Müzik: "Yazgı" - Ezel - Toygar Işıklı
Oldukça duygusal bir bölümle karsınızdayım. Keyifli okumalar:)
***
Kuzey'in söylediklerini düşünmekten gece boyu kıvranıp durmuştum. Haliyle bugünkü ruh halime iyiden iyiceye yansımıştı bu durum. Yorgundum, bir de üstüne Kuzey'den kalma durgunluğumda eklenince, Cemre tam altı sefer neyin var diye sormuştu. Düğün için hazırlıkların ortasında bir de benimle ilgilenmek zorunda hissediyordu kendini. Sabah, önce teyzemle telefonda konuşmuştum, daha sonra Deren ve Emre'yi de aramıştım. Deren Teyzem'e uyarak, daha önce aramadığım için iyi fırçalamıştı beni, ama Emre sesimi duyup buna sevinmekle yetinmişti sadece. Zaten Emre'nin anlayışlı olmadığı bir konu yoktu yoktu.
"Sence mavi mi, bordo mu?" Ablamın bana doğru tuttuğu şamdanlara iyice odaklanmaya çalışmıştım. Misafir masaları beyaz ve gümüş örtülerle kaplı olacaktı. Seçtiğimiz beyaz ve pudra pembemsi çiçeklerle de süslenecekti masalar. İki renkte harika uyardı.
"Bana göre mavi. Ama bence senin zevkine bordo daha çok uyar," dedim. Böylelikle aramızdaki farklılıklarda gözler önüne serilmişti. Ablam, onu bu kadar iyi tanıyor olmama gülümsedi ve yanında not alan çalışanlardan birine, bordo şamdanı uzatarak, onu istediğini söyledi. Ensemi ovalarken, bakışlarım bizden olduğumuz yerden bir hayli uzakta olan denize kaydı. Beni bekleyecekti. Kolumdaki saate baktığımda, daha dört saatimin olduğunu fark ettim. Gidip gitmemek konusunda emin değildim henüz, ama yine de saatte bakıp duruyordum işte.
"Canım yârin aksam otelin restoranında Vural ve ailesiyle yemek yiyeceğiz." Cemre'nin bu cümlesi bütün günümü daha da berbatlaştırmaya yeminli bir cümle gibiydi. Bu da nereden çıkmıştı böyle? Çoğul konuşması, benim de bu yemeğe katılmamı istediğinin bir belgesiydi, ama ben yine de:
"Ben?" diye sormuştum emin olabilmek için. Vural'ın ailesiyle daha önce tanışmamıştım. Yani tamamıyla. Bir kardeşini biliyordum sadece. Aynı yaştaydık, ama henüz benim olgunluğuma daha çok yolu vardı. En azından geçen sene gördüğümde öyleydi. Bir de aşırı patavatsız konuşmaları vardı. Ankara'ya ablam ve Vural'la birlikte geldiklerinde sadece iki üç saat kalıp sonra da gitmişti. O zaman dilimi içerisinde beni çileden çıkartmayı başarmıştı bile. O gündem sonra hiç görmemiştim, ama hiç görmesem de olurdu.
"Sende benim ailem olarak o yemekte olacaksın tabi ki." Cemre yanağıma bir öpücük kondurduğunda gözlerimi devirdim.
"O gıcık kardeşi de gelecek mi?" diye sorduğumda ablam kaşlarını çatarak, ismini söyledi.
"Burak mı?"
"Öyle miydi adı?" Tabii adını hatırlıyordum, ama ondan hazzetmediğimi belli etmek için öyle demiştim. Cemre bu cümleme manidar bir şekilde gülmeye başladı.
"Geliyor geliyor... Siz yaşıttınız öyle değil mi?" diye sorduğunda ise, bunu hiç düşünmemiş olmama biraz şaşırmıştım. Biraz büyük gösteriyordu ama ablam doğru söylüyor olsa bile, Burak aşırı ergendi. Cemre'ye hayır anlamında başımı iki yana çevirdim.
"Hayır abla, Burak hala ergenlik çağında," diyerek onu düzelttiğimde, daha da gülmeye başladı.
"Siz geçen sene yaz tatilinde iyi anlaşıyordunuz sanıyordum?"
"Abla, çok da sevdiğimi söyleyemeyeceğim, kusura bakma yani. Kayının tam bir fiyasko. Üstelik patavatsız ve kendini beğenmiş."
En az Vural gibi, diye eklemek istesemde, tabi böyle bir cümle kurmamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Araf
Romance"Sen, acını yaşarken yanında susacak birini arıyorsun. Bense keşke konuşacak birileri olsa diyorum. Bir anda öyle bir girdin ki hayatıma... İlk karşılaşmamızda bile, aramızda gerçek bir şeylerin yaşanmayacağına adım gibi emindim. Bana âşık olduğunu...