39. Bölüm

267 60 12
                                    

Olayın 2. Günü

Ellie kocasının yanına bir sandalye çekip oturmuş ağrıları için verilen ilaçtan uyuyan adama bakmaktaydı. Lord Sinclairin anlattığına ve geriden duyduğuna göre bir hareketlilik üzerine madenden çıkacakken az bir miktar gerilemişler ardından tahtalar çatırdamaya başlayarak düşmüştü. Sonrasında gürültü artmış ve toprak sallanmaya başlayarak desteksiz kaldığından arkadan gelerek üzerlerine yıkılmaya başlamıştı. Louis ise yanlarında olan son adamı içeri sokana dek girmemiş ve tam girecekken de kapı ağzında kalmıştı. Elliot Wesleyden duyduğuna göre altmış kişinin çalıştığı maden ocağında yalnızca yedi kayıp vermiştiler. Bu inanılmaz bir mucizeydi. Yapmış oldukları ve demirler ile destekledikleri sığınaklar işe yaramıştı ve elbet Lauranın gördüğü kabusu dikkate alan Lord Sinclairin onları en azından ikinci sığınağa yönlendirmeyi başardığında hayatları kurtulmuştu. Herkes gibi madenciler de şaşkındı. Kimse yalnızca bitkinlikle oradan çıkabileceğini düşünmemiş kendinden geçip uyananlar ölü olduklarını düşünerek ortada gezinir olmuşlardı. Louis kendine tamamen geldiği ve kıpırdanmaya başladığı vakit onu genişçe hazırlanan bir kağnı ardına alıp tepesine brandalar çekmişler içeriyi de yumuşak ve konforlu bir hale getirerek yatırmışlardı ve güvenlik amaçlı kağnıya Lord Harrison dışında kimse alınmamış askerler doluşmuştu. Neredeyse görmek dahi imkansızdı Madenciler Louisi görmek için birbiri üzerinden adeta atlıyorlardı. Elliot Wesleyin emri ise kesindi. Oradan kimse ayrılmayacaktı. Adamlar ulaşamadıklarında yeri göğü inleterek Louis'in adını bağırmışlar ve minnetlerini o şekilde sunmuşlardı. Ellie adamın elini tutup eğilerek dudaklarını bereli parmaklarına değdirdi. Peki şimdi ne olacaktı. Bu tuhaf bir tesadüf mü yoksa gerçekten bir kaza mıydı? Genç kız Quintonun bu işin altında olmasını ve kendi kendini hiç zahmetsiz ele vermesini izlemek için sabırsızlanıyordu. Bu kadar ayan beyan saldırmış olamazdı bu aptallıktı ve Quinton kesinlikle makamını önde tutan zeki bir adamdı. Louis'in kıpırdanması ile ayağa kalkıp ona doğru eğildi.

Louis kolunun ağrısı ve sızlaması yüzünden dayanamayarak gözlerini açtı. Hemen yanı başında Ellie'i gördüğünde ise kendi kendine gülümseyip yaklaşması için işaret etti ve ensesinden tutup kendine çekerek kadını uzunca bir müddet öptü. "Tanrım... Bu ağrımı alıyor..."

"Daha iyi misin?"

"İyiyim hem de çok..." Genç adam sağlam eli ile destek alarak doğrulup oturdu ve ona yardımcı olan kadına sıkıca sarıldı. "Bir şeyim yok... Bu kol attan düşüp de kırılabilirdi..."

"Zili çal Ellie uşaklar giyinmeme yardımcı olsunlar. Kalkacağım"

"Dinlenmen gerekiyor Louis."

"Hayatımda hiç bu kadar çok dinlenmemiştim. Burada tüm gün yatıp bir kolun sızısı ile çocuk gibi debelenmeyeceğim. Tabii... şu sendeki hal son bulduysa şayet dilersen önümüzdeki üç gün kolu bahane ederek yatabiliriz..."

Ellie adamın söyledikleriyle kıkırdadı. Louis bir müddet kendisini sıkıştırıp heyecanlandırdıktan sonra genç kızda gücü kuvveti yerinde olduğuna kanaat getirerek zile asıldı. "Pekala hazırlan kahvaltıya inelim öyleyse."

"Vaz geçtim beni sen giydir Ellie..." Louis kadına güldü.

Ellie iç geçirip kocasının önüne dikilerek yüzünü avuçları arasına alıp onu yeniden öptü. "Şu an giydirmek değil çıkarmak diliyorum buradan ne kadar çabuk kaçarsam o kadar iyi..."

"Gel buraya Ellie!" Louis kelimenin tam anlamıyla kudurukluk ettiğinin farkındaydı lakin bu iyi bir şeydi. Yeterince gücü var demekti. Kadın elinin altından kaçıp gittiği vakit tek eliyle yüzünü sıvazlayarak etrafına bakındı. Esasen odadan çıkmamak kesinlikle lehine olacaktı çünkü o zaman düşünmeye başlayacaktı. Kendi kendine bunalırsa rahatsızlığını bahane edebileceğini düşünerek omuz silkti.

ÖLÜM MELEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin