Bölüm 26 - "Yansıma"

121 14 24
                                    

"Abla?" Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Abla?" Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki. Bir şeyler dönüyordu. Anlam veremediğim bir bağ seziyordum aralarında. Bu bağ, beni en derinimden sarsıyordu.

"Deniz," Cemre'nin git gide dolan gözleri, şaşkınlıktan açık kalan ağzı, her şeyi öylesine belli ediyordu ki. Zaten çoktan kaybettiğim bir savaşa girmek üzere olduğumu anlayabilseymişim keşke...

"Gidelim buradan," dedi. Gözleri yorgun bir ifadeyle kapanıp açılırken, sesli bir şekilde nefes aldı- içinde kopan bir şeyleri bastırmak için. Ablam beni kolumdan kavrayarak kendime getirdi.

"Abla ne yapıyorsun?" dedim şaşkınlıkla. Her şey çok anlamsızdı;

gözlerindeki hüzün...
yüzündeki şaşkınlık...
korkudan titreyen parmak uçları..

"Hadi Deniz." Korkunun ruhunu çoktan esir aldığının bir habercisiydi bu ses tonu.

"Bırak beni!" Sesim şaşkınlığıma rağmen otoriter çıkıyordu. Kendimi ondan kurtarmaya çalışırken Kuzey'in hareketsiz bir biçimde bizi izliyordu. Gözlerindeki ifade korkunçtu. Avcı avına bir adım daha yaklaşmıştı...

Yüzüne yansımadığı halde gözbebeklerindeki öfkenin büyüklüğü, közü yanmaya devam eden eski bir ateşin alevlerini andırıyordu...

Üstelik rezil olmak, hele ki ona güçlü ve bağımsız bir birey olma yolunda ilerlediğimi göstermek istediğim bir esnada, başıma gelmesini istediğim son şeydi. Neden hep böyle oluyordu? En derin duygular beni esir aldığında, illa bir şey oluyor, beni daldığım güzellik uykusundan sarsarak uyandırıyordu.

"Deniz hadi gidelim lütfen." Ablam Kuzey'e doğru itinayla bakmayı reddediyor, sanki ona bakmaktan ölesiye çekiniyordu ve onun durduğu yer dışındaki her nokta ona bir kurtuluş veya sığınılan liman olarak geliyordu.

Garip geliyor; ama o saniyeden itibaren anlamıştım aralarındaki buz dağının arkasında bir geçmişin yattığını... fakat o geçmiş dediğim şeyin içinde tutkunun ve aşkın parçalarının olduğunu elbette anlamamıştım... hoş, nasıl anlayabilirdim kahramanlarımın aslında cellatlarım olduğunu...

Ablamdan kurtulmak için kendimi bir kez daha geriye doğru attım. Sonunda ellerinden kurtulduğumda kolumda müthiş bir sızı hissettim. Tırnaklarını öyle sert geçirmişti ki üzerime, büyük ihtimalle kolumda izi kalmıştı.

Cemre'nin yanaklarından süzülmeye başlamış olan gözyaşları kalbime keskin bir mızrak gibi saplanmıştı.

"Neler oluyor?" dedim ikisinin ortasında çaresizce kalmış bir şekilde.

İçten içe o an anladım aslında: her zaman ikisinin arasında kalacaktım bundan sonra...

"Ne işin var burada?" Benim Cemre'ye sorduğum soruyu, Cemre sevdiğim adama sormuştu. Hayalet görmüş gibiydi. Yüzü bembeyazdı. Aslında sorduğu sorunun cevabını bilir gibiydi. Bir şey beklemiyordu. Sadece bir an önce buradan gitmek ister gibi bir hali vardı.

Araf Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin