Bölüm 29 - "N'olur gitme"

126 12 5
                                    

Hazır mıyız?

*

"Sen her şeyi yerle yeksan ettin!" Onu geriye doğru sertçe ittim. Karşımda her zaman güçlü ve sarsılmaz duran adam, bu sefer geriye doğru zedelendi. Son zamanlarda gücünü ya kaybetmişti, ya da ruhen yükleri ağır geliyordu... her neyse. Bunlar beni ilgilendirmiyordu.

Artık onunla ilgili hiçbir şey beni ilgilendirmiyordu.

"Sen beni bitirdin." Bana doğru bir adım yaklaştığında kendimi birkaç adım uzaklaştırdım.

"Ben kendi kendime yaşıyordum." Gözümden can çekişir gibi akan gözyaşlarını parmak uçlarımla yok ettim.

"Beni niye çektin bu girdaba?" Öfkem sesime yansımaya başlamıştı tekrar.

Üşümeye başlamıştım ve beni tekrar ısıtabilecek bir Kuzey yoktu artık yanımda.

Artık yanımda bile değil, karşımda duruyordu.

Ebediyen karşımda duracaktı.

"Beni niye dahil ettin bu pisliğe? Ben ne yaptım sana Kuzey?" İsmini söylemek garip gelmişti. Öncesinde ismini söylerken gözlerimde yaldızlar yanmaya başlardı ama siması artık sadece keder getiriyordu.

"Ben size ne yaptım? Bana bu acıyı niye reva gördünüz?"

Böyle bir kepazeliğin ortasında çoğul konuşmak bile insanın güzel duygularını köreltiyordu. Konuşmak artık acı verdiği için susmak en iyisiydi.

Suskunluğum ona cesaret vermesin diye yok olmak istedim yanından. Küçük bavulumun kulpuna tırnaklarımı öyle sert geçirmiştim ki, sanki bir anlığına ruhumdaki acıların hepsi parmak uçlarımda birleşmişti.

Her zerreme işlemiş adam, acıyla dudaklarını birbirine bastırdı.

Ağlamamak için kendini tutuyordu.

Ne komik...

"Beni dinle," diye yakardı. "Beni dinlemek zorundasın." Dişlerini birbirine bastırdı. Sanki mecburiyetlerin hepsi banaydı.

"Beni aldattın bile diyemiyorum farkında mısın?" Sorum karşısında ne diyeceğini bilemedi.

"Hiçbir zaman bana ait olmamışsın ki."

Çaresizce kurduğum cümlelerin acısıyla yanıyordum. Şimdi sadece gitmesi gerekiyordu. Beni bırakması, benimde daha başlamadan kaybettiğim bu savaşın mağlubu olarak eve dönmem gerekiyordu.

"N'olur gitme Deniz."

(Şarkıyı buradan açabilirsiniz)

Kalbime ilmek ilmek işlediği bu aşktan ya da adı her ne haltsa, ondan kurtulmak istedim. 
"Beni dinlemeden gitme yalvarırım."

Keşke. Keşke olmasaydı. Keşke böyle bir şeyi yapmasaydı. Keşke beni bir başıma bırakmasaydı. Keşke... keşke... keşke... keşkelerle dolu bir yaşam bıraktı geriye. Bıraksaydı: ben düştüğüm yerden kendim kalkardım.

"Gerçeği bilmiyorsun. Sana anlatmama izin ver."

"Daha ne istiyorsun benden?" Tırnaklarımı geçirdiğim bavuldan ellerimi çekip yakamı silkeledim.

"Yeter aldın canımı, tamam! Bırak gideyim!"

Hakikaten ne istiyordu benden? Benden daha ne çıkarı olabilirdi?

"Beni böyle bir cehennemin ortasında bırakma." Güldüm. Hemde öyle alaycı güldüm ki. Kendisini cehennemin ortasında mı hissediyordu? Ne âla! Alaycı gülmelerimin arkasından gelen ciddi ifade, benim bile kanımı dondururken, onda nasıl bir etki bırakmıştı bilemedim.

Araf Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin