Ne kadardır devam ediyorduk diye aklımdan geçirirken, kendini geri çekti. Kendini benden uzaklaştırırken bir hayli zorlandığını boğazında belirginleşen damarlarından görebiliyordum. Yutkundu. Çok fazla uzaklaşmadan elleriyle kollarıma dokundu.
Onun karşısındayken titrememek elde değildi. Gözlerindeki karanlığa düşmemek elde değildi.
"Senin için odamı hazırlayacağım, yorgunsun. Uyusan iyi olur." Cümleleri seçemiyor gibiydi. Bir şey diyemedim. Buraya gelirken, işlerin bu şekilde ilerleyeceğini bilmiyordum. Planlanmış değildi. Şimdi sanki evinde kalmak için gelmişim gibi olmuştu.
Kahretsin, kendimi soktuğum durumu düşünürken kızardığını hissettim.
Kuzey bunu elbette fark etti. Utandığımı anlayınca kaşlarını çattı.
"Ben salonda uyurum... Olmadı giderim." Elleriyle ellerime dokundu. Daha da kızardım. Gözlerine bakmak işkenceydi.
"Ama sen burada kal." Az önce, çok şiddetli bir şekilde hissettiğimiz çekim; biraz olsun dinmişti ama göğüs kafesim hızla inip kalkmaya devam ediyor, ara sıra birbirimizin dudaklarına kayan gözbebeklerimiz; utanıp tekrar gözlere odaklanıyordu.
Bu temas fazlaydı.
İçimdeki karmaşık duyguları seçemiyordum. Aşıksam, kalbimin en derininde hissettiğim bu öfke neyin nesiydi? Ve tam tersi: her zerremde öfke hissederken, kalbimin en derinindeki bu aşk neyin nesiydi?
"Bu iyi bir fikir değil," dedim çekingen bir ses tonuyla. Diyelim ki kaldım. Ne kadar giderdi böyle? Gitmezdi.
"Ama gidecek yerim yok," diye itiraf ettim. Gerçektende tamamiyle evsizdim. Burak'ın evine gitsem, Deren'e haksızlık etmiş olacaktım. Elbette bir şey demeyecekti ama doğru değildi. Aklının en ufak bir köşesinde dahi soru işareti yaşaması beni öldürürdü. Cemre'nin yanına zaten gidemiyordum. Şimdi de Deren ve Emre'yle de kalamazdım. Ankara'ya dönemezdim. Leyla, kendine yetebilecek bir ev tutmuştu. Tutmuştu çünkü dönmeyeceğimi hesap etmişti.
Bir anlığına Emre'yle aramızda geçen diyalogları hatırladım. Üstünden sadece bir buçuk saat geçmişti.
"Ben sana odayı hazırlayayım." Arkasını dönüp gitmeye yeltendiğinde ani bir refleksle kolundan tuttum. Ona temas ettiğimi hissettiği an durdu, ve bana doğru döndü tekrar. Kolunda dinlenen elimi eline indirdim.
"Bırak öyle kalsın."
"Deniz," gözleri sımsıkı kapalıydı. İradesiyle büyük bir savaş veriyor gibi görünüyordu.
"Dur ki, duracak bir sebebim olsun."
Gözlerimi kaçırırken, elimden sadece susmak geldi.
Şimdi toz pembeydi her şey. Tıpkı onu tanıdığım ilk günlerdeki gibi. Öfke yoktu içimde. Sadece yoğun bir merhamet, ve ondan kat ve kat daha yoğun aşk hissediyordum.
Aşk... Kuzey'e karşı olan duygularımda bu terimi kullanmamak için aylardır çırpınıyordum. Herşeyi yapmıştım bu duygudan kaçmak için. Bütün günlerimi kendi zihnimle baş başa kalmamak için doldurmuştum. İki farklı işte çalışıp, aralıklarda müzik kitap, ve dostlarımla vakit geçiriyordum. Ama şimdi dostlarımda kalmamıştı. Deren'i bilmem ama en fenasından Emre'yi kaybetmiştim. Hemde öyle eskilerden gibi değil. Tamamen. Bir daha asla eskisine dönemeyecek şekilde, fena halde kaybetmiştik birbirimizi. Emre'yi düşündüm tekrar. Bir süre onu düşünmekten başka bir şey yapamayacakmışım gibi hissediyordum. İşin fenası, onun da beni düşünüyor olmasıydı. Bana olan sevgisinin büyüklüğünü anlamıştım bu gece. Beni gerçekten seviyordu. Hem de çok. Ve bu çok garipti. Ve oldukça kafa karıştırıcı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Araf
Romance"Sen, acını yaşarken yanında susacak birini arıyorsun. Bense keşke konuşacak birileri olsa diyorum. Bir anda öyle bir girdin ki hayatıma... İlk karşılaşmamızda bile, aramızda gerçek bir şeylerin yaşanmayacağına adım gibi emindim. Bana âşık olduğunu...