10.BÖLÜM ~ TAN

313 37 23
                                    

" Peki şimdi anlattıklarımı tekrar et, bakalım nasıl bir yol çizeceğimizi ve nasıl yazman gerektiğini anlamış mısın? "

" Tamam başlıyorum " dedim ve derin bir nefes aldım. İki kez nasıl yazmam gerektiğini ve yazarken nelere dikkat etmem gerektiğini anlatmıştı. Ben de -aklımda kaldığı kadarıyla- Hazer'e anladıklarımı anlatmaya çalışıyordum.

" Sen anlatım yaparken ben seni sakince dinleyeceğim. Tabi bu sırada ses kaydedici de açık olacak. Sonra ben bunu sabahın erken saatlerinde..." daha lafımı bitirmeden Hazer hemen uyardı.

" Güneş doğmadan önceki o yarım saatte " dedi. Bazen Hazer'in takıntılı bir kaçık olduğunu düşünüyordum. Niye böyle detaylara takılıyordu ki?

" Tamam her neyse, o dediğin saatten önce kalkıp güzelce elimi yüzümü yıkayıp uyandığımdan emin olduktan sonra ses kaydını dinleyeceğim. Senin anlatıklarına zıt düşmeyecek şekilde eklemeler, edebi sözler, betimlemeler ve şiirlerle anlattıklarını zenginleştirip kağıda dökeceğim..." dedim ve Hazer yine beni susturdu.

" Şiirler benim sana vereceğim kağıtlarda yazılı olacak zaten. Başka bir yerden ekleme yapma. Sadece cümleleri güzel ve etkileyici bir şekilde kur yeter " dedi.

" Tamam, ona da tamam " dedim. İçimden ' Ya sabır ' çekip devam ettim. " Eğer aklıma bir soru takılır ya da eksik gördüğüm bir yer olursa... " Hazer yine sözümü kestiğinde sinirlenmiştim.

" Eksik bir şey olması mümkün olmayacaktır. Ama şu konuda eminim, sen anlattıklarımla yetinmeyip daha fazlasını merak edersin ve beni soru yağmuruna tutarsın " dedi.

Daha fazla sabredemeyip " Bir sus be adam, bir sus ya!! Bir türlü konuşamadım senin yüzünden!! Lafımı bitiremeden hemen kesiyorsun. Aklıma bir şey takılırsa bir kağıda not edip bir sonraki buluşmamızda sana soracağım " dedim ve aklımda kalanları aktarmanın verdiği rahatlıkla derin bir nefes aldım.

" Bitti mi? Bir şey söyleyebilir miyim artık? " dediğinde bakışlarımı Hazer'e yönlendirdim.

" Evet bitti. Bir şey mi atladım? " dedim bir şey atlamış olma ihtimalinin verdiği tedirginlikle.

" Evet atladın. Eksik yerleri tamamlayacaksın ve...? " dedi devamını benim getirmemi istermişçesine yarım bıraktığı cümlesini hemen tamamladım.

" He şey... Kimseye yazdıklarımı okutmayacağım ve ses kayıtlarını dinletmeyeceğim " dedim. Yüzümde zor bir soruyu cevaplamışım gibi çocuksu bir tebessüm oluştu.

" Dinletmeyeceksin ve...? " dedi. Bu sefer neyi atlamıştım. Zihnini iyice zorladım. Ama aklıma başka bir şey gelmiyordu. Omuzlarım düşmüş gülümsemem silinmiş bir şekilde Hazer' e baktım.

" Neyi unuttum? "

" Seninle çok işimiz var anlaşıldı. İyi ki ses kaydı yapacağız " dedi ve bilmiş bilmiş sırıttı. " Başka bir hikaye daha yazacaktın, unuttun mu? Kimsenin benim anlatacaklarımdan haberi olmayacaktı ya hani, en azından kitabı tamamlayana kadar. Sen de herhangi bir aksiliğe karşı yedekte bir hikaye bulunduracaktın " dedi. Kelimeleri anlama özürlüsüymüşüm gibi tane tane söylemesi beni sinirlendirmişti.

Sonra aklıma son söylediği takıldı. ' Aksilikten kastettiği şey ne acaba? ' diye sordum kendi kendime. Sonuçta ne tür bir aksilik olabilirdi ki?

" Tamam başka bir hikaye yazmaya çalışırım " dedim. Ardından aklıma şiirler geldi. " Şiirlerin tamamını verecek misin? "

" Anlattıkça veririm " dedi masanın üstünde soğumaya yüz tutmuş kahvesini yudumlamadan önce. Buz gibi kahveyi nasıl içiyordu anlamıyordum.

" Bir şeyi merak ediyorum. Şey... Acaba... Sena' nın fotoğrafı var mı sende? " dedim. Sesim fazla çekingen çıkmıştı. Suat beni bu konuda uyarmıştı yani onlardan bahsetmeme konusunda ama merak etmemek elde değildi.

" Var, yüzlerce hem de " dedi. Bu söylediği şey üzerine gözlerim ilk başta kocaman açıldı. Sonrada yüzümü masum bir sırıtış kapladı. O da aklımdan geçeni anlamış olacak ki hemen " Hayır hayır hayır. Kesinlikle olmaz. Sana Sena' nın fotoğraflarını göstermeyeceğim. Hikayeyi tamamlamadan tek bir fotoğrafına bile bakamazsın " dedi.

Duyduğum cümleler yüzümün asılmasına neden oldu. " Ne olur sanki göstersen. Bir tanecik fotoğrafını görmek istiyorum. Lütfen lütfeeen..." dedim. Belki yalvarırsam kabul ederdi. Kızı görmek için yalvarmaya bile razıydım. Çünkü merak ettiğim konulardan bir tanesi de Sena'nın yüzüydü.

" Eğer fotoğrafını görürsen onu tasvir ederken kendi yorumunu katarsın işin içine. Bu da en son isteyeceğim şey bile olamaz. Onu sadece benim anlattıklarımla hayal edip öyle yazacaksın. Böylesi daha iyi " dedi. Sesindeki kararlılık daha fazla ısrar etmemem konusunda beni uyarıyordu. Ben de bu uyarıyı dikkate alıp geri adım attım.

" Peki dediğin gibi olsun. O zaman bir an önce başlayalım şu hikayeye. Meraktan ölüyorum " dedim. Ne kadar çabuk başlarsak o kadar çabuk biterdi. Ben de o kadar çabuk görürdüm şu meşhur (!) Sena'yı.

" Tamam, kahveleri tazeleyip geliyorum " dedi ve mutfağa gitti. Ben de koltuğun kenarına kıvrılmış Turuncu’yu  kucağıma alıp sevmeye başladım. Birazdan Hazer gelecek ve tüm yaşadıklarını anlatmaya başlayacaktı. Hikayemin birinci sayfasını dolduracak kelimeler, birazdan Hazer'in geçmişinden kopup gelecekti. Belki yüzlerce belki binlerce kişi bu aşkı okuyacaktı...

Hazer elinde iki fincan kahveyle salona girdiğinde Turuncu’yu kucağımdan indirdim ve telefonumu çantamdan çıkardım. Hazer yanıma oturup fincanlardan birini bana uzattı. Teşekkür ederek fincanı aldım. Kahve kokusunu içime çektim. Bu koku beni sakinleştiriyor bana daima huzur veriyordu.

Telefonumdan ses kaydediciyi açıp Hazer'e yakın bir yere koydum. Ardından gözlerimi Hazer'e diktim.

" Artık başlayabiliriz " dedim.

Bugün, ikimizinde yeni bir başlangıç için ilk adımı olacaktı. Belki de daha birçok kişinin...

~•~•~•~•~

Hazer'in beni eve bırakmasının üzerinden uzun bir zaman geçmişti. Bunu uyumam için yalvaran gözlerimden anlıyordum. Ancak Hazer'in bugün anlattıklarını bir an önce kağıda dökmek istiyordum. Anlattıkları adeta kalbime işlemişti. Beklediğimin de üstünde şeyler dinlemiş ve çok etkilenmiştim.

Pencereme baktığımda gökyüzünün hafif hafif açıldığını gördüm. Bir taraf lacivertken diğer taraf pers mavisine bürünmüştü. Tam da Hazer'in tarif ettiği saat diye düşündüm. Güneşin doğuşuna en yakın ama gökyüzünün en karanlık olduğu zaman. Tan... Bunlar Hazer'in sözleriydi.

Telefonumu elime alıp Hazer'in ses kaydını buldum. Bir elimde kahvem... Diğer elim defterin üstünde... Masamın üstüne bıraktığım telefonum... Her şey hazırdı...

Derin bir nefes aldım ve ses kaydını dinlemeye başladım. İlk benim sesim doldu kulaklarıma. Ardından Hazer'in sesi...

" Artık başlayabiliriz "

" Tan... Gecenin en karanlık ama güneşin doğuşuna en yakın olduğu zaman. Bizim hikayemizin başladığı, Sena' yı ilk gördüğüm zaman... "


Bir bölümün daha sonuna geldik. Bu bölüm, Bürge' nin olduğu son bölümdü. Bir sonraki bölüm eğer kurguda bir değişiklik yapmazsam Hazer'in ağzından ve sekiz sene öncesinden devam edecek...

TAN YERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin