BİR YUKARI

46 4 2
                                    

Yine o lanetli odaya geri döndüğünde kafa derisi yolunmuş gibi canı acıyordu. Aspen onu iterek yatağa attığında saçlarının onun elinde kaldığına emindi. Saçları çekilmekten başı ağrıyordu. Ama acı çekecek zaman yoktu. Hemen doğrulup ona baktı.
"Gittiklerini görmek istiyorum."
"Gidecekler dedim ya!"
"Görmek istiyorum! Ancak o zaman inananırım."
"O kadar inatçısın ki şurada boynunu kırmak istiyorum."
Tehditini gerçekleştirmek ister gibi yaklaşıp onu boynundan tuttu ve ayağa kaldırdı. Zaten morarmış boynu çok sıkmasa bile acıyordu. Onu tutmaya devam ederek pençere kenarına getirdi ve perdeyi araladı. İki tane at sarayın avlusunda duruyordu. Hemen sonra Rem ve Tara göründü. Elleri kolları ve gözleri bağlanmış olmasına rağmen hala direniyorlardı ama Muray ikisini birden zapt edecek kadar güçlüydü. Onları zora ki atlara birdirdi ve kendilerini atmasınlar diye atın göğsüne bağladı. Şimdi hiçbir şekilde hareket edemiyorlardı. Orenda onları duyamıyordu ama ona bağırdıklarından adı gibi emindi. Biliyordu, ona çok kızgındılar. Onun için ölürlerdi de. Orenda'da onlar için ölürdü. Bu yüzden bunu istemişti zaten. Başka yolu yoktu. Bunu böyle bırakmayacaklarını da biliyordu. Kurtuldukları ilk an dönmeye, Aspen'e bunu ödetmeye çalışacaklardı. Orenda ise bundan sonra bunun olmaması için sadece dua edebilirlerdi. Umuyordu ki; bir daha asla Aspen ile karşı karşıya gelmezlerdi. O hayal ettikleri hayatı yaşarlardı ve Orenda onlarda güzel bir hatıra olarak alırdı. Ama ne kadar umut etse de bunun olmayacağını biliyordu.

Muray düğümleri son bir kez kontrol ettikten sonra iki atın kalçasına aynı anda sertçe vurdu. Atlar şaha kalktı ve şimşek gibi koşmaya başladı. Saraydan çıktılar ve birkaç dakika içerisinde görünmez oldular. Bu Orenda'nın onları son görüşüydü. Buruk bir gülümsemeyle onlara veda etti. Elinden gelenin en iyisi buydu.
"Şimdi ikna oldun mu?"
"Evet."
"Bu soruyu sormaktan bıktım artık Orenda. İstediğini yaptım, söyle annen nerede."
"Anlşma tamamlanmadı. Onlar gittikten bir saat sonra söyleyeceğim dedim."
"Ah Orenda..."
Boğazındaki el sıkılaştı.
"Beni delirtmek mi istiyorsun?"
Orenda zorlukla nefes alsa da konuştu.
"Sen zaten delisin."
"Asla altta kalmıyorsun, değil mi?"
Perdeyi kapatıp onu yatağa geri götürdü. Boğazını sıkmayı bırakıp onu yatağa itti. Orenda hırıltılarla nefes alırken onun üstüne çıktı. Burnunu yanağına sürttü. Orenda onu itmek isteyince ellerini tutup başının üstünde sabitledi. Onu hareketsiz bırakmıştı.
"Sana ne kadar tolerans gösterdiğimi biliyor musun? Daha önce kimseye yapmadığım kadar."
"Ne yani, minnetar mı olayım? Sen beni kullandın!"
"Ama naziktim."
Sanki sevgililermiş gibi yanağını öptü.
"Gerçekten de tekrar nişanlanabilirdik."
"Midemi bulandırıyorsun."
"Öyle mi?" Aspen güldü. Bu onu daha da itici yapıyordu artık. "Bu ilahi adalet olmalı. Küçükken senin saflığın da benim midemi bulandırırdı."
"Çekil üstümden!"
Aspen tüm ağırlığını Orenda'nın üstüne verdi.
"Burada kimin efendi olduğunu daha anlayamadın değil mi? Ama merak etme, sana öğreteceğim."
Orenda'nın ellerini yatağa sertçe bastıp diğer eliyle de çenesini tuttu. Şimdi kafası da sabitlenmişti.
"Güzel kuş..."
"Dokunma bana."
"Neden? Daha bir hafta önce kendin kucağıma oturuyordun."
"Evet, seni tanımadan önceydi o."
"Hayal kırıklığına mı uğradın? O da bendim küçük kuş. Ama sen onun yerine bunu tercih ettin."
"Ben mi tercih ettim? Bu yaptığın şeyleri böyle mi açıklıyorsun?"
"Başka ne açıklaması olabilir ki? Sürekli benden bir şey istedin, sordun, küstün, kavga ettin, en kötüsü de kaçtın. Sana daha ne kadar daha nazik olabilirdim?"
Eğilip Orenda'nın dudaklarına yapıştı. Onu sertçe, dudaklarını parçalamaya çalışır gibi öptü. Geri çekildiğinde Orenda'nın dudakları kızamıştı.
"Bu manzarayı seviyorum işte..."
"İğrençsin."
Aspen onu bir kere daha öptü. Orenda kurtulmaya çalıştı ama faydası yoktu. Açık ara ondan daha güçlüydü. Bir zamanlar onu koruyan eller şimdi kaçmasına izin vermiyordu.
"Sen küçükken evleneceğimiz günü çok düşünürdüm. O geceyi... Sana neler yapacağımı. O masumiyeti yüzünden nasıl silip atacağımı. Seni kampta bulduğumda ilk başta aklıma gelen onlardı. Seni kafesteyken izlemek çok zevkliydi. Sonrasında planlarım değişir gibi oldu. Seninle gerçekten ilgileniyordum. O saflığın geçirdiğin zor yıllardan sonra silinmiş gibiydi. Kendi rızanla benim olursun sanmıştım. Ama gel gör ki, aslında değişmemişsin. Bunu fark edince ben de aslıma döndüm, olması gerekene."
"Sanki bana değer vermişsin gibi konuşma."
"Değer verdim Orenda. Sen benim küçük kanaryamsın. Ama sen başka bir şey sandın değil mi? Sana aşık olduğumu sandın. Yine o mutlu hayallerini kurmaya başladın. Bu şeyi küçükken de yapardın. Ne safça ama. Gerçek ben ise seni hayal kırıklığına uğrattı değil mi? Evet... Bunu görebiliyorum."
Orenda dolan gözlerini kaçırdı. Ağlamak istemiyordu, böylece ona üstünlük zevkini yaşatmak ...
"Küçük kuşun kalbi kırılmış. Ağla küçük kuş. Ne de olsa bunların hepsini kendine sen yaptın."
"Hayır Aspen, asıl sen ağla. Beni kaybettin. Sonsuza kadar."
Aspen biraz uzakaşıp ona tepeden bakarken sırttı.
"Kim demiş?"
Bir kez daha önü öptü. Öncekinden de sertçe. Dudaklarını ısırdı. Öyle ki Orenda'nın ağzına kanın demirimsi tadı geliyordu. Aspen çenesini tutmayı bırakınca yüzünü diğer tarafa çevirdi ama bu Aspen'i durdurmadı. bu sefer de boynunu ve dekoltesini öpmeye başladı. Vahşice öpüyor, bazen ısısrarak arkasında morluklar bırakıyordu. Orenda çığlık çığlığa bağırsa da tepinse de durmadı. Kimse de yardıma gelmedi. Onun evinde Orenda'yı kim kurtaracaktı ki zaten? Yine de pes etmedi. Eninde sonunda o mu kazanacaktı? Tamam. O zaman işleri onun için kolaylaştırmayacaktı.

KANARYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin