Orenda rüyasız bir baygınlık geçirmişti. Zaten o da kısa sürmüş bayıldıktan yarım saat sonra seslere uyanmıştı. Uzağında olmayan sesler iki kişinin karşılıklı konuşması gibiydi ama Orenda ne hakkında konuştuklarını anlayamadı. Aradan "kız, neden, ceza" sözcüklerini seçebilmişti ama tek başlarına hiçbir şey ifade etmiyorlardı.
Orenda'nın ikinci fark ettiği şey başının arkasından başlayıp tüm kafasına yayılan bir ağrı oldu. Biri kafasının içinde top sektiriyor gibi zonkluyordu. Bayılmasına sebep olan darbeyi ve ondan önce gelişen olayları o zaman hayırladı. Hepsi ters bir sırayla bir bir zihnine geri döndü. Rem ve Tara'nın kırbaçlandığını hatırladığında sadece anıları değil, korku, merak, şaşkınlık ve acı hisleri de geri döndü. Onları bulmalıydı.
Gözlerini zorlukla aralayarak etrafına bakındı. Bir odadaydı ve camdan gelen güneş ışığı çok parlaktı. Bu ağrısını daha da şiddetlendiyordu. Ellerini gözlerine siper ederek yattığı yerden doğrulmaya çalıştı. O zamanda askerlerle mücadele etmekten tüm kaslarının kasıldığını ve daha da şaşırtıcı olanı, yumuşak bir yatakta yattığını fark etti. Şaşırarak elini yatağa bastırdı, yünden yapılmış olmalıydı. Hayatında hiç böyle bir yatakta yattığını hatırlamıyordu. Belki özgürken ama bunu da destekleyecek hiçbir anısı yoktu.
Gözleri ışığa alışsın için yavaşça ellerini gözlerinden çekti. Işık hala canını acıtıyordu ama şimdi gözleri kısık etrafına bakabiliryordu. Gözleri kapalıyken de fark ettiği gibi bir odadaydı. İki tane yatak bir tane ahşap dolabın olduğu küçük bir oda. Kesinlikle kamptaki bir oda değildi. Tertemiz ve düzgündü. Tek bir çöp yada dağınıklık yoktu. Lacivert yatak örtüleri bile muntazam temiz, üstüne madeni para atsan zıplayacak kadar düzenliydi. Orenda odanın askerlerin odası olduğunu o zaman fark etti. Askerlerin yaşadığı yer kampın sınırlarının dışındaydı ve daha önce hiçbir esir oraya gitmemişti. Kampa kapatıldıkları ilk zamanlar birkaç kişi oraya sızmaya çalışmış ama asla geri dönmemişlerdi. Esirler için orası giden kimsenin geri dönmediği lanetli ormandı.
Orenda paniğe kapıldığını hissetti. Onu neden buraya getirmişlerdi? Yanlış bir şey yapmamıştı ki! Kimse değildi o. Onlara verebileceği hiçbir şeyi de yoktu. Aklına tek bir sebep gelmiyordu burada olmak için. Hele ki Cesar tarafından işaret parmağı ile işaret edilmek? Daha önce bir kez bile yüz yüze gelmemişlerdi. Onu parmağı ile işaret edecek kadar nerden tanıyordu ki? Bir de yanındaki adam vardı, beyaz saçlı adam. Her kimse rütbesi baya büyük olmalıydı ki Cesar bile onun yanında dikkatliydi. İyi de bu adamın kendi ile ne işi olurdu ki!
Orenda panikten nefes alması zorlaşınca kafasını patlatmakla tehdit eden düşünceleri susturmaya çalıştı. Tabi bu hiç kolay değildi. Korku ve panik el ele vermiş, ciğerlerine baskı yapıyordu. Ne kadar sık nefes alsa da boğuluyor gibiydi. Kulağı kapının ötesinden gelen sesleri duyunca dikkati bir nebze başka yere kaydı. Sesler şimdi alçaldığı için kelimeler yine anlaşılmıyordu ama Orenda sesler arasından bir adama bir de kadına ait olduğunu tahmin ettiği sesleri çıkardı. Yerdeki tahta döşemelerin gıcırdamasından korkarak yavaşça ayağa kalktı ve kapıya doğru bir adım attı. Sesler yakınlaşmış olsa da hala uğultuluydu. Dikkatle bir adım daha atmıştı ki sesler kesilince olduğu yerde dona kaldı. Panikle yatağa dönmeye karar vermişken kapı açılınca hareket edemedi. Tekrar askerler gelecek korkusuyla içi buz kesmişti ama kapıda duran bir kadındı. İnce yapılı minyon, sarışın bir kadın. Genç görünüyordu. Belki yirmili yaşlarının sonu.
" Uyanmışsın!" dedi biraz şaşkınlıkla. Ama hala gülüyordu.
Orenda ne yapacağını bilemez halde bir adım geri çekildi. Bacakları yatağa değdiği için daha fazla geri çekilecek yeri kalmamıştı.
"Seni şaşırttıysam kusura bakma." dedi kadın. "Uyandığını düşünememiştim. Ama bu iyi oldu, böylece hazırlanmak için vakit kaybetmeyiz."
"Ne için hazırlanmaya vakit kaybetmeyiz?"
"Sana söylemediler mi?"
Orenda ona boş boş bakınca kadın başını iki yana salladı.
"Ah, şu oğlanlar... Bu arada kendimi tanıtmadım. Ben Hâre. Burada yaşıyorum. Yemek, çamaşır, düzen ve daha bir sürü işi ben hallederim burda."
"Yani sen asker misin?" diye sordu Orenda saflıkla.
"Hayır, ben daha çok... Bunu söylemeyi sevmiyorum ama onların anneleri gibiyim. Hepsinin arkasını ben topluyorum."
"Yani sen de onlardansın?"
"Tabi, senin tarafından bakınca öyle."
"Ne işim var benim burda?" dedi Orenda asıl konuya dönerek.
" Şey, açıkçası seni neden buraya getirdiler bilmiyorum. Beni soracak olursan, seni temizlemek ve... Biraz daha insan gibi görünmeni sağlamak için burdayım."
Hâre bunu Orenda'nın üstündeki kıyafetlere ve saçına tiksintiyle bakarken söylemişti. Tabi onun gibi temiz ve güzel bir kadın için Orenda yürüyen hastalık olmalıydı.
" Neden?" diye sordu Orenda. " Neden beni temizleyeceksin ki? Neden burdayım ben?"
"Dediğim gibi neden burada olduğunu bilmiyorum. Neden seni temizlemem gerektiği kısmına gelirsek, gerçekten çok pissin. Madende yatıyor gibi. O yüzden -"
" İyi de beni buraya neden getirdiler? Ben bir şey yapmadım. Yemin ederim!"
Hâre Orenda'nın bu ısrarla neden diye sormasından sıkılarak iç çekti.
" Bak, son kez söyleyeceğim. Neden burdasın bilmiyorum. Nedenini mi öğrenmek istiyorsun? O zaman bırak da seni temizleyeyim ve işim bitince bunu Komutan Esper'e sor."
" O kim?"
"Seni buraya getiren adam."
Beyaz saçlı adamdan bahsediyor olmalıydı. Orenda hiç istemeye istemeye neden diye sormayı bıraktı. Halbuki biran önce sorusunun cevabını almak hatta daha iyisi buradan defolup gitmek istiyordu. Ama kadın bilmediğini zaten söylemişti.
" Şimdi anlaştığımıza göre, senin adını öğrenebilir miyim?"
" Orenda."
" Güzel bir isim. Hoş bir tınısı var."
Birisi ilk defa ismine iltifat etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANARYA
Fantasy"Kanaryam" diyordu bana. Beni bir kafese kapatmıştı. Gerçek, parmaklıklardan duvarları olan bir kafese. Ve benden şarkı söylememi istiyordu. Halkımın katili olan bu adama nasıl şarkı söyleyebilirim ki?