Yeni bölümümüze hoşşş geldinizzzz
Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar.
Hadi0zaman gururla sunar.
Altuğ: Bak yine aynı şey. Oğlum zar mı tutuyorsun lan?
Kerem: Reis bir ağlamadığın kaldı. Yenildiğini kabul et.
Altuğ hâlâ söylenirken Efken gülerek üç çayı masaya koydu ortalarına geçip onların oyunlarını izlemeye başladı.
Altuğ: Ah burada ortağım olacaktı var ya..
Efken: Abi, Uzay tavla oynamayı bilmiyormuş ki. Gerçi doğru, onu o şekilde yenmen daha kolay.
Kerem ve Efken gülerken Altuğ sadece çayını içiyordu. İşin eğlencesindeydi aslında, şu oyunda o ana kadar Kerem'in şansının yaver gittiğini kabullenmişti.
Pikniğe gelmişlerdi ve bütün orada olacaklardı. On gün daha geçmişti ve Uzay artık daha iyiydi, birkaç gün sonra dikişleri alınacaktı. Uzay ve Güneş o üzücü olaydan sonra fiziksel olarak toparlansalar da psikolojik olarak hâlâ bir şeyleri atlatamıyorlardı.
İlkay: Güneş... Ablacığım niye uzak duruyorsun? Bir şey mi oldu?
Güneş duyduğu sesle başını kaldırırken niye öyle durduğunun kendisi de farkında değildi. Abisinin yanında olmayışı belki de onu fedirgin ediyordu. Özellikle de o adamın yani babasının hâlâ yakalanmamış olması onu ister istemez korkutuyordu.
Güneş: Abim ne zaman gelecek?
İlkay gülümseyerek ona yaklaştı, Güneş'in yüzünü elleri arasına aldı.
İlkay: Canım benim, şirkete uğraması gerektiğini söyledi ya, oradan senin odanın mobilyalarını ayırttığımız yere gidecek ve gelecek. Abin gelene kadar böyle uzakta durmayı düşünmüyordun herhalde.
İlkay ellerini onun yüzünden çekerken etrafına bir bakındı.
Güneş: Yardım edebileceğim bir şey var mı?
İlkay: Hayır. Ama yanımıza geçebilirsin, gözümüzün önünde olmak şartıyla dolaşabilirsin. Karar senin.
Güneş onu onaylarcasına başını sallayınca İlkay piknik sepetindeki malzemeleri çıkaran Ülkü hanımın yanına gitti. Ildız ve Temmuz da masanın diğer tarafında salata yapıyordu. Ama Temmuz'un da aklında Uzay vardı, onu oraya yalnız göndermek hiç içinden gelmemişti, hâlâ Uzay'ın iyileştiğini kabullenemiyordu.
Güneş de bir sandalye alıp onu Efken'in sandalyesinin yanına koydu. Efken kolunu onun omzuna atıp onu sardığında gülümsedi.
Efken: Hoş geldin güzellik. Anlar mısın tavladan?
Güneş: Maalesef hayır. Abim de bilmiyormuş, öğreten olmadı.
Kerem: Altuğ sana tam senin dişine göre rakip bulduk desene.
Altuğ: Sus lan, geçireceğim şimdi kafana bu zarı o olacak.
Diğerleri daha çok güldüğünde aslında o da gülüyordu. Bir yandan da zara ondan yana bir sayı gelmesi için emirler yağdırıyordu.
Efken: O öyle olmaz ya. Verelim bu zarı bizim Ülkü sultana, bir okusun üflesin. Ancak o zaman sana döner bu oyun.
Güneş: Durum o kadar vahim mi ya?
Onlar gülüşürken Temmuz'un da gözü oraya takılmıştı, Uzay'ın da gelmesini istiyordu artık ama bir kez daha ararsa ona kıyamayan Uzay'dan bile fırça yiyebilirdi. Çünkü onu merak ettiği için dakika başı ya arıyor ya da mesaj atıyordu. Ama on dakikadır Ildız sürekli onu meşgul edecek bir şeyler bulduğu için arayamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalp Kırıkları (TAMAMLANDI)
Ficção Adolescente"Kalp kırılırsa kaynamaz." Eğer her kalp kırıldığında kaynasaydı kalp kırıklığının ayağı takılıp düşmekten farkı kalır mıydı? Vicdan gerçekten herkes de var mı? Ya da biz vicdansız ve 'insan olmayan' şahısların yaptıklarına ne ara göz yumar olduk? A...