Hazer'den...
Sinan Kozanlı ile birlikte fabrikaya girdiğimizde kendimizi gizleyeceğimiz bir yer bulup beklemede kalmıştık. Yoldayken planından hiç bahsetmeyen Sinan Bey, fabrikaya girmeden hemen önce beni uyarmış ve ne olursa olsun kimseye ateş etmememi söylemişti. Elimizdeki silahlara baktığımı görünce ise onlar tedbir için demişti.
Onu dinleyip saklandığımız yerdeki sessizliğimi sürdürürken bizden sadece otuz metre kadar ileride bulunan sandalyedeki insanları gördüm. Başlarına geçirilmiş torbalara rağmen onların kim olduğunu biliyorduk.
Babamın hangisi olduğunu tam çıkaramasam da annem kendini belli ediyordu. Onlara işkence ettikleri belliydi. Kollarındaki morluklar ve tişörtlerindeki kan izleri Timur'un her zamanki gibi sözünde durmadığını gösteriyordu.
Timur görüş alanımıza girdiğinde adamlarına emir vermiş ve bilim insanlarının yüzlerindeki torbaları çıkarttırmıştı. Ağızları bağlı ve yüzlerinde de morluklar olan adamlara baktım. O anda babamı görebilmiştim. Ne annem ne de babam sarsılmış gibi durmuyordu. Hala dirençli duran ikisine de bakıp gülümsedim. Yılların özlemi kalbime ağır gelmeye başlamıştı.
" Bu sizinle son görüşmemiz. Ben yıllar önce sizden istediğim şeyi sonunda aldım " dedi Timur, elindeki belgeleri gösterirken. " Yine de yüzünüzdeki şu kibirli ifadeyi silmeye yetmiyor öyle değil mi? Sizi hiçbir şey yıldırmıyor? "
Sonra hepsine teker teker bakıp güldü. Onların bu çaresiz kalmış hallerinden zevk alıyordu.
" Siz burada böyle eli kolu bağlı otururken çocuklarınızın sizi bulmak için yanan bir depoda ve patlayıcı yerleştirilmiş bir odada kapana kısıldığını söylesem? "
Annem ve babamın tedirgin hallerini görünce Timur'un da istediğinin bu olduğunu anladım. Onları öldürmeden önce gözlerinde korkuyu görmek istiyordu.
" Neyse ki siz de onların yanına gitmek için çok geç kalmayacaksınız " diyerek belindeki silahı çıkarttığında yerimden ayrılmak için hamle yaptım. Ancak Sinan Bey beni anında tutup beklememi işaret etti.
Timur silahını anneme doğrultmuşken yerimde daha fazla kalamayıp silahımı çıkarttım ve bir el havaya bir el de Timur'un hemen ayağının dibine ateş ettim.
Timur o anda yerimizi fark etmiş ve adamları çoktan bize ateş etmeye başlamışken Sinan Bey beni kendi yanına çekip gizlenmemi sağladı. Gözlerinden geçen öfkenin farkındaydım ancak söz konusu annem olunca verdiği emri kulak ardı etmiştim.
O sırada duyduğumuz polis sirenleriyle birlikte Timur ve adamları paniklemişti. Timur öfkeyle bağırırken Sinan Bey yerimden ayrılmamam için adeta koluyla göğsüme baskı uyguluyordu.
Polisler temkinli adımlarla içeri girerken Timur çıkardığı silahı yeniden anneme doğrultmuş ve ateş etmişti. O anda beni tutan Sinan Kozanlı'ya bile aldırmadan elinden kurtuldum ve bu sefer Timur'u hedef alarak ateş ettim. Sol omzundan vurulan adam hafif sendelese de sandalyede elleri ayakları bağlı kişilerden hıncını alamamış olacak ki ateş etmeye devam etti. İkinci kurşun Ömer Yıldırım'a denk gelmişti.
Timur tam nişan almış yeni birini vuracakken bir polis memuru tarafından vurularak etkisiz hale getirildi. Sinan Kozanlı hemen yanıma geldi.
" Bu yaptığının bedelini sonra ödeteceğim sana! Şimdi sıkıca tut şu silahı, parmak izin geçsin! "
Elimdeki silahı alıp kendi silahını bana verdi. Timur'u vuran silahı kendisi almıştı.
Benim yanımdan ayrılıp baş komiser olduğunu tahmin ettiğim adamın yanına gittiğinde etrafta ne kadar Timur'un adamı varsa hepsi yakalanmış ve fabrikadan çıkartılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAN YERİ
Fiksi RemajaTan yeri kızıllığının seyircisi , Duyduğu gecenin ayak sesi , Umut kokan günlerin habercisi, Unutulmaz bir aşkın hikayesi. Sıradan hayatının ardında beş bilim insanından geriye kalmış büyük sırlar, kilitli kasalar ve unutulmaz bir aşk bekliyordu gen...