O sabah her şey daha parlak daha canlıydı . Sanki camdan yapılmışlar gibi. Ağaçlar, çimler, çiçekler, gökyüzü, meyveler... Konuşamayan varlıkların arasında bir kutlama var da insanlar davet edilmemiş gibiydi. Hayat şenlenmişti. Yada bunların hepsi sadece Orenda'nın kafasının içindeydi. Tabi bu onun gerçek olmadığını göstermezdi. Belki sadece onun için gerçekti ki bu o kutlamayı daha değerli yapardı. Orenda malikanenin bahçesine çıkmış, yüzünü güneşe çevirmiş hayat kaynağını hissediyordu. İçinde yine önceki gün hissettiği o muhteşem his vardı. Özgür hissediyordu. Neyi seçeceğinin, kimi seveceğinin, ne düşüneceğinin kararının kendine ait olduğunu biliyordu artık. Bir de çevresindeki doğa vardı tabi. O Orenda'nın duygularını pekiştiriyordu. Çünkü doğa hep özgürdü.
Hare " Kahvaltı hazır efendim." diye seslendi. Kendisine değil tabiki Aspen'e. " Eğer bir şeye ihtiyacınız olursa çağırırsınız. İzninizle."
Hare sessizce bahçeyi terk edince her zamanki gibi iki kişi kaldılar. Orenda elinde olmadan kendini yine kafesin içinde gibi hissetmeye başladı. Özgürlüğü sadece küçük anlar içindi. Şimdilik.O sabah Aspen bir değişiklik olsun için bahçede beraber kahvaltı edeceklerini söylemişti. Bir tekliften çok emirdi tabi. Ama Orenda bunun önceki günkü ağlaması yüzünden olduğundan şüpheleniyordu. Aspen kendince onu teselli etmeye çalışıyordu. Asıl soru ise "neden" di? Bunu yapmak için hiçbir sebebi yoktu. Orenda hala bir esirdi. Yada Aspen'in sakladığı bir şeyler vardı ki o her şeyi saklıyordu. O kadar ki onun asıl isminin Aspen olduğundan şüphe etmeye başlayacaktı.
" Orenda, gel hadi. Beni bekletme." dedi Aspen
Orenda mecbur gözlerini açıp gerçekliğine dönmek zorunda kaldı. Aspen'le tatışası hiç yoktu. Hatta onunla konuşması gereken bir şeyler vardı. Bu yüzden onun dediğini yapıp bahçenin ortasına koyulmuş yuvarlak masanın bir tarafına oturdu.Masa bir renk cümbüşü gibiydi. Çilekli reçel, erik marmelatı, peynir, baget etmek, meyveler derken masaya neredeyse bardak koyacak yer kalmamıştı. Aspen bu sofralara alışık olduğu için rahatça yiyordu. Orenda içinse bu masa tam bir israftı. Yine de düşüncelerini dile getirmeden yemeğe başladı. Konuşmaya ilk Aspen başlar zannediyordu ama Orenda neredeyse doyana kadar aralarında tek bir kelime konuşma geçmedi. Bu yüzden ilk başlayan kendisi olmak zorunda kaldı.
" Dün kampta gördüğüm şeyleri sen mi yaptın?"
Aspen yemeğini bölmeden cevap verdi.
" Hangi şeyler?"
" Tamir edilmiş camlar, oynayan çocukların, temiz kıyafetler, tok karınlar... Bunlardan bahsediyorum."
" Evet."
" Neden peki?"
Aspen fümesini ağzına atarken Orenda'ya baktı.
" Neden mi?"
" Evet, neden? Yıllarca bize yaptıklarından sonra birden cenneti yaşamaya başlıyorlar. Neden böyle bir iyilik yaptın? Sen de onlardan değil misin?"
Aspen sanki hakarete uğramış gibi yüzünü buruşturdu.
" Orenda yanlış anlama bu yaptığım şey bir iyilik değil. Sadece yaşam şartlarınızı bir insanın ihtiyaç duyduğu seviyeye getirdim. Böyle olması gerekiyor zaten."
Orenda kendini tutamayarak gülümsedi. Sıcak bir gülümsemeydi bu.
" Yıllarca hayvanlar gibi yaşadık Aspen. Çıplak kaldığımız oldu, haftalarca yıkanmadığımız, aç kaldığımız... O yıllar boyunca buna dayanamayarak ölen pek çok insan gördüm. Sadece bedenlerin değil, ruhların ve gözlerin de ölüşünü izledim. Gülümsemenin nasıl bir şey olduğunu unuttum. Sen beni alana kadar nasıl göründüğümü bile bilmiyordum."
Aspen'in yüzünde hem şaşkınlık hem de ilgi vardı. Orenda onun gözlerine bakarak konuştu.
" Bizi hayatta tutan şey ufacık umuttan başka bir şey değildi. Belki bir gün özgür oluruz umudu. Bazen o da yetmiyordu. Hatta neden yaşamak için inat ettik, çoğu zaman ben de unutuyordum. Alışkanlık olmuştu sanırım. Ama dün her şey çok farklıydı. Çocuklar oyun oynuyordu, yaşlılar oturuyordu, insanlar sonunda sıcak bir şeyler yiyebilmişti, temizlerdi. Belki bunlar senin için çok basit şeyler ama onlar için yıllarca uğrunda yaşadıkları umutları onlara yaklaşmış gibiydi. Ben o kampta kahkaha sesleri duyabileceğimi hiç düşünmemiştim."
Orenda'nın yüzü güller açıyordu. Aspen onun bu saydığı konforun en iyisini ona verdiğinde bile mutlu olmamıştı Orenda. Tek başına bunların tadını çıkaramamıştı. Şimdi ise hep beraberlerdi.
" Teşekkür ederim." dedi Orenda büyülenmiş gibi yüzünü izleyen Aspen'e. " Bu yaptığın o kadar büyük bir şey ki! Teşekkür ederim."Hep kavga gürültü geçindikleri kızdan böyle şeyler duymak Aspen için de ufak bir şoktu. Eğer onun bu kadar güzel güldüğünü bilseydi onu kampa daha erken götürürdü. Orenda utanıp gözlerini kaçırana kadar ona baktı. Yüzündeki gülümseme kaybolana kadar onu izledi. Ve ilk defa geçmişinde bir fırsat kaçırmış olabileceğini düşündü.
İkisi de sessizce kahvaltı ettiler bir süre. Aspen düşüncelere dalmışken Orenda neredeyse tüm vücudunu kaplayan utancı ile mücadele ediyordu. Kendini kaptırıp konuşmuş da konuşmuş bir sürü özel şey söylemişti. Bir yanağına öpücük koymadığı kalmıştı. Kendine gelmek için çay içeyim derken de az daha kendini yakıyordu. Bu sakarlık hiç onluk değildi. Sakinleşmek için yemeği bırakıp ellerini kucağında birleştirdi. Zaten doymuştu. Ağaçların olduğu yere bakıp dalları arasında uçan kuşları izledi. Birkaç türün ötüşü birbirine karışıyordu. Keskin kulakların duyabileceği bir orkestra çalıyordu. Orenda'da mırıldanarak onlara eşlik etmeye başladı. Sonra şarkı söylemeye. Sözsüz bir şarkıydı bu. Zaten hiç sözleri olan bir şarkı söylememişti şimdiye kadar. Sadece sesler. Kuşların cıvıltıları ile süslenen bir şarkı. Bazen bir melodi bir şarkıdan daha fazla şey anlatırdı.
Ve tabi Aspen'in keyfine diyecek yoktu. Pırıl pırıl bir sabah bahçede güzel bir kızla kahvaltı yaparken ona eşsiz bir ses eşlik ediyordu. O günün tüm dertlerini ve görevlerini unutup porselen çay bardağını alarak arkasına yaslandı. En son ne zaman böyle keyifli hissettiğini hatırlamaya çalıştı. Yıllar önceydi. Çok uzun yıllar önce. Sonraki yıllar hep savaştı, kan ve acı...
Şarkı bittikten sonra kuşlar ötmeye devam etti. İkisi ise bir süre konuşmadı. Sonra konuşmaya başlayan Orenda oldu.
" Dün, bir şey hatırladım. Tara ile konuşurken."
O sırada earl grey çayını yudumlayan Aspen'in dikkati bir anda Orenda'ya kaydı. Gri gözlerinde tam bir odaklanlanma vardı.
" Kampa getirildiğim gece üstümde bir gecelik varmış. Lacivet, ipekten bir gecelik. Onu hatırlıyorum. Sırtında bir pelerin vardı. Üstüne altın yaldızla yıldız kümeleri işlenmişti. Onu giymeyi çok severdim çünkü beni prenses gibi hissettirirdi."
Aspen onu kesmeden pür dikkat dinliyordu.
" Galiba hediyeydi. Kimden hatırlamıyorum. Sanırım önemli birindendi. Onu her gece giyerdim."
Orenda bir süre durup hatıralarına daldı. Her ne düşünüyorsa yüzü ufak da olsa gülümsüyordu.
" Ben zengin bir ailedendim değil mi?" dedi sonra tekrar konuşmaya başlayarak.
" Oyun oynadığım yemyeşil bahçeyi de hatırlıyorum. Kocamandı. Etrafında yüksek duvalar vardı. Üstlerinde sarmaşıklar büyümüştü. İlk baharda turuncu çiçekler açardı. Hafif bir kokuları olurdu. Onları toplayıp taç yapardım. Korunaklı, emniyetli bir yerdi. Rahat bir hayatım vardı galiba. Söylesene benim hayatım nasıldı? Eminim bunu benden daha iyi biliyorsundur."
Aspen'in ilgisi biraz sönmüş gibiydi.
" Bunu senin hatırlamam lazım. Her şeyi anlatırsam neyi hatırlayacaksın ki?"
" Sen benim hakkımda her şeyi biliyor musun?"
" Pek sayılmaz. Ailen hakkında çok şey biliyorum diyebilirim."
" Onlarla tanışıyor muydun?"
" Ailenle çoğu kişi tanışıyor."
Sohbet yine aynı çıkmaza, kuyruğunu yiyen yılana dönüyordu.
" Peki senin ilgin neden?" diye sordu Orenda gidişatı değiştirerek. "En başından beri neden benim ailemi hatırlamamı istiyorsun?"
" Onlarla görülecek bir hesabım var çünkü."
" Onlarla görülecek bir hesabın mı var? Bir dakika, onlar yaşıyor mu?! Onlar hayattalar mı? Ama nasıl? Ölmediler mi?"
" Sana hiç onların öldüğünü söylemedim."
Orenda sinirlendi.
" Ama yaşadıklarını da söylemedin!"
" Çünkü bunu hatırlamak senin işin."
Çayının son yudumunu da içen Aspen ayağa kalktı. Tepeden sandalyesinde oturmuş sinirden kaynayan kıza baktı. Bu bilgiyi ona daha sonra vermeyi planlıyordu ama belki bir işe yarardı.
" Şimdi gidiyorum. Sen de işini yap. Hatırlamaya çalış."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANARYA
Fantasy"Kanaryam" diyordu bana. Beni bir kafese kapatmıştı. Gerçek, parmaklıklardan duvarları olan bir kafese. Ve benden şarkı söylememi istiyordu. Halkımın katili olan bu adama nasıl şarkı söyleyebilirim ki?