Ancak hava karardıktan sonra geri dönebildi Aspen. Toplantı beklediğinin iki katı sürmüştü. Buradaki adamlar işleri kolay yoldan yapmaya yada göz ardı etmeye o kadar alışmıştı ki Aspen onları nizama sokana kadar uğraşması gerekecekti. Başkentten uzak olmanın sonucuydu bu. Kamp kuruldu kurulalı doğru düzgün teftiş edilmemişti. Bu da Aspen'e on yıllık bir yük yüklüyordu.
Kapıyı açıp içeri girdiğinde Orenda'yı hala yatakta yatarken bulmuştu. Onun hala yaşadığına işaret eden şey diğer tarafa dönmüş olmasıydı. Aspen onun uyanmış olacağını umuyordu. Ama mademki hala uyuyordu...
Her zaman yaptığı gibi ceketini çıkarıp yatağın kenarına koydu. Toplantı kapalı bir odada olduğu için üstü pislenmemişti, değiştirmesine gerek yoktu. Gömleğinin ilk düğmelerini açtı, ayakkabılarını çıkardı. Yavaşça yatağın boş tarafına uzandı. Şimdi Orenda'yla yüz yüzeydiler. Aspen, Orenda'nın onunla böyle yattıklarını bilse ne tepki vereceğini biliyordu; aniden kalkacak ve yataktan inmeye çalışacaktı. Uyurken ki masumiyetinden eser kalmayacaktı. O yüzden Aspen bir süre bu manzaranın tadını çıkardı. Tabi tadını çıkardığı şey onun güzelliği değil, hiçbir şeyden haberdar olmayışıydı. Şimdiye kadar yatağına giren hiçbir kadını izlememişti. Onların uyumasını izleyecek kadar yatağında bile tutmamıştı. Orenda'yı izlemesinin tek sebebi ise, o olmasıydı.
Aspen izlemekten sıkılınca onu uyandırmaya karar verdi. Elini kaldırıp başparmağının tersiyle burnunun üzerinden geçip yanaklarına geldi. Orenda bu dokunuşu hissedip kıpırdansa da gözlerini açmayınca Aspen oradan parmaklarını çenesine indirdi. Birkaç kez çenesini okşadıktan sonra dudaklarına geçti. Dudakları kuruydu. Orenda yine kıpırdandı ama yine gözlerini açmadı. Bu sefer Aspen biraz daha ileri giderek parmağını bastırdı ve ağzını araladı. Bir sonraki aşamaya geçmeden Orenda gözlerini açtı. Gözleri Aspen'i gördükten sonraki saniye sonuna kadar açıldı. Geri çekilmeye çalıştı ama Aspen çoktan beline koyduğu eliyle onu engelledi. Küçük kuş kapana kısılmıştı.
" Sonunda uyandın." dedi Aspen içinde oldukları duruma gayet zıt olan ciddi bir yüzle.
Orenda " Ben özür dilerim..." diye telaşla açıklamaya girişti. "...uyuyakaldığımı fark etmedim. Sırtım çok ağrımıştı. Sadece-"
Aspen başparmağımı dudağına bastırarak onu susturdu.
" Çok gevezesin. Bundan sonra sadece şarkı söylemek için ağzını aç."
Parmağını Orenda'nın dudaklarında gezdirirken onun kaskatı kesilmiş vücudunu hissediyordu.
" İyi uyudun mu?"
Orenda onun dalga geçip geçmediğini anlamadan başını salladı. Tam iyice gerinip gülümseyerek uyanacağı bir uykuyu tabi karşısında Aspen'i görmenin korkusuyla uyanıp kaskatı kesilmeseydi. Tüm vücut ağrısı geri dönmüştü.
Aspen eziyet eder gibi Orenda'nın dudaklarıyla oynadı. Onu öpmek için tek bir hareket yapmadan sanki askeri bir mesele üstünde düşünüyor gibi ciddi bir ifadeyle. Orenda ise çıldırmak üzereydi.
" Yemeğine dokunmamışsın." dedi Aspen bir süre sonra. Elleri hareket etmeyi bıraksa da hala dudaklarındaydı.
" Yedim." dedi Orenda.
" Bir dilim ekmek mi? Kendini öldürmeye mi çalışıyorsun?"
" Bundan daha azıyla yaşadığım da oldu."
Aspen bir şey demedi. Ama her ne olduysa Orenda'nın dudaklarını bırakıp biraz geri çekildi.
" Daha fazla yemelisin." dedi Aspen duygusuzca. " Eğer benim kuşum olacaksan güzel görünmelisin."
" Bu ne zamana kadar böyle devam edecek?"
" Ben ne zaman istediğimi alırsam."
" Ne demek bu?"
Aspen direk Orenda'nın gözlerinin içine baktı. Sanki gözleriyle Orenda'nın gözlerini oynuyordu. Orada, Aspen'in gözlerinin ardında bir şeyler vardı. Yakıcı bir alev gibiydiler ama Orenda onları okuyamıyordu işte. Bu adamın hiçbir şeyini okuyamıyordu.
" Sence sesin neden bu kadar güzel?" dedi Aspen.
" Bilmiyorum. Özel bir sebebi yok. Hep böyleydi."
" Peki ya gözlerin? Onların farklı olduğunu fark etmedin mi?"
" Onların böyle olduğundan daha düne kadar haberim yoktu."
Bu kızın her şeyden bir haber olması Aspen'i sinirlendiriyordu.
" Hiç bir şey hatırlamıyor musun?" dedi ısrarla.
" Neyi hatırlamıyor muyum? Ne demeye çalışıyorsun anlamıyorum!" Orenda da sinirlenmişti. " Sürekli bir şeyler geveliyorsun ama asla açıklamıyorsun. Ne hakkında konuştuğuna dair tek bir fikrim bile yok! Bir şeyler arıyorsun ama emin ol aradığın ben değilim."
Aspen Orenda'nın çenesini tutup yüzüne çevirdi.
" Küçük kuş sinirlenmiş. Ne şirin."
Sonra iyice yaklaştı. "Ne zamana kadar burada kalacağını sormuştun ya daha demin. Ne zaman aslında kim olduğunu hatırlarsan o zaman seni bırakacağım."
Aspen onu öpecek gibi olunca Orenda onu iterek kendinden uzaklaştırdı ve onu yakalamasına fırsat vermeden yataktan kalktı. Üstüne olabildiğince yataktan uzaklaşmak için kafesin yanına kadar gitti. Aspen sırıtarak onu izliyordu.
" Benden böyle kaçabileceğini mi sanıyorsun?"
Orenda cevap vermedi. Sadece inatla o köşede durmaya devam etti.
Aspen de yataktan kalkıp Orenda'nın karşısına geçti. Bu sefer aralarında mesafe vardı.
" Sana küçük bir ipucu vereyim. Anka kuşu. Sana neyi anımsatıyor?"
" Sadece bir efsane."
" Hayır, daha fazlası."
" Anlamıyorum!"
" Düşün bunu."
Sonra Orenda'yı kolundan tutup kafese soktu ve kapısını kapatıp kilitledi. Orenda tekrar kafesine dönmüştü. Kafesin kapısındaki parmaklılara yapışarak direnmenin manası yoktu. Orenda kafesteki salıncağa oturarak ileri geri hafi hafif sallanmaya başladı. Aspen'in dediklerini düşünüyordu o sırada. Ama onun haklı olabileceğini değil çok fena bir şekilde yanlış anlaşılmanın var olduğunu düşünüyordu. Unuttu bir geçmişi vardı, evet ama ondan geriye kalan azıcık anı kırıntılarının hiçbirinde onun dediği gibi özel bir şey yoktu. Bir şekilde onu buna ikna etmeliydi. Ondan sonra da ne olacak bilmiyordu ama böyle devam ederse de ne olacak bilmiyordu. En azından doğru bildiğinin peşinden giderdi.Aspen kıyafet odasına gidip askeri üniformalarını çıkardı ve rahat edeceği bir pijama ve atlet giydi. Odaya geri döndüğünde Orenda'yı dalgın görünce keyifledi. Onun aklını karıştırmayı başarmıştı. Bu ilk adımdı. Bundan sonrası çorap söküğü gibi gelecekti.
Çok uykusu olmamasına rağmen yatağa gitti. Önceki gece öyle güzel uyumuştu ki iki gün uyumadan durabilirdi. Bunu Orenda'ya borçluydu ama tabiki de bunu ona söylemeyecekti. Yatağa oturup sırtını başlığa vererek ayaklarını uzattı. O gün normalden daha keyifli ve dinç olduğu için biraz kitap okuyacaktı. Haftalardır onu okuması için bekleyen kitabını komidinin üstünden aldı. Zavallı kitap onunla oraya buraya sürüklenmekten yıpranmış, sayfalarının uçları kıvrılmıştı. Aspen çilekeş kitabını doksan derecelik bir açıyla açıp kaldığı sayfaya geldi. Daha yirmi beşinci sayfada olduğunu görünce hikayeye baştan başlamaya karar verip ilk sayfaya döndü. İki parmağı kadar kalınlıkta bir kitaptı ama Aspen onu o gece yarılamaya niyetliydi. Ve ilk sayfayı okumaya başladığıda...
" Ne okuyorsun?"
Aspen başını kitaptan kaldırdı. Kaşlarını kaldırdığını fark etmeden Orenda'ya baktı. Şaşkındı çünkü ilk defa bir konuşmalarını o başlatmıştı. Ve gayet normal, gündelik bir soruydu.
" Trajik bir roman."
" İsmi ne?"
Orenda'nın bu kadar ilgili olması Aspen'i daha da şaşırttı. Ama bir yandan da bu muhabbetten keyif alarak konuşmaya devam etti.
" Göklerin trajedyası."
" Neden göklerin?"
Aspen kitabı kapatıp kucağına koydu.
" Büyük başın büyük derdi olur derler bilir misin? Bizim durduğumuz yerden baktığımızda göklerde uçuyor gibi gördüğümüz insanlar aslında dünyanın en sefil insanlarıdır."
" Ne demek ki bu?"
" Onlarda sadece para değil, hırs da çoktur, şehvette, nefrette... Onların her şeyi yönettiğini sanırsın ama onlar kendilerini bile yönetemez, en yakındakilerini, en sevdiklerini bile. Hatta çoğu zaman emri altındakileri..."
Orenda Aspen'in devam etmesini beklerken sessizlik sürdü gitti. Aspen başka alemlere gitmiş gibi gözlerini önündeki duvara dikmiş, orada Orenda'nın görmediği birini bakışlarıyla öldürmeye çalışıyor gibiydi.
"İyi misin?" diye sordu Orenda dayanamayarak.
Aspen ne yaptığını fark edince kendini toparladı.
"İyiyim." dedi Orenda'ya yalan gibi gelen bir tonla. Yine de Orenda bu konu hakkında daha fazla bir şey sormayarak tekrar kitap konusuna döndü.
" Bende okuyabilir miyim? Senden sonra tabi. Odada yalnız başımayken canım sıkılıyor."
" Sen trajedi okumayı sever misin?"
" Bilmem, daha önce hiç denemedim."
" Ağırdır."
" Benim hayatımdan da ağır mı?"
Orenda bu soruyu ifadesiz bir suratla sormasaydı çok kolay bir şekilde laf soktuğu sanılabilirdi. Onun içinse bu doğal bir soruydu.
" Hayır..." dedi Aspen. "...bilhakis, okumalısın. Belki sana bir şeyler hatırlatır. Çünkü sen hiç ihtimal vermesen de aslında göktekilerin arasından geliyorsun."
" Şu konuyu kapatabilir miyiz artık!"
Aspen Orenda'nın gerçekten sinirlendiğini görünce daha fazla üstüne gitmedi. Yine de " Şimdilik kapatalım." diye ekledi.
Kitap okumaya geri dönecekti ki durdu, aklına daha iyi bir fikir gelmişti.
" Kitap okumayı biliyorsun değil mi?"
" Evet, tabelaları yada bulursam çöplerin arasına karışmış şiir sayfalarını okuyordum. Askerlerden biri yazıyor olmalı ama çok iyi değildi."
Aspen sırttı. Bu kızın her şeyi garip bir doğallıkla söylemesi ilginçti.
Aspen yataktan kalkıp kafesin yanına gitti ve kitabı parmaklıkların arasından geçirip Orenda'ya uzattı.
" Al o zaman, oku."
" Sen okumayacak mısın?"
" Hayır, sen okuyacaksın, sesli."
Orenda Aspen'in işgüzarlık yaptığını bilse de kitabı aldı. Bu seferki kazan kazan olacaktı.
Kitabı elinde hissetmenin hazzı çok tanıdık geldi Orenda'ya. O köşeli yapısı, sayfaların ağırlığı, kapağı kaldırırken hissetti merak... Halbuki ilk defa bir kitabı eline alıyordu. Kitabı kutsal bir şeymiş gibi elinde özenle tutup incelerken Aspen de aynısını ona yapıyordu. O farkında değildi ama kampta yaşayanlar arasında okuma yazma bilen birinin olması çok nadirdi. Okuma yazma bilmek asillere özel bir meziyetti onların hepsi işgal sırasında ya kaçmış, ya saklanmış yada öldürülmüştü. Aspen bu sefer bunu Orenda'nın fark etmesini bekleyecekti.Aspen yatağa dönüp rahatça yattı. Sonra Orenda'ya "başla" dedi. Orenda'da ilk defa onu ikiletmeden başladı. Kelimeleri telaffuz ederken sesi aynı şarkı söyler gibi çıkıyordu. Her vurguya dikkat ediyor, yeri gelince gerekirse ses tonunu değiştiriyordu. Sesi kelimeleri okşuyordu sanki. Aspen onu dinlerken uykusunun geldiğini fark etmedi Orenda'yı dinlemeye öyle dalmıştı ki, aslında kitapta söylenenleri bile anlamıyordu. Bir süre sonra gözlerinin kapandığını ve uykuya daldığını da fark etmedi. Orenda ise gece boyunca okumayı sürdürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANARYA
Fantasy"Kanaryam" diyordu bana. Beni bir kafese kapatmıştı. Gerçek, parmaklıklardan duvarları olan bir kafese. Ve benden şarkı söylememi istiyordu. Halkımın katili olan bu adama nasıl şarkı söyleyebilirim ki?