BENİM HİKAYEM

916 23 7
                                    

Biz hep böyle değildik. Hep böyle fakir, sefalet içinde, savaş yılgını, esir düşmüş insanlar değildik. Hatırlıyorum... Uzak bir zaman olmasına rağmen hatırlıyorum; küçükken sokaklarında güvenle oynadığımız kasabalarımız vardı bizim, kadınların çamaşırlarını yıkamak bahanesi ile gidip birbiriyle hoşsohbet ederek günü kenarında geçirdiği tertemiz derelerimiz, akşamları hep beraber oturup yemek yediğimiz huzurlu evlerimiz vardı... Çok küçüktüm ama hatırlıyorum. Ve kimse bana bunu unutturamaz. Şu karanlık, pis ve lağım kokan yerde hala yaşamamı sağlayan bir şey varsa o da akşam yatak dedikleri sert tahta üstüne bitap halde yattığım zaman gözümü kapattığımda gördüğüm bu hatıralar. O günlere tekrar dönme umudu beni hala hayatta tutan şey ve onu kimseye vermem.

Bir toplama kampında yaşıyoruz. Tanımadığım insanlarla, tanımadığım bir yerde, esaret altında. Koca bir ülkeyiz bu durumda olan. Dedim ya böyle değildik. On yıl önce başladı bu sefalet. Bir gece ansızın düşman orduları akın akın ülkemize gelmeden önce küçük ama huzurlu, kendi kendine yeten bir ülkeydik. Üç koca krallığın ortasında kalmış, kimseye zararı dokunmayan, tek meziyeti var olmak olan bir ülke. Neden? Neden... Yıllardır soruyorum bunu kendime: "Neden bütün bunlar başımıza geldi?"
Neden askerler gelip bir gece vakti bizi sıcak yatağımızdan kaldırıp üstümüze tek bir şey almamıza bile izin vermeden bizi soğuğun hakim olduğu bir havada sokağa atıp hepimizi ailelerimizden ayırdılar? Neden bizi ülkenin diğer ucuna götürüp, bir başkasının evinde hiç tanımadığımız insanlarla beraber yaşamak zorunda bıraktılar? Neden bize insan gibi davranmıyorlar? Hergün aynı öğle saatinde bizi yaşadığımız kasabanın meydanında toplayıp sanki köpekmişiz gibi kemik ve kuru etleri önümüze atıyorlar. Ne yaptık ki biz onlara? Bizi aç ve susuz madenlerde çalıştırıyorlar. Her gün aramızdan bir kişi daha ölüyor, onunla beraber içimizdeki bir parça da. Hepimiz ölene kadar devam mı edecek bu? Madem öyle, neden hepimizi kılıçtan geçirip buna hemen bir son vermiyorlar? Neden!

20 yaşındayım. Eskiden insanlar bu yaşta olanlar için "ne de genç" derlermiş. Şimdi ise bana şanslısın diyorlar "Sen hala yaşıyorsun"  Sanki suçlumuşum gibi bakıyorlar bana çocukları ölen anneler. Bu da tüm köy kadınları demek. Yüz kişiyiz burada yaşayan. Bu yaşta olan sadece ben varım. Daha geçen iki gün sonra yirmi yaşını kutlayacak bir oğlan öldü madende çalışırken, toplu gaz zehirlenmesinden. Şimdi geriye on yaşlarında birkaç çocuk kaldı, bir de ben. Kalanlar ise büyük. Bu gidişle birkaç yıla kalmaz, varlığı sadece tarih sayfalarından ibaret kalan bir ülke olacağız.

O zamanlar öleceği günü bekleyerek yaşayan bir kızdım. Kalan azıcık onurumla, bize köpekmişiz gibi atılan yemekleri yemeyen, bu yüzden açlıktan ölecek sınıra gelince insanların getirdiği azıcık yiyecekle yaşayan bir kızım. Ama asla parmaklıklar ardına kapanacağımı düşünmemiştim. Diyeceksiniz ki, zaten hapistin. Evet, öyleydi. Ama en azından gökyüzünü görebildiğim bir hapishaneydi. Şimdi ise karanlık, laciverte boyalı duvarları olan bir odanın içindeki kuş kafesindeyim. Hem de altın yaldızlı bir kafes. Temiz elbiseler içindeyim, hala yemek yemiyorum ama hayatımda hiç görmediğim yemekler getiriyorlar bana. Sanki leydileriyim gibi hizmet ediyorlar. Kamptaki herkes için cennet demek bu ama aslında daha dar bir hapishaneden başkası değil. Hepsi o karanlıktan çıkıp gelen beyaz saçlı adam yüzünden. Ona şarkı söylemem için beni kandırmaya çalışan şeytan koydu beni buraya. Eskiden nefret ettiğim lağım kokulu yeri arıyorum şimdi. Bu nasıl bir sınav! Ruhumdaki ümit hergün biraz daha ışığını kaybediyor ve ben karanlıkta koybolacağımdan korkuyorum. Unutacağımdan...

Sefil bir hayat değil mi? Biliyorum... Ama diyorum ya, her şey bambaşkaydı. Aslında... Bunu kısa kesmek yaşananlara haksızlık olur. Hadi, hikayemi size baştan anlatayım...

KANARYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin