32. Bölüm

293 60 12
                                    

Ellie Sallynin onu uyandırmasıyla odasına gelen kahvaltıya ses etmeyerek bir müddet bakmış ardından geri uzanmıştı. Louis onu dünden sonra yeniden odaya hapsetmiş olmalıydı. Sorun değildi çünkü bu defa Ellie ortada görünmek istemiyordu. Yorgun kırgın ve üzgündü. Bu vaziyette kahvaltıya inmek ve rol yapmaya çalışmak oldukça güç olacaktı. Yataktan çıkmaya dahi direniyordu.

"Hadi leydim gelin kahvaltınızı edin" Sally iç geçirerek kıza baktı. Yüzü gözü ağlamaktan şişmiş perişan vaziyetteydi. Leydi Harrison aşağı inmemesi ve kahvaltıyı odasında etmesini söylediğinde başta şaşırmış olsa da şimdi anlıyordu ki bu tamamen düşesin rahatını düşündüğünden yaptığı bir hareketti. Kaldı ki kızın yataktan çıkacak dahi hali yokmuş gibiydi. "Çörekler taze... Peynirler dün geldi. Pancar reçeli de var ve aldığım duyuma göre bu reçel Leydi Harrisonun ellerinden."

"Ya..." Ellie gözlerini çay masasına dikip iç geçirdi. "Kahvaltıya kondu mu reçel? Dük pek sever." Genç kız söylemi üzerine Sallynin göz devirdiğini gördüğünde ve kız da yaptığını fark edip izin isteyerek odadan kaçtığında iç geçirerek ayağa kalktı. Bu kadar salaklaşmayı nasıl beceriyordu hiçbir fikri yoktu. Çok kızgındı çok üzüzlmüştü yine de dükün reçel yemesini mi istiyordu... Tüm kale çalışanları ona göz devirse haklıydı şu dakika. Biraz yiyip kendine gelmeli ardından ısrarına kaldığı yerden devam etmeliydi. Annesini görebilmek için elinden ne geliyorsa yapacaktı. Hastaydı ve hayvan herif onu yeniden zindana atmış olabilirdi. Genç kız düşündükçe bitmek tükenmek bilmeyen yaşlar da peşi sıra geliyordu. Komedinde duran kasede elini yüzünü ıslatıp biraz ferahlamaya çalışması ardından ilgisini çeken güzel kokulu çay masasına doğru yönelip balkon kapısını açtı ve neyse ki hala canlı ve diri duran çiçeklerine göz gezdirdi. Sally yokluğunda onları sulayıp temizlemiş olmalıydı. Ellie masayı dışarı taşımak için harekete geçti kesinlikle temiz hava alarak kahvaltı etmesi onu sakinleştirecek gücünü toplamasına yardımcı olacaktı. Üstelik güller ve sümbüller öyle güzel kokuyordu ki... Genç kız tepsiyi yere indirip ufak yuvarlak masayı ve sandalyesini taşıdıktan sonra geri dönerek yiyecekleri alıp oturdu. Hava bugün açık olacağa benziyordu. Öteden gelen bulutları fark ettiğinde kendi kendine güldü. İngilterenin havası ancak onun gözleri kadar kuru ve aydınlık kalabilirdi. Eli karnına gittiğinde aşağıda da bir parça ıslaklık hissettiğinde bu kez korkuyla içeri koşturup çamaşırına baktı. Neyse ki kan değildi gelen. Derin bir iç çekerek yeniden masaya oturup kendine yalnız olmadığını hatırlattı. Bebeği yanındaydı. Ellie ne kadar yaşayacağını bilmiyordu. Elbet bir gün herşey öğrenilecekti öyle olmasa bile gençkız birgün vicdanına yenik düşecek ve itiraf edecekti. O vakit olanları tanrı bilirdi lakin nefes aldığı süre boyunca bebeğine iyi bakacak onu güçlü bir insan olarak yetiştirecekti. Korkusuz dik duruşlu. Kimsenin kötülük etmeye cesaret edemeyeceği bir çocuk olacaktı. Babası öğrenir de onları istemezse O vakit Ellie buradan gidecekti. Çocuğunun dükler ve soylular tarafından asla bulunamayacağı bir yere gidecek tüm bunlardan haberi olmadan yaşaması için elinden geleni yapacaktı. Bu evlilik ortaya çıkmasaydı annesinin istediği de buydu Ellienin bir an evvel evlenip gitmesini istiyordu zaman zaman da seni iskoçlara vereceğim derdi o vakit genç kız korkardı. Hoş şimdi sorsa asla başka bir adam ile evli olmak istemiyordu. Louis her ne yaparsa yapsın çok farklıydı. Öfkelenişi dahi beyefendiydi. Ona karşı çok kırıcı konuşsa dahi en sinirlendiği anda bile kılına zarar vermemiş onu katta yada odada tutsa da asla yalnız kalmasına müsaade etmemişti. Quinton gibi bir pislik değildi Louis... Onurlu bir adamdı. Nasıl bir ailede yetiştiğini gördüğünde başka türlü olması zaten bir tuhaf olurdu. "Ona kırgınken bile böyle düşünüyorum..." diye söylendi karnını okşayarak. "Sende reçel sevecek misin bakalım?" diye devam etti... Göremese de konuşacak biri neyse ki vardı...

ÖLÜM MELEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin