Bilinci geri geldiğinde hala toprağın üstünde yatıyordu. Ne kadar orada baygın kaldığını bilmiyordu ama suratının sağ tarafı toprağın soğuğundan dondurmaya yetecek kadar kaldığı belliydi. Kendine geldikçe onunla beraber acılar da geliyordu. Tüm vücudu kemiklerinin hepsi kırılmış gibi ağrıyordu. Boğazı o kadar yanıyordu ki yutkunmak mümkün değildi. Başının ağrısı da cabası. Beyni kafatasının içinde ters dönmüştü adeta. Tüm bunlara rağmen ses çıkarmadı. Kımıldanmadı bile. Aspen onun uyandığını fark etsin istemiyordu. Önce etrafından gelen sesleri dinledi. Duyduğu tek ses... Sadece ağaçların yapraklarının çıkardığı hışırtı sesleri. Kuşlar bile o tarihi hesapladan korkup kaçmış olmalılardı ki hiçbiri ötmüyordu. Her şey pür dikkat biraz sonra olacaklara kenetlenmişti; ağaçlar, kuşlar, sincaplar, taşlar ve yaşayan her şey... Orenda kendini daha fazla tutamayarak başını hafiçe çevirip biraz bekledi. Kimseden bir tepki gelmeyince onu fark etmediklerini düşünerek başını biraz daha kaldırdı. Göz ucuyla Aspen'e bakınca pür dikkat saraya baktığını gördü. Muray bile oraya bakıyordu. Orenda neye baktıklarını anlamak için risk alarak biraz daha başını kaldırınca sarayın kapılarının açıldığını gördü. Koca iki kapı kanadı ardına kadar açılmış sonsuz gibi görününe bir karanlığı onlara açmıştı. Önce topuk sesleri yankılandı karanlıktan aydınlığa doğru. Tak tak sesleri bile emir veriyordu sanki. Sesler gitgide yakınlaştı. önce uzun ince silüet göründü. Ardından yavaşça yüzü aydınlığa çıktı. Tam Aspen'in karşısına gelip durdu. İşte, sonunda...
"Geldim." dedi şarkı söyler gibi bir sesle.
"Hayır..." dedi Aspen, "...Ben geldim."
"Ne istiyorsun?"
Aspen konuşmaya başlamadan önce Aryan'ı iyice süzdü. Sonunda ulaştığı zaferinin tadını çıkarıyordu.
"Çok açık değil mi? İntikam istiyorum."
"Onu zaten ben aldım."
Aspen'in gözleri alevlense de sesini normal tutmayı başardı.
"Buraya senin dolambaçlı sözlerini dinlemeye gelmedim!"
Aryan'a doğru bir adım attığı anda Aryan elbisesinin geniş kolları arasına sakladığı iki inca suikastçi bıçağını çıkardı ve dövüş gardını aldı. Tüm odağı Aspen'deydi.
"Demek dövüşmeden teslim olmayacaksın? Güzel... Ben de eğlenmiş olurum. Bunun bu kadar kısa sürmesini istemezdim."
"Boşboş konuşmaya devam mı edeceksin?"
Aspen şeytanca sırıttı.
"Hayır."
Bir an sonra Aryan'ın önündeydi. Kılıcını havaya kaldırıp son sürat ona indirdi. Aryan sağa yuvarlanarak darbeden kaçtı. Sonraki darbe hakkı ona geçmişti. Zarifçe işlenmiş ince ama kuvvetli bıçaklarından birini Aspen'in beline doğru savurdu. Bıçağın Aspen'in derisine girmesine birkaç santim kala Aspen kılıcı ile hamleyi savuşturdu. Hemen ardından hiç beklemeden kılıcını Aryan'ın ayaklarına doğru savurduysa da kadın zarif bir hareketle ondan yine kaçtı. Aynı bir dansçı edasıyla dövüşüyordu. O kadar ki Orenda bir an için ikisinin birbirini öldürmeye çalıştığını unutmuş ve sanki bir gösteridelermiş gibi onları izliyordu. Aspen bu kez de kafasını kesmek için salladı kılıcını. Aryan eğilerek darbeden kurtulurken bıçağıyla Aspen'in göğüsünü hedef aldı. Tam kalbine sokamasa da karnına bir çizik atmayı başardı.Aspen karnındaki acıyı hissedince bir adım geri çekilip aralarına mesafe koydu. Onu hafife almıştı.
"Yeteneklerin hiç körelmemiş."
"Senin gibi dünkü çocuk değilim ben."
ASpen hiç alınmış gibi değildi. Yerde yatan Orendaya baktı.
"Senin bu laf sokma huyunun kime çektiği belli oldu."
Aryan bir an için gözlerini Aspen'den ayırıp kızına baktı. Bu Aspen için yeterli bir süreydi. Kılıcını kaldırdığı gibi kafasına savurdu. Tüm hızıyla, tüm kuvvetiyle. Aryan kılıcın kendine doğru geldiğini gördüğünde geç kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANARYA
Fantasy"Kanaryam" diyordu bana. Beni bir kafese kapatmıştı. Gerçek, parmaklıklardan duvarları olan bir kafese. Ve benden şarkı söylememi istiyordu. Halkımın katili olan bu adama nasıl şarkı söyleyebilirim ki?