
Keyifle okuyun ve satır aralarına yorum bırakmayı unutmayın.

***

Çocukluğumun geçtiği bu evde kalamazdım. İstanbul'da kalamazdım. Ne yapacaktım bir başıma? Nerede yatıp kalkacaktım? Kuzey'in havaalanında beni bulması, beni durdurmaya çalışması ve bilmediğim şeylerin olduğunu söylemesi bütün planlarımı altüst etmişti. Neden böyle bir girişimde bulunmuştu ki? Artık bir bebek odası haline gelen bu oda bana bile ait değildi. Bir iki saattir kendimi odaya kapatmıştım. Duvardaki yıllar önce ezberlediğim yarıklar hala yerli yerindeydi. Odanın penceresi yeniydi tabiki. Bu evden kaçmak için onlarca parçaya kırdığım pencerenin yerini yenisi almıştı. Sanki camları ayaklarıma tekrar batar gibi oldum ve bu irkilmeme sebep oldu. Gözlerimi yumdum. Derin bir nefes aldım ve gücümü toplayarak ayağa kalktım. Kapıyı çevirip dışarı çıktım ve televizyon seslerinin geldiği salona doğru yürüdüm. Babam ayaklarını televizyon masasına uzatmış, bütün dikkatini timsahlarla ilgili bir belgesele vermişti.

"Antalya'dan İstanbul'a geldiğimde bu evi görmeye geldim." Devamını dinlemek için dikkatini bana verdi.

"Bir kadın açmıştı kapıyı." Kaşlarını çattı. Hesap sormamı ya da bir şeyleri anlamış olmam onun garibine gitmişti. Kadının yüzünü hatırlamak mümkün değildi ama orta yaşlı genç biri olduğunu anımsar gibiydim.

"Odam bebek odasına dönmüş." Ellerimi çapraz bir şekilde birbirine bastırdım. Hesap sormak hakkımdı. Babam, bilmediğim bir kadından bir çocuk bekliyorsa, bunu bilmem gerekiyordu. Bir kardeşe daha hazır değildim kesinlikle. Gerçi kardeş diye bağrıma basar mıydım, bundan da emin değildim. Eğer bana şu saniye 'bir kardeşin olacak' deseydi ne yapardım acaba?

"Ablanın düğününe dört hafta var. Bebek odası onun için," dediğinde buz kestim. Şimdiden Cemre'nin bilmem kaç sene sonra doğacak bebeğine yer hesapları mı yapıyordu? Ne yüzle ve neden?

"Daha varolmayan bir bebek için odamı mı yok ettin?" Bu bir kıskançlık değildi, ama biraz öyle duyulduğunun bende farkındaydım. Bir tık hayal kırıklığı birazda öfkeden başka bir şey değildi.

"Böyle işler tez olur. Bir bakmışsın kucağında yeğenini seviyorsun." Hiç sanmıyordum. Şöyle bir gözümün önünde canlandırmaya çalışıyordum da... olmuyordu. Eğreti geliyordu.

"Yeğenim burada kalacak değil herhalde." dedim olabildiğince iğneleyici konuşarak. Eskiden olsa böyle yapmazdım. Babama karşı iğneleyici bir cümle kurmayı bırak, her kelimemi dikkatle seçerdim ki kavga gürültü çıkmasın rahat rahat evden çıkayım diye.

"Herkes, bir gün baba evine döner," dediğinde duraksadım. Bu lafı gerçekten banaydı. Bir şey diyemedim. O sırada kapının çalmasıyla yaşlandığımda duvardan doğruldum. Garip bir şekilde babamın ayağa kalkıp kapıyı açmasını bekledim ama o kıpırdamadı bile. Doğru ya... Bu evin bir ferdiydim güya. Ayaktayken kapıya yeltenmemem de garipti ama. Demek o kadar yabancılaşmıştım buraya.

Koridorda kapıya doğru ilerlerken, kapıdan gelen garip seslerle biraz irkilmiştim. Biri, alacaklı gibi delicesine zile basıyor ve kapıya vuruyordu.

Benim aklım hala babamın dudaklarının arasından dökülen son cümledeydi.

Herkes bir gün baba evine döner.

Araf Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin