O sabah güneşten bile erken kalktılar. İlk kalkan Aspen'di. Sonra usul bir öpücükle sevgilisini kaldırdı. Sonra da diğerleri kalktı. Kimse kahvaltı etmek istemeyince hızlıca yataklar toplandı ve atlara yüklendi. Sularını tazeleyip en azından öğlene kadar devam edecek yolculuk için son kez vücutlarını esnettiler. Hava hafifçe aydınlanmaya, gecenin laciverti yerini maviliği bırakmaya başlamışken yola çıkma zamanı geldi. Aspen ata binip elini Orenda'ya uzattı. Orenda eli tutarak ata binmeden önce son kez dönüp arkasında bırakacağı parlak nehre ve közleri kalmış ateşe baktı. Güneşin doğuşunu oradan izlemek isterdi aslında ama bunu başka güzel manzarası olan bir yere ertelemek zorunda kaldı ve ata bindi. Atlar dört nala koşmaya başlamışken önceki gününü düşünüyordu. Kollarını Aspen'in beline iyice sardı. Sonunda hikayenin prensesi oluyordu.
Güneş tepeye çıktığında hem atları dinlendirmek hem de bir şeyler yerken Güneşin batıya meyletmesini beklemek için koruluk bir alanda mola verdiler. Çok fazla konuşmadan heybelerindeki azıkları çıkarıp önceki günden kalan ekmekleri su ile beraber yediler. Orenda burada da biraz zaman geçirmek istese de vakit kaybetmeden tekrar yola koyulduklarından itiraz etmedi. Uzun bir yolları ve kavuşmak istediği bir annesi vardı. Keyfi ise biraz bekleyebilirdi. Akşam üzeri sonunda insanları görmeye başladı. Tek tük inşa edilmiş evleri ve kocaman tarlaları. Hayatında ilk defa annesinin ve Aspen'in onu hapsettiği kafesi dışında yaşayan insanları görüyordu. İçi çocuksu bir heyecanla kıpır kıpır oldu. Dört nala koşan attan atlayıp tarlada çalışmaktan beri bükülmüş insanlarla doğru koşmamak için kendini zor tutuyordu. Çoğu insanın sıradan gördü bu dünya onun için yepyeni bir kapıydı. Yine gözlerinin dolduğunu hissetti. Onu hapseden insanlar yüzünden çok fazla şeyi kaçırmıştı. Ve o an karar verdi; Bir daha bunun olmasına asla izin vermeyecekti. Kim olursa olsunlar, ne için yaparsa yapsınlar. Kalan hayatında özgür olduğundan emin olacaktı, bedeli ne olursa olsun.
Bir gün daha biterken sonunda şehre girdiler. Her tarafında çarşıların olduğu, kadınların ve çocukların sokaklarında gezdiği, taş duvarla evlerden oluşan çöl gibi bir şehirdi burası. Geçtikleri ormanlara nispeten burada neredeyse hiç yeşillik yoktu. Şehre girince Aspen atını yavaşlattı. Kalabalık sokaklarda atı sürmek zordu. Yine de Aspen kendinden emin bir şekilde atın yularını bir sağa bir sola çekiyordu. Orenda kafasını Aspen'in omzundan kaldırmış ışıldayan gözlerle şehri izliyordu. Sanki baktığı her evde yazılmış ayrı bir hikaye vardı ve orenda hepsini okumak istiyordu. Şehrin kalabalığının manasız uğultusu bile kulağına şarkı gibi geliyordu.
Atlar en sonunda diğer evlere nazaran şaşalı ve büyük yapının önünde durdu. Devasa kemerli giriş kapısının altında önceden onları bekliyormuş gibi duran bir adam geli atın yularini tuttu. Güneşin altında durmaktan yanmış kavruk bir teni vardı bu zayıf adamın.
"İki tane oda istiyorum." dedi Aspen atından inerken adama bakmadan. Sonra da Orenda'ya elini uzatarak attan inmesine yardım etti. Rem ve Tara'da attan inince iki atı da alan adam istediklerini hazırlayacağını söyleyerek ortadan kayboldu.Orenda hala çevresini inceliyordu, insanları, kıyafetleri, yüzleri,evleri ve yolları. Onu izleyen başkalarının da olduğunun farkında değildi. Aspen gözünü azıcık onun büyümüş gözlerinden ayırınca çevrede durmuş aynı şekilde merakla onu izleyen insanları gördü. Kimilerinin gözünde ise başka bir merak vardı. Aspen kaşlarını çatarak sahiplenici bir edayla elini Orenda'nın beline koydu.
"Hadi içeri girelim."
Orenda Aspen'in onu yönlendirmesine izin verirken gözü hala başka yerlerdeydi.Hep beraber o gece konaklayacakları hana girip odalarına çıkmadan önce yemek yemeğe karar verdiler. Tavernanın bir köşesine oturduktan sonra çok geçmeden yemekleri geldi, kuzu eti yahnisi ve taze ekmek. İki günün üzerine sıcak yemekler iyi gelmişti. Yemekler lezzetli olmasına lezzetliydi ama sofradakilerin pek tadı tuzu yoktu. Orenda dışındakilerin. Rem ve Tara kavgalı olduğu için Aspen'de sürekli Orenda'ya bakan gözler yakaladığı için huzursuzdu. Orenda ise bunların hiçbirinin farkına varmadan mutlu mutlu yemeğini yiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANARYA
Fantasy"Kanaryam" diyordu bana. Beni bir kafese kapatmıştı. Gerçek, parmaklıklardan duvarları olan bir kafese. Ve benden şarkı söylememi istiyordu. Halkımın katili olan bu adama nasıl şarkı söyleyebilirim ki?