Bölüm 8 - "Dönüş yolu"

234 38 9
                                    

Sekizinci bölüm - Dönüş Yolu.

Şarkı: Emir Can İğrek - Tenha

(Emir Can'ın stilini çok beğeniyorum. Hiç çizgisinin dışına çıkmıyor. Bir tarzı var, ve o tarza göre müziğini yapıyor. Yine mükemmel bir şarkı yapmış, bize de paylaşmak düşer:)

Bugün, Deren ve Emre Tan kardeşlerle tanışacağız. Tabi Leyla Teyze ilede. Üçü hakkındaki fikirlerinizi de merak ediyorum, bölüm sonuna saklayın onları.

Keyifli Okumalar. Satır aralarına yorum yaparsanız, beni çok mutlu edersiniz :)

***

İki gün sonra....

Ablamın isteğiyle bir haftalığına yanına gelmiştim Antalya'ya. Şimdi birlikte olduğumuz günler dolmuştu ve ben ait olduğum yere dönüyordum. Havaalanına kadar gelmişlerdi her ikisi de. Bu bir hafta içerisinde Vural'ı iyice benimsemiştim. Ona karşı ön yargılarım tam olarak kırılmış değildi, ama yine de varlığını seviyordum. Cemre'ye değerli olduğunu hissettiriyordu. Seviyordu belli ki. Bazen fazla seviyor gibi bir hali de vardı doğrusu. Cemre'de sevilmeyecek kadın değildi hani. Yaşadıklarına rağmen dimdik ayakta durmasını o kadar iyi başarıyordu ki. Onunla gururlanıyordum. Karalar bağlayıp yasamaktan vazgeçmiyordu. Öyle doyasıya yaşıyordu ki bu hayatı.

Artık uçağa binme vaktim gelmişti.

"Umarım yaşadığımız ufak tatsızlıklara rağmen, seni güzel ağırlamışızdır Deniz." Vural elini uzattığında her şeye rağmen ona minnettar bir şekilde gülümsedim. Elini sıktığımda, ablama kısa bir bakış attım. Ankara'ya donuyor olmam onu üzmüştü, ama yine de ondaki hüznün geçici olduğunu görebiliyordum. Cemre buraya aitti. Vural'ın yanında mutluydu. Bir şekilde gözüm arkada kalmıyordu. İstanbul'a dönmemi istese bile, Cemre'de biliyordu. Ben oraya aittim. 

"Her şey çok güzeldi. Sağ ol," dediğimde Vural'ın karsısından ayrılıp ablama doğru dondum. Vedaları sevmezdim. Kim severdi ki zaten?

"Düğünde görüşeceğiz zaten." Ablam benden çok kendini ikna edercesine kurmuştu bu cümleyi. Duygularını kontrol etmekte her zaman başarılı bulduğum ablam, benimle veda etmeye gelince gözyaşlarına boğuluyordu.

"Görüşeceğiz tabi," dediğimde sağ gözünden akan gözyaşını silmeye çalıştım. Yanağı avucumun içini doldururken, onu teselli ederken benim de sesim titriyordu. "Ondan sonrasında da bol bol görüşeceğiz," dediğimde ablam iyice dağıldı. Bana sımsıkı sarıldığında, nefesim kesildi. Bu veda bana üç sene öncesini hatırlatırken, irkildim. Hayatımın en kötü günlerinde, beni tek başıma Ankara'ya göndermişti. Beni tek başıma varlığını bile bilmediğim Leyla teyzenin yanına gönderdi. Ona hiç, 'benimle neden gelmedin' diye sormamıştım. Bize neden bu ayrılık hayatını farz görmüştü? Yaralı bir şekilde beni doğduğum evden, hiç gitmediğim bir şehre gönderirken de bu kadar ağlamıştı. Hatta daha fazla ağlamıştı. En son o zaman hıçkırarak ağladığını görmüştüm ablamın. Yine ayni hıçkırıklar, benim için yükseliyordu boğazından.

"Sadece iki aydan biraz fazla," derken onu toparlamaya çalışıyordum. "İki ay sonra tekrar birlikteyiz abla."

Cemre başıyla onaylamaya çalıştıkça, daha fazla toparlanıyordu. Derin bir nefes alıp, başını kaldırdığında, gözlerindeki pişmanlığı görebiliyordum. Böyle olmasının sebebi oydu. Birlikte yaralarımızı sarabilecekken, o kalmayı bana da gitmeyi uygun görmüştü.

"Yine seni yanımda tutamıyorum," dediğinde pişmanlık bütün hücrelerini ele geçirmiş gibiydi. Bu konuşmaları burada, Vural'ın yanında yapmamalıydık.

Araf Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin