Dörtnala koşan at, tenini yalayıp geçen rüzgar, bulutların arasında bir görünüp bir kaybolan güneş,yolun iki tarafından göğe yükselen yeşilin her tonu ağaçlar, kömür değil taze toprak kokusu... özgürlük bir şekle bürünmüştü sanki. Neredeyse tadı ağzına gelecekti. Bir de yaslandığı geniş sırt vardı tabi. Ara sıra mutluluktan ne yapacağını bilemez halde fark etmeden iyice sarıldığı o bel. Yıllarca hayalini kurduğu o şey, özgürlük, o kadar güzeldi ki neredeyse tüm o kömür içinde geçirdiği yıllara değdiğini düşünecekti. Tüm dünyanın ibaret olduğunu sandığı hapishaneden çıkmıştı artık ve gördüğü şeyler ona neden yıllarca yaşamakta inat ettiğini hatırlatıyordu. Kocaman bir ödüldü bunlar. Dünyaya yeni gelmiş bir çocuğun merakı ve heyecanı ile akıp giden manzaraları izlerken arada sırada gözleri yaşarıyordu. Bir şeyi kaçırmaktan korktuğu içinde hemen gözlerini silip izlemeye devam ediyordu. Ve tanrıya şükrediyordu, ona bu duyguyu yasatmadan canını almadığı için. Böylece at üstünde bir gün geçirdi. Ta ki güneş batana kadar atlara şu içirmek için kısa bir süre mola vermek hariç durmadılar.
Güneş batmaya yakınlaşınca son ışıklarından istifade ederek bir kamp yeri kurmak için atları koşturmayı bırakıp yavaşladılar. Çok geçmeden de cennetten çıkmış gibi görünen bir yer buldular. Gürül gürül akan bir derenin kenarında olan geniş bir düzlük. Hepsinin rahatça yatabileceği kadar geniş ve temizdi. Sadece bir kenara yığılmış köz atıkları vardı ama oldukça eskiydi. Çok uğrak bir yer olmadığı belliydi.
Herkes atlardan inip gün boyu at sürmekten tutulmuş bacaklarını ve sırtlarını esnetmeye başladı. Orenda at sürmenin bu kadar zor bir şey olacağını hiç düşünmemişti. Uzaktan bakınca gayet kolay görünüyordu. Oysaki onun tüm kasları tutulmuştu. Ama bundan şikayet edecek değildi. Asla yapmazdı. Eğer aldığı şeyler karşılığında ödeyeceği bedel buysa az bileydi.
Aspen atları şu kenarında bir yere bağladıktan sonra yanlarına geldi. Saatlerce aynı atta yolculuk edince birbirlerinden tiksinmisler gibi birbirlerine uzak iki tarafta esneye Rem ve Tara'yan hoşnutsuz bir bakış attıktan sonra Orenda'ya yaklaşıp arkadan sarıldı. Ama daha onun boynunu ödemeden Orenda kollarından nazikçe sıyrılarak karşına geçti.
"Onların yanında böyle yapma lütfen. Bu biraz... tuhaf hissettiyor."
Aspen Rem ve Tara 'ya ikinci kez daha ters ters baktı. Yüzü o kadar çocuksu görünüyordu ki Orenda gülme isteğini ancak bir tebessümle bastırabildi. Elini uzatıp onun yanağına koydu. Tüm gün at sürmekten yorulmuş görünüyordu.
"Onlara kızma lütfen. Sadece beni korumak istediler. Aynı senin gibi."
Aspen homurdansa da cevap vermedi. Orenda konuyu güzel yerden yakalamıştı.
"Onların gelemesine izin verdiğin için teşekkür ederim. Biliyorum senin planlarına uymadı ama beni ne kadar mutlu ettiğini bilemezsin."
O kadar mutlu olmuştu ki bunu söylerken yasaran gözlerini saklamak için başını eğmek zorunda kaldı. Ama tabiki de Aspen 'den saklayamazdı. Aspen önce onun yüzünden duran avucunu optukten sonra çenesinden tutup yüzünü kaldırdı ve iyice dolmuş olan gözlerini teker teker öptü. Bu Orenda'yı sakinleştirmek yerine daha da ağlamasına sebep oldu. Bir yandan gözlerini silerken bir yandan da gülüyordu. Aspen bu sefer onu ağlattığı için gayet memnundu. Onu izlerken gülümsedi. Bir kez daha kolları onu sarmak için uzandığında...
"Orenda, iyi misin?"
...ona düşmanca bakan Rem ve dedikodu malzemesi arayan soylu gibi bakan Tara ile karşılaştı. Yüzündeki gülümseme hemen soldu. Hala onu Orenda'ya zarar vereceğini düşünüyorlardı. Halbuki onlar olmasa tek yapacağı şey ona sarılıp yavaşça yere oturmak ve ardından mis gibi kokan taze çimenlere yatırıp üzerine çıkmak olurdu. İşte bu ikisini getirmemek için başka bir neden daha.Orenda aceleyle gözlerini silip hafifçe kızarmış gözlerle arkadaşlarına döndü.
"Ben iyiyim, bir şeyim yok. Sadece çok mutluyum."
Tekrar gözleri dolsa da kendini tuttu.
Tara'nın yüzü rahatlarken Rem halla şüphe duyuyor gibiydi ama kimse bunun üzerinde durmadı. Güneş tepedeki dağların zirvelerine iyice yaklaşmıştı. Kamp kurmak için fazla zaman kalmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANARYA
Fantasy"Kanaryam" diyordu bana. Beni bir kafese kapatmıştı. Gerçek, parmaklıklardan duvarları olan bir kafese. Ve benden şarkı söylememi istiyordu. Halkımın katili olan bu adama nasıl şarkı söyleyebilirim ki?