Gözlerini açmadan önce ilk hissettiği şey başının arka tarafından başlayıp öne doğru yayılan bir ağrı oldu. Kulaklarında da uğultlar vardı. Etrafından bir-iki kişinin konuşma sesi geliyordu ama ne dedikleri anlaşılmıyordu. Kendine gelebilmek için başını iki yana salladı. Kollarını da oynatmaya çalıştı ama vücuduna yapışmış haldeydiler. Ne kadar uğraşsa da kaldıramadı onları. Yavaş Yavaş başındaki ağrı hafifleyip kulaklarındaki sızlama hafifledi. Sesleri daha ne duymaya başlayınca kim olduklarını görmek için gözlerini açtı. Göz kapakları aralarına zift dökülmüş gibi birbirine yapışmıştı. Zorla onları araladığında önce ışıktan başka bir şey göremedi. Her tarafta güneş patlaması oluyor gibiydi. Başındaki ağrı iyice arttı. Buna rağmen etrafını görmek için kendini zorladı. İlk gördüğü şey önündeki ağaçtı. Sonra çimler ve önceki gece yaktıkları ateşin kalıntıları. Atları en son gördü. Tabi üstündekileri de. Önce ne olduğuna bir anlam veremedi. Rem ve Tara her zamanki gibi bir atın üstüne oturmuştu. Orenda da diğer atın üstündeydi. Dizginleri tutuyordu. Bu sahnede eksik olan şey ise kendinden başkası değildi. Tüm taşlar o an yerine oturdu. Bunun tek açıklaması vardı; kaçıyorlardı.
Hareket etmeye çalıştı ama yerine mıh gibi çivilenmişti. Kollarına bakınca tüm vücudunun ağaca bağlandığını gördü. İp defalarca etrafında dönmüş birkaç defa düğüm atılmıştı. Başka bir zaman olsa bu kadar acemice atılan düğümler onu güldürürdü. O ansa içinde müthiş bir öfke uyandırdı.
"Orenda!" diye bağırdı vahşi bir hayvan gibi.
Orenda ona dönünce yüzünden önce korku sonra pişmanlık, üzüntü ve kabullenme okundu. Omuzları çökmüş olsa da hala dik duruyordu atın üstünde.
"Ne yapıyorsun?"
"Gidiyorum Aspen. Annemi bulacağım."
"Kendin yapmaya karar verdin demek. Beni arkanda bırakarak."
"Seninle yapmayı denedim Aspen."
"Ve beceremedin."
Sözleri sezhir saçıyordu. Bir akrep kadar zehirliydi. Öyle olsun da istiyordu. Orenda'yı yaralamaktı amacı. Suçlu hissettirmek. İşe yaramıştı da, yüzünden belliydi bu. Kırılmış görünüyordu.
"Evet, yapamadım." dedi kabullenerek. Ama bitirmemişti. "Yapamadık Aspen. Bu benim suçum değil. Suçlayacak birini mi arıyorsun? Suçu ikimiz arasında bölüştür o zaman."
"Ben seni ağaca bağlayıp kaçmıyorum Orenda."
"Ben de senden sır saklamıyorum Aspen. Sana dedim, benden sır saklama dedim. Bizi bu duruma sen sürükledin."
Aspen'in öfkesi üzerine benzin dökülmüş gibi alevlendi. Ama konuşmaya sakin başladı. Sözleri ise yakıcıydı.
"Biliyor musun, aynı annen gibisin. O da kahpeydi. Hiç beklemediğim bir anda arkamızdan vurdu. Çünkü yüzyüze dövüşecek cesareti yoktu. O bir korkaktı. Sen de öylesin."
Orenda'nın kaşları çatıldı. Çenesi titriyordu. Yüzünü diğer tarafa çevirdi. Ama Aspen alacağını almıştı zaten.
Tara Aspen'e nefretle baktı. Rem ise onun yüzünü yumrukları ile parçalamamak için atın dizginlerini sıkıyordu.
"Hadi gidelim buradan." dedi Tara gözlerini Aspen'den ayırmadan. "Umarım kimse onu bulamaz da burada çürür."
Orenda yüzünü tekrar onlara çevirdiğinde kirpikleri ıslaktı ama yüzünde kararlı bir ifade vardı. Direk Aspen'in gözlerinin içine baktı.
"Bundan önce annemin gerçekten çok kötü bir şey yaptığını düşünürdüm. Ne olduğunu hala bilmiyorum ama o kadar kötü olmalı ki her fırsatta ona duyduğun nefreti dile getirmeni sağlayacak kadar güçlü olmalıydı. Az kalsın kendi annemden nefret edecektim. Ne yaptığını bilmeden hem de. Ama ne var biliyor musun Aspen? Annem sana bir şey mi yaptı? Yaptığı şeyin kötü olduğuna karar vermeden önce, senin bunu hak etmediğinden emin olmalıyım. Zira seni tanıdıkça hakkettiğini düşünmeye başlıyorum."
"Orenda!" Aspen'in sesi yeri göğü inletti ama Orenda bu sefer etkilenmedi. Bunun yerine arkadaşlarına dönerek,
"Şimdi gidebiliriz." dedi neredeyse gülerek. "Ona da düşünecek zaman bırakalım." Sonra da atını mahmuzlayarak geldikleri yoldan dört nala koşmaya başladı. Aspen'in sesi atların nal seslerine karışıyordu. Bir süre sonra ise tamamen duyulmaz oldu. Ama Orenda'nın kafasının içinde yankılanmaya devam ediyordu. Onun o dedikleri... Onu gerçekten kırmıştı bu sefer. O kadar parçalanmıştı ki ona duyduğu sevginin yerinde şimdi sadece soğuk rüzgarlar esiyordu. Şundan emindi artık; o ne yaparsa yapsın araları düzelmeyecekti. Bundan sonra onun hakkında dilediği şey huzurlu bir evlerinin olması değil, bir daha karşılaşmamalarıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANARYA
Fantasy"Kanaryam" diyordu bana. Beni bir kafese kapatmıştı. Gerçek, parmaklıklardan duvarları olan bir kafese. Ve benden şarkı söylememi istiyordu. Halkımın katili olan bu adama nasıl şarkı söyleyebilirim ki?