HER ŞEY MADENDE BAŞLADI

593 14 0
                                    

O gün de her zamanki gibi bir gündü. Hiçbir farkı yoktu bir öncekinden ve daha öncekilerden. On yıl boyunca hayat dediği şey sabah güneşle beraber uyanıp aç bir ilaç madene çalışmaya gitmek sonra öğle yemeği(!) yiyip akşama kadar çalışmaya devam ettikten sonra güneşle beraber evlerine(!) geri dönmekti. Yüz kişilik nüfusu olan köy halkı her sabah 50 kişilik guruplar halinde bir bölük asker eşliğinde madene gider ve çalışırdı. Hergün paha biçilemez madenleri çıkarırken onlara dokunamazlardı bile. Parlak taş görünür olduğu anda başlarında bekleyen asker gelir ve madeni alıp torbasına atardı. Onlar ise sadece toprak ile lekelendiği ile kalırdı. Tabi bir de kazma sallamaktan nasır tutan, şişen ve su toplayan elleri vardı. Ama bu dertlerinin en küçüğüydü.

En azından konuşabilmeyi isterdi Orenda. Bari aralarında sohbet etselerdi, birazcık şakalaşıp gülselerdi. Ama biri ağzını açtığı an sonraki ses ona doğru son sürat inen kırbacın şaklaması oluyordu. Tabi kimse de konuşmaya cesaret edemiyordu. Bazen şarkı söylemek gelirdi içinden. Öyle ya, sesi çok güzeldi. İnce, tatlı bir meltem gibi esen bir sesi vardı. Güzel olan tek şeyi de oydu zaten. Geriye kalan her şeyi toprak kaplıydı. En son banyo yapalı neredeyse bir ay olacaktı. Her ayda bir kere kadınlar ve erkekler ayrı guruplar halinde topkanıp köyün yakınındaki dereye yıkanmaya götürüldü. Onda da sadece su kullanılırdı. Bir ayın pisliğini taşıyan vücut bununla kolay kolay temizlenmezdi tabi. O yüzden çoğu kişi dereden çıkarken temizlenmiş değil de üzerindeki toprak artıkları çamurlaşmış olarak çıkardı. Hiç bir ile yaramazdı yani bu banyo. Yine de akan suya girmek iyi hissettiriyordu. En azından o hala özgürce akabiliyordu. Yoksa Orenda'nın temizlenip temizlenmediğinin bir önemi yoktu. Zaten hemen ertesi gün madende eski haline geliyordu. Bu yüzden olacak ki kampta tek bir ayna bile yoktu. Orenda kendi yansımasını en son ne zaman gördüğünü hatırlamıyordu. Çok da umrunda olduğu da söylenemezdi. İnsan öyle bit durumda olunca görünümü de önemli olmaktan çıkıyor, gerçekten önemli olan şeyler parlıyordu. Mesela özgürlük... Orenda o hissin nasıl bir şey olduğunu anımsamakta zorlanıyordu artık.

İşte herkes öğle yemeğinde önlerine atılacak yemeklerden aç çakallar gibi bir şeyler koparmaya gitmişken Orenda boş kalan madenin dibine oturmuş en son ne zaman özgür hissettiğini hatırlamaya çalışıyordu. On yıldan fazla olmuş muydu acaba? Yoksa bu onuncu yıl mıydı? Bu konu hakkında hatırladığı tek şey bahçe duvarından çiçekler sarkan bir sokakta bir kızla beraber oynadığıydı. Kızı hiç anımsamıyordu, ne yüzü ne sesi. Ne oynadıkları da silinip gitmişti aklından. Ama o ferahlatıcı hissi çok iyi hatırlıyordu. Dertsiz, tasasız, korkusuz, sadece eğlendiği o anı. Birkaç saat sonra olmuştu herşey zaten. Ondan sonra aklında kalan tek anı o olmuştu. Öncesi kaybolmuştu zihninde. Renk, tat, koku, görüntü, ses hiçbir şey yoktu. Sadece bir hissi vardı, bir ailesi olduğuna dair, bir evi, bir yuvası. Başka hiçbir şeyi kalmamıştı geçmişine dair. Gerisi koca bir kara boşluktu. Kendini bildi bileli böyleydi bu. Orenda onları hatırlamak için kendini çok zorlamıştı. O anıların hala içinde bir yerde olduğunu biliyordu. Ama asla ortaya çıkmamışlardı. Orenda da onları kendi haline bırakmış, bir gün kendiliğinden geri gelmelerini beklemişti. Hala bekliyordu.

İnsanlar birer ikişer ellerinde kaptıkları kuru ekmek ve yemek artıkları ile gelmeye başlayınca Orenda hayal dünyasından çıkıp gerçeğe döndü. Yemek yemeleri için on dakika kadar ara verdikten sonra çalışmaya devam edeceklerdi. Askerler bir dakika bile fazladan oturmalarına izin vermiyordu. Sanki fazladan otururlarsa kıymetli mücevherleri kaçacaktı!

Orenda ekmek kemiren insanları izlerken acıktığını hissediyordu. Günde sadece bir öğün yiyorlardı ve o önceki gün hiçbir şey yememişti. O gün de bir şey yemezse açılıktan öleceğinden emindi. Neyseki koca kampta onu düşünen iki kişi vardı. Ondan on yaş büyük Tara ve iki yaş büyük Rem. Aralarındaki yaş farkına rağmen kafaları uyuşmuştu. Kampa toplandıktan kısa bir süre sonra küçük bir gurup olmuşlar ve o günden beri de beraberlerdi. Tara Orenda'ya küçük bebeği gibi davranırdı. Bunu daha önce hiç konuşmamış olsalarda Orenda onun  yeni doğan bebeğini kaybettiği için yaptığını biliyordu. Bundan şikayetçi de değildi, bu ilişki ikisine de iyi geliyordu. Rem ise umursuz serserinin tekiydi. Etrafa karşı çok tepki vermez, kıyamet kopsa uyanmazdı. Ama Orenda onun da kendi üstüne titrediğini biliyordu. Her zaman bir gözünün kenarı ile onu izler, ona karşı hep korumacı olurdu. Orenda'nın hiç sahip olmadığı abisiydi onun için. Orenda da gurubun en küçüğü, en nazlısıydı. Her şeyini kaybetmiş küçük bir aileydi onlar.

KANARYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin