65. BÖLÜM ~ HAZER'İN SEVDİĞİ

35 5 15
                                    

Medya: Bürge KÜÇÜK

6 Ağustos 2019, saat 01.22

Sena'dan...

Her yeni gün sanki bir öncekinden daha zor geçiyor gibiydi. Etrafımdaki insanlar bu durumdan rahatsız olmadıklarını söyleseler de ben yaptığım gaflarla kendimi düşürdüğüm duruma her zaman çok üzülüyordum. Zihnim hala bana oyunlar oynuyor ve unuttuklarım geri gelmek için en ufak çaba göstermiyorken bana yardımcı olmak isteyen insanlarla hala yabancı olduğum gerçeği günden güne beni rahatsız etmeye başlamıştı.

Bürge'nin bizde kalmasını istediğim günün ertesi günü Hazer'le birlikte bizim eve gelmişlerdi. Ancak ben ikisini de daha net tanıyamadığım için öylece yanlarında oturmuş ve ortamda dönen muhabbete dahil olamamıştım. Dahil olduğumdaysa Bürge'nin anne babasının vefat ettiğini unutmuş ve onunla ilgili bir şeyler söylemiştim. Bürge'nin gözlerine düşen hüznü düşündükçe o lafları eden dilimi koparmak istiyordum.

Bürge her ne kadar üzülmediğini, sorun olmadığını söylese de Hazer, Bürge'nin yanımızda kalmasının çok da doğru bir karar olmayacağını söyleyerek onu kendi evine götürmüştü. En doğru kararı verdiğini düşünmüyor değildim. Onlar hakkında çok fazla bir bilgim olmadan ve onlarla ilgili herhangi bir şey hatırlamadan onların canını daha çok yakacağım kesindi. 

Geçen iki gün boyunca bir şeyler hatırlamak için kendimi fazlasıyla zorlamıştım. En ufak bir çağrışım bir ipucu olsun diye kaldığımız evin her yerine detaylı bakmıştım. Ne aradığımı bilmiyordum, bulduğumda bulduğum şeyin ne olduğunu fark edip etmeyeceğimi de bilmiyordum ancak yine böyle bir arayışın içerisine girdiğim bir anda babamın çalışma odasında bir dosya bulmuştum.

Kalın dosyanın siyah kalın kapağını açtığımda karşılaştığım ilk sayfada bir proje ismi ve o projede çalışan kadrodakilerin adları vardı. İsimler üzerinde göz gezdirdiğimde tuhaf bir şekilde tanıdık geldiklerini fark etmiştim. Fazla vakit kaybetmeden isimleri telefonumun not kısmına kaydedip dosyayı aldığım yere koymuş ve odadan çıkmıştım.

Şimdi herkes uykuda ve ben elimdeki telefonla bilgisayarımın başına geçmişken artık eskiye dair bir şeyler bulma umuduyla içimdeki yangına ilerlediğimi biliyordum. Bulacağım şeyler ya körük olacak o yangını alevlendirecekti, ya da su olup o yangını söndürecekti.

Telefondaki ilk ismi arama motoruna yazıp arattım. Önüme çıkan sitelerde Ömer Yıldırım ile ilgili bir sürü bilgi vardı ancak aradığım Ömer Yıldırım'ın kim olduğunu bilmeden net bir sonuca ulaşamayacağım belliydi. O sekmeyi kapatmadan başka bir sekmede Hakan Bozkurt ve Ziya Çakır'ı aradım. İçimden bir ses bu iki kişinin arkadaşlarımla bir bağlantısı olup olmadığını sorgulamamı istiyordu.

Birkaç siteye bakmış ve elle tutulur bir bilgiye rastlayamamışken tam sekmeyi kapatmaya hazırlanıyordum ki gözüme bir fotoğraf ilişti. Altı kişinin bulunduğu fotoğrafın üzerine tıklayıp fotoğrafı büyüttüm. 

Bu altı kişiden biri babamdı. O zamanlar ne kadar da genç ve yakışıklı olduğu dikkatimi çekti. Ancak ondan daha önce dikkatimi çeken şey yüzündeki o güzel gülümsemesiydi. Diğerlerine baktığımda onların da aynı tebessümle kameraya baktıklarını fark ettim. Bir kadın beş erkekten oluşan bu ekip babamın arkadaşları olmalıydı. Telefondaki isimlere baktığımda orada da beş kişi olduğunu gördüm. Bu insanlar babamla birlikte aynı projede çalışmış olabilirlerdi.

O anda zihnimde bir şeyin canlandığını hissettim. Çok derinden, yıllar öncesinden kopup gelen küçük bir hatıraydı. Annemle mezarlığa ilk gidişim ve babamın mezarıyla ilk tanışmamdı. O zaman nedense bir türlü kabul edememiştim o toprağın altında babamın olduğunu. Fazla garip gelmişti. Babalar çocuklarını bırakıp gitmez, benimki neden beni bırakıp toprağın altında yatsın ki demiştim. 

TAN YERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin