Bölüm 27 - "Gözümün önünde kopan fırtına"

125 15 22
                                    

Ben yeni yıla odamda izole bir şekilde, Covid-19'la giriyorum... Müthiş şiddetli bir baş ağrısı, eklem ağrıları ve ve kuru bir boğazla üstelik... Kendinize dikkat edin, çünkü gerçektende bulaşmasını istediğiniz bir illet değilmiş.
Tabi yeni yıla umutla gireceğiz, ama bölüm pekte umut çağrıştıran bir bölüm değil, affedin.

Bu arada, bu bölüme gerçekten şarkı bulamadım. İleride parlayacak bir ses olduğunu düşündüğüm Emre Aslan'ın ilk göz ağrısını bıraktım buraya o yüzden. Tatlı olmuş bence... bu arada eğer bölüme şu şarkı harika gider dediğiniz bir şarkı varsa yazın lütfen

Ve keyifle okuyun ♥️ aralarda yorum atmayı unutmayın.

***

Bir insan aynı hayal kırıklığına kaç defa daha dayanabilir? Defalarca aynı yerden vurulup sürekli aynı şekilde kalbin acıması mümkün müydü?

Cemre beni hapsetmişti.

Bana "burası senin odan" diye tanıttığı ama kitaplarım dışında her şeyin ona ait olduğu bir odaya.

"Baba, baba bırak beni yalvarırım." Üç sene önceki çığlıklarımın peşinden anıları da geliyordu. Kendi çaresizliğim kulaklarımda yankılanırken soğuk, parmak uçlarımdan girip, ruhuma doğru aktı. İrkildim.

Anılarımdan sıyrılıp şimdiki zamana döndüm geri. Buradan kurtulmalıydım! Bir kere çıkmıştım böyle bir hapishaneden. Babam beni kitlediğinde, gerekirse ölürüm demiştim ama böyle bir vahşetin kurbanı olmam demiştim. Cam kırmıştım. Yalın ayaklarımı parçalamıştı. Kesiklerinden kanlar aka aka yürümüştüm... Sonra çaresizliğim beni denize hapsetmişti. Sonrası kabus...

Bu seferde çıkacaktım buradan. Hem bu sefer yalnız değildim ki. Arkamı, sırtımı dayanabileceğim biri vardı. Sevdiğim vardı. Her daim beni koruyacağını hissettiğim, severken titrediğim bir adam vardı. Kuzey, beni çıkarırdı bu hayattan. Artık istemediğim hiçbir şeyi yapamayacaklardı.

"Baba, lütfen aç kapıyı." Hafızamda canlanan çığlıklarımla aynı zamanda şimdi de bağırıyordum. Birinin varlığımı duyması umuduyla kapıya vurup dururken, bunun fayda etmeyeceğini düşünmek bile istemiyordum.

Cemre, tıpkı babam gibi, bir canavara mı dönüşmüştü şimdi?

Zaten öyle miydi yoksa?

Sadece ben mi kabul edememiştim gerçek yüzünü?

Yıllardır baba sıfatı bana, öz kızını bir adama satmak için kapı arkalarına kirleyen bir adamın yüzünü hatırlatıyordu. Şimdi abla sıfatı da mı bunu hatırlatacaktı... bu kezde sevdiği adama gitmesin diye... iki sebepte sadece beni yaralıyordu, beni alakadar ediyordu. Benim hakkın olan kararları onlar veriyordu. Hayatım üzerinden hüküm veriyorlardı yine yeniden.

Bana bu anı reva görmesi hak mıydı şimdi? Kapıya var gücümle vurdum yine.

"Açın şu kapıyı!" Diye bağırdım. Ama artık kimsenin beni duymadığına emin oldum. Tıpkı üç sene önce olduğu gibi bir odaya kitlenmiş ve tamamen terk edilmiştim.

On altı yaşında fazlasıyla savunmasız bir bireydim. Hatta birey bile değildim, sadece olmayı çabalayan bir kız çocuğuydum. O güne her döndüğümde keşke daha farklı davransaydım diye kızıyordum hep kendime. Daha önce niye kurtarmadın kendini o evden? O adamdan kurtulmak için neden polise gitmedin? Neden hep yenildin, onca savaşa rağmen? Şimdi tekrar yaşadıkça o anı anladım ki, on dokuzumda bile, hiçbir şey değişmemiş.

Araf Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin