Orenda bahçede yalnız kaldıktan sonra da masada oturmaya devam etti. Hiç içeri giresi yoktu. Zaten bir haftadır o odadaydı ve canı fazlasıyla sıkılmıştı. Bir ara içeri girip piyano çalmayı düşündü ama vazgeçti. Parmakları tuşlara dokunduğunda bir şeyler çalacağından emindi ama bunu hala garip buluyordu. Alışması için zamana ihtiyacı vardı, bu yeni hayatına. Bir yandan da hatırlamak istemiyordu. Orada, geçmişinde onun unutmasına sebep olacak kadar korkunç bir şeyler olmalıydı. Bunları hatırlamayı kaldırabilir miydi bilmiyordu. Belki de orada kilitli kalmalılardı? Zihninin derinliklerinde.
Orenda bu ikilemlerden sıkılınca masadan kalkıp çimlerin üstüne oturdu. Doğaya yakın olmak ona iyi geliyordu. Parmaklarını çimlerde gezdirip birkaç tanesini kopardı. Kuşlar hala ötüyordu. Onları dinlemek için çimlere yattı ve gözlerini kapattı. Rüzgar esiyor, kuşlar ötüyor, güneş tepede, çimler başının altında ve yalnızlık... Cennet gibiydi. Bu rahatlık yavaşça uykuya evrildi. Zaten kapalı olan gözlerinin altından geçen görüntüler uykuyla bulanıklaşmaya başladı. Bu yüzden gözkapakları ardından ona ulaşan güneş kesilince önce ne olduğunu anlayamadı. Rüya mıydı? Yoksa bir yağmur bulutu güneşin önüne mi geçmişti? Gözlerini aralamaya çalıştı ama uzun bir süre kapalı kalmaktan gözkapakları birbirlerine yapışmıştı. Hafifçe aralamayı başardığında da gözleri sulandığı için yine tam net göremiyordu. Yine de başının üstünde duranın bir insan olduğunu seçti. Tam tepesinde durmuş kendine bakıyordu.
Orenda'nın içini huzursuzluk kapladı. Aspen miydi orada duran? Gözlerini kırpıştırarak görüşünü açmaya çalıştı. Hayır, onun saçları beyaz değildi. Aspen gibi mağrur da durmuyordu bu adam. Orenda onun kim olduğunu çözemeden gizemli adam dizlerinin üzerine çökerek Orenda'ya iyice yaklaştı. Kafası yaklaştıkça Orenda'nın görüşü daha da netleşiyordu. Kelleşmiş bir kafa ve hafif bir göbek. Asker üniforması. Uğursuz bakışlar. Orenda onun kim olduğunu anladığında adam ile Orenda'nın yüzü arasında bir karış mesafe vardı. Orenda'nın ruhu buz kesti. Yogar onu burada da bulmuştu ve gitgide ona daha da yaklaşıyordu, onu öpmek için.
Orenda ani bir refleksle elini ağzına götürdü. Bir eliyle de Yogar'ı sertçe itti. Adam geriye yıkılınca da yana yuvarlanarak kaçmaya çalıştı ama Yogar onu bileğinden tutarak kaçmasını engelledi. Ağzını kapattığı elini çekip iki bileğini başının üstünde sabitledi. Üstüne de oturunca Orenda manevra alanını kaybetmiş oldu. Şimdi tamamen yere mıhlanmış haldeydi. Panik beynine hücum ediyor, gözyaşları görüşünü bulandırıyordu. Midesi bulanıyordu. Öyle ki Yogar'ı biraz daha vücudunda hissederse kusacaktı. Deli gibi etrafa bakmaya başladı. Onu kurtaracak birini arıyordu. Yogar'da bunu fark edince tututşunu daha da sıkışlaştırdı. Yüzünde Orenda'nın iliklerini titreten bir sırıtış vardı.
''Kimse gelmeyecek Orenda. Seni bu sefer kimse kurtaramayacak. Etrafına bak; Tara yok, Rem yok, O komutan yok. Sadece biz varız. Sen ve ben. Sonunda.''
''Bırak beni! İMDAT! YARDIM EDİN! Kimse yok-''
Yogar boşta kalan eliyle de Orenda'nın ağzını kapattı.
''Boşuna bağırma. Dedim ya, burada kimse yok. Kimse seni duymaz. Komutan burada değil. O kampta bile değil. Sence ben birileri varken buraya gelmiş olabilir miyim? Hayır, bizi rahatsız edecek kimsenin olmadığından emin oldum.''Orenda'nın tepinmelerine aldırmadan eğilip ağzını kapatan elin tersini öptü. Orenda elbisesinin üstünden adamın şişen aletini hissedebiliyordu. Midesi iyice bulandı. Öğürse de ağzını kapatan el yüzünden midesinden gelenleri geri yutmak zorunda kaldı. Şimdi iyice panik yapmıştı. Ama sakinleşmesi gerektiğini biliyordu. Onu kurtaracak kendisinden başka kimse yoktu. Sakinleşmeli ve kendini kurtarmalıydı.
''Ne kadar uzun zamandır bu anı bekliyorum biliyor musun? Geceleri hep seni düşünüyorum. Seni öpmenin nasıl hissettireceğini.''
Elinin tersini yaladı. Orenda o elini kaldırmamaması için dua ediyordu.
''O gün karar vermiştim. Seni kamptan kaçıracaktım. Başka bir yere götürecektim. Sadece ikimizin olacağı. Ama komutan benden önce davrandı. O salak adam! Benim olanı aldı. Kendini ne sanıyor o! Benden bile küçük. Saygı nedir bilmiyor, sadece emirler veriyor. Ve benim olanı aldı! Benim! Sana dokundu mu? Ha? Seni öptü mü? Vücudunu elledi mi?''
Yogar cevap vermesi için elini Orenda'nın ağzından kaldırır kaldırmaz Orenda tekrar var gücü ile bağırmaya başlayınca Yogar ağzını tekrar kapattı.
''Sana dedim, kimse seni duymayacak. Şimdi, bir kez daha ağzını açacağım. Bana cevap ver, sana dokundu mu? Hala bakire misin?''
Orenda o an elinde bir bıçak olsaydı tereddüt etmeden onu öldüreceğini biliyordu. Keşke olsaydı! Bu yüzden ağzı bir kez daha açılınca yalan söyledi.
''Biz beraber olduk. Ben artık Aspen'e aitim.''
İşte o an, Yogar'ın bakışlarındaki deliliği gördüğü an yaptığına pişman oldu. Ama iş işten geçmişti bir kere.
''Ne dedin sen? O adam benim olanı çaldı mı? Benim yıllarca beklediğim şeyi.''
Histerik bir kahkaha attı.
''Önemli değil, önemli değil. İlkin benim olmasa da olur. Bundan sonrakilerin hepsi benim olacak. Ama Aspen'i öldüreceğim. Onun öldüreceğim. Bekle sen. Sadece bekle. Yapamayacağımı düşünüyorsun değil mi? Gözlerinden görüyorum. O benden daha güçlü değil mi? Evet, öyle ama yenilmez değil. Onu öldüreceğim.''
Orenda onu daha fazla kışkırtacağını bile bile konuştu.
''Ona dokunamazsın. O seni bulur. Bunu yaptıktan sonra sağ kalabileceğini mi sanıyorsun sen! Ama eğer beni bırakırsan kimseye bir şey anlatmam. Kimseye, söz. Bırak beni şimdi. Hadi bırak beni!''
Yogar öpecek gibi Orenda'ya eğildi.
''Seni nereye bırakabilirim ki. Sen benimsin.''
İyice eğildi. O kadar ki Orenda kendini yere bastırmasaydı çoktan dudakları değmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANARYA
Fantasy"Kanaryam" diyordu bana. Beni bir kafese kapatmıştı. Gerçek, parmaklıklardan duvarları olan bir kafese. Ve benden şarkı söylememi istiyordu. Halkımın katili olan bu adama nasıl şarkı söyleyebilirim ki?