BU KADERİM Mİ

55 6 1
                                    

Buradalardı işte, gelmişlerdi sonunda. Onlarca yıl aradıkları insan, önlerinde durdukları dağın tepesindeydi. İkisi de sabırsızdı. Biri öldürmek için biri geçmişini diriltmek için. Ve sadece biri gerçekleşecekti.

Aspen dağın yamacına gelince atını durdurdu. Gözlerinde delilik pırıltısı vardı. Aklından geçen zalimlikleri ancak tanrı bilirdi. Orenda'yı atın üstünde bırakıp aşağı indiler. Her tarafı dik kayalıklarla çevreli olan dağın tepesine bir çıkış yolu arıyorlardı. Çok geçmeden buldular da. İnce toprak patika yol sık çalıların arkasına saklanmıştı. Dİkkatsiz gözlerden kolaylıkla kaçabilirdi ama onu arayanlar için büyük bir sır değildi. Aspen Muray'a bir işaret verince adam aynı saniye çalılıkların arasından kayboldu. En ufak bir ses bile çıkarmamıştı bunu yaparken. Usta olduğu her halinden belliydi. Düşmanları kılıç bedenlerini parçalayana kadar onlara ne olduğunu anlayamayacaktı bile.

Orenda ümitsiz bir bakışla Muray'ın kaybolduğu yere bakarken birazdan ölecek insanları düşünüyordu. Birkaç on senelik hayatları birden kesilip gidecekti. Ne için peki? Bir başkasının aptal intikam oyunu yüzünden. Asıl ölümü hak edenler ise yaşayacaktı. Dünya çok adaletsiz bir yerdi. Bunun sebebi ise insanlardan başkası değil.

Aspen Orenda'nın atının yanına yaklaşıp yularını tuttu. Orenda onun yüzüne baktığında mutlu olduğunu gördü. Gülümsemiyordu ama heyecanı tüm mimiklerinden okunuyordu. Onu öperken bile öyle bakmamıştı ona. Orenda onun tam bir deli olduğunu düşündü. TÜm hayatını bir intikam uğruna yaşamış katıksız bir deli.
"Sonunda geldik Orenda. Annen şu dağın tepesi kadar yakın. Onca yılın sonunda... Evet, sonunda herkes hak ettiğini alacak? Sence de öyle değil mi Orenda?"
Orenda ona ters ters baktı. Ama bu sadece Aspen'i daha da eğlendirdi.
"Bana öyle bakma küçük kuş. Eğer senin aileni öldürmüş olsaydım sen de aynı şeyleri hissetmez miydin? Tabi buna şimdi cevap vermene gerek yok. Çünkü zaten birazdan bir cevabın olacak."
Sonra Orenda'yı sertçe çekip attan indirdi. Kolundan tutarak patikaya sürükleri. Orenda direnmeye çalıştı ama Aspen'in karşısında o kadar zayıftı ki çabaları hiçbir işe yaramıyordu. Aspen onu sürükleyerek götürüyordu.Bir yerden sonra çabalamayı bıraktı ve yürümeye başladı. Zatenbir işe yaramayacaktı. Tek istediği tüm bu şeylerin sonunda annesi ile beraber ölmesiydi. Bari orada onu yalnız bırakmasaydı.

Yürüyüşleri çok sürmedi. Önlerine çıkan saklı şelaleyi görünce durdular. Metrelerce yüksekliktn dökülen sular her tarafa damlalar saçarak gölle buluşuyor ve ışık oyunları oluşturuyorlardı. Oradan su dağ boyunca bir çizgide iniyor ve en sonunda denize ulaşıyordu. Çevresinde çıkan ağaç ve bitkiler bu doğal güzelliği insanlardan gizleyerek saklı bir cennet oluşturmuştu adeta. Ama Orenda'nın bunları izleyecek vakti olmadı. Çünkü yol burada bitiyordu. Bitkilerden başka tek bir canlı yoktu orada. Muray şelalenin yanında durup başını iki yana sallayınca durum iyice netleşmiş oldu; Aryan orada değildi.

ASpen bir hışımla Orenda'nın saçlarına yapıştı. Onu önce yere atıp sonra tekrar ayağa kaldırdı. Saçlarını o kadar sert çekiyordu ki acıdan Orenda'nın gözleri dolmuştu.
"Anen nerede?" diye haykırdı ağzından tükürükler saçarak.
"Bilmiyorum."
"Yalan söyleme Orenda! Annen nerede?"
"Yemin ederim bilmiyorum! Doğruyu söyledim sana! Sensiz gelsem de buraya gelecektim zaten!"
Aspen onu dinlemeden belindeki kılıcı çıkarıp Orenda'nın boynuna dayadı. Dözlerindeki delilik çakmak çakmak patlıyordu.
Orenda dehşetle nefesini tuttu. Evet, ölmek istemişti ama ölümle burun buruna gelince bunun o kadar da kolay olmadığını fark etti. Kötü olan yaşamak da korkutucuydu.
"Orenda seni buracıkta öldürürüm." dediğini kanıtlamak ister gibi kılıcı boğazına bastırdı. "Sakın benimle oynama. Söyle bana Aryan nerede!"
"Yemin ederim bilmiyorum. Yemin ederim."
Artık ORenda'nın gözlerinden yaşlar boşanıyordu. Zihninde zonklayan tek kalime yaşam dı. Yaşamak istiyordu. Hem de hiç olmadığı kadar. Yaşamak ve özgürce uçmak. O an bunlar için her şeyini feda edebilirdi. Yeter ki yaşamı onunla kalsın. Kılıç boğazına iyice dayanıp kanı boğazından akıp göğüslerini ılık ılık ıslatmaya başlayınca ise bunun için çok geç kaldığından korktu. Sadece biraz daha ve kılıç soluk borusunu delip geçecekti. Sonrası ise geri dönülmez bir son.
"Lütfen..." diye yalvarırken buldu kendini. "Lütfen, gerçekten bilmiyorum. Gerçekten."
Aspen kılıçı hareket ettirmedi. Ne ileri ne de geri. Delici gözlerle Orenda'ya bakıyordu. Yalan söyleyip söylemediğini anlamaya çalışıyordu. Ama zaten onun gibi bir insan bilirdi ki Ölümle burun buruna geldiklerinde pek az insan yalan söylerdi. Ölümün tüm gerçekleri su yüzüne çıkarma gibi bir alışkanlığı vardı. Ve ASpen biliyordu ki Orenda yalan söylemiyordu. Yine de kılıcı boğazından çekmedi. Hatta onu boğazına saplamak için müthiş bir istek duyuyordu. Asıl öldürmek istediği annesiydi ama o yoksa eli boş mu dönecekti? Bu öfkesini söndürmek için Orenda'dan daha iyi bir aday mı vardı? Aslında onun için daha başka plnaları vardı ama ilk defa duygularının onu ele geçirmesine izin veriyordu. Onu uzun, acılı ve zavallı bir ömür yaşatmaktansa oracıkta öldürerek cezasını kesmek istiyordu. Neredeyse yapıyordu da. Eğer Muray onu durdurmasaydı.
"Komutan!" diye bağırdı son sürat akan şelalenin sesini bastırmaya çalışarak. "Buraya bir yol var!"
Aspen ancak o zaman bakışlarını Orenda'nın yüzünden ayırıp omzunun üstünden ona baktı. Ama kılıcı çekmedi.
"Şelalenin arkasına gizlenmiş!"
Aspen ona başını sallayınca Muray aynı dağın yamacında olduğu gibi gözden kayboldu. Bu sefer birilerinin öleceği kesindi.

Aspen yavaşça kılıcı Orenda'nın boğazından çekip kılıştaki kanı Orenda'nın elbisesine sildi. Hala saçlarını sımsıkı tutuyordu. Kılıcı kınına soktuktan sonra saçlarından çekip yüzünü yüzüne yaklaştırdı. ORenda onu öpeceğini sanarak başını çevirmeye çalıştı ama milim hareket edemedi. Aspen'in nefesini dudaklarında hissediyordu.
"Kurtuldun küçük kuş. Şimdilik... Dua et de orada anneni bulalım. Yoksa onun yerine sen ölmek zorunda kalacaksın."

KANARYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin