Orenda uyandığında hiçbir şey göremedi. Her baktığı yerde zifiri karanlık vardı. Derin bir hiçlik... Panik yapmadı ama. Karanlık onu örttüğü için memnundu. Kendini rahat hissediyordu orada. Aynı karanlık gibi zifiri olan sessizlikte düzenli olan nefes sesini dinledi. Gece ağlayarak uykuya daldığı için başı ağrıyordu. Onun dışında içi bomboştu. Ne yapacağı hakkında tek bir fikri bile yoktu ve şaşırtcı bir şekilde bunu telaş etmiyordu. Onca yolu annesini bulmak için gelmişti. Onu bulacağına o kadar inanıyordu ki aksi bir durumda ne yapacağını düşünmemişti. İşte şimdi tam olarak o aksi durumu yaşıyordu. Bunda sonra ne olacaktı? Tek bir fikri bile yoktu. Kendini belirsizliğin kucağına bıraktı.
Karanlık hafiflemeye başlayana kadar ne kadar zaman geçti bilmiyordu. Beklerken gözlerini bile kırpmamıştı. Uyuyamayacağını biliyordu. Zorlamanın alemi yoktu. Gözlerini tavana dikip aydınlanan günün ona önceki gece yaşanan her şeyin bir rüya olduğunu düşündürmesine izin verdi. Berbat bir kabus. Orenda anlamıyordu; neden Aspen bu kadar ısrarcıydı? Annesi her söz konusu olduğunda öfkeleniyordu. Bu o kadar çok olmuştu Aspen annesini sadece "konuşmak" için ağramadığından şüphelenmeye başladı. Annesi ona kötü bir şey yapmıştı. Neydi bilmiyordu ama yıllarını onu arayarak geçirdiğine göre baya kötü bir şey olduğunu tahmin edebiliyordu. Ama neydi işte? Aspen neden ona söylemiyordu? Orenda yakınlaştıklarını sanmıştı. Neden? Neden onun her şeyini bildiği halde Orenda hala onu tam tanımıyordu? Aralarında cevapsız sorulardan bir duvar vardı. Aynı annesi gibi. Farkları Orenda ne zaman o mesafeyi kapatmak için kendinden taviz verse Aspen o boşluğu başka bir sırrıyla dolduruyordu. Evet Orenda onu seviyordu. Ama bu onun bu gizemine tahammül edeceği anlamına gelmiyordu. Doğrusu, bu durum artık Orenda'yı hasta ediyordu.
Aralarında olan tek şeyin aslında tensel çekim olup olmadığını düşünerek geçirdi güneş doğana kadar olan süreyi. Gözleri hala tavandaydı. Haritayı incelerken annesinin şarkısını düşünüyordu. Güneş her biraz daha yükseldikçe haritanın bir kısmı daha görünüyor oluyordu. Tamamen ortaya çıktığında ise yola çıkma vakti gelmiş demekti. Ama Orenda hiç de kalkmak istemiyordu yataktan. Aspen'i görmek, onun arkasından ata binerken beline sarılmak ve artık güvenmediği adamla beraber sonu belirsiz bir yolculuğa çıkmak istemiyordu. Belki de kalmalıydı? Orası onun eviydi. her ne kadar harebe olsa da orada doğmuştu o. Zamanla etrafı toplar, temizler ve en azından birkaç odasını yaşanacak hale getirebilirdi. Geçmişin hayaletleri umrunda bile değildi. Sadece gelecek ona daha fazla hayalet vermesin istiyordu.
Taş merdivenlerden yankılanan adım seslerini duyduğunda gözlerini kapattı. İçindeki boşluk nefes almasını zorlaştıran bir ağırlıkla doldu. Aspen'i görmek istemiyordu. Onu duymak istemiyordu. Onu tanımak-
"Orenda?"
Orenda gözlerini açtığında ıslanmıştılar.
"Uyandın mı?"
Gelen Tara'ydı. Orenda iç isyanını duyan tanrıya teşekkür etti.
"Uyanığım Tara. Yanıma gel."
Tara etrafını izleyerek yavaşça yatağa yaklaştı.
"Demek burası senin odan?"
Sözlerinde bariz bir şaşkınlık vardı.
"Yıllarca bir prensesle yaşadığımı kim bilebilirdi ki?"
"Evet, kömür kaplı bir prenses. Aman ne özel."
Tara gülse de gözlerinde şefkat vardı.
"Seninle tanıştığımız gün elbisen ve duruşundan sıradan bir insan olmadığını anlamıştım ama bu kadarını da beklemiyordum. Ankaların varisi olan kız... Tüm bunları unutmuş muydun yani?"
"İnan bana, öyle şeyler yaşadım ki hatırlamak beni öldürürdü."
Tabi Tara neler olduğunu bilmiyordu. Bu yüzden Orenda'ya başını eğip bakınca ona yaşananları kısaca anlattı. Bitiridiğinde Tara'nın şefkatli ifadesi daha da derinleşmişti. Yatağa oturup Orenda'ya sıkıca sarıldı. Orenda'da memnuniyetle kendini ona bıraktı. Ne zaman bir sıkıntısı olsa onu rahatlatan bir sarılmaydı bu. Anne olduğu için diye düşündü Orenda... O yüzden bu kadar rahatlatıcı olmalıydı.
"Çok üzgünüm Orenda."
"Ben de Tara..."
Bir süre öyle kaldılar. Ayrıldıklarında Orenda daha iyi hissediyordu.
"Annemi tanıyor muydun Tara?"
"Yakından değil elbette. Sadece ismini biliyordum."
"Ondan nasıl bahsedilirdi?"
"Hımm... Herkes çok güzel olduğunu söylerdi. Ama bunu sadece sarah ahalisi bilirdi. Dışarıda hep ipek peçeyle dolaşırmış. Sesinin ve dansının büyüleyici olduğu söylenirdi. Bir keresinde onu gören birinden onun gibisinin asla gelmediğini duymuştum. Bir çocuğu olduğunu da biliyordum ama kırk yıl geçse bile onun kızı olduğunu anlayamazdım. Sesin harika olsa bile."
"Üzülem Tara, ben de anlayamazdım. Ama sadece bu kadar mı? Yani sesi ve dansı dışında başka bir şey yok mu?"
"Ne öğrenmek istiyorsun ki?"
"Her şeyi! Onun hakkındaki her şeyi. İyi miydi? Kötü şeyler yaptı mı? Evli miydi? Ne varsa!"
"Sana dedim onu sadece insanların dediği kadar tanıyorum. Sadece..."
Duraksayınca Orenda onu teşvik etmek zorunda kaldı.
"Sadece ne?"
"Şarkılarının çok hüzünlü olduğunu söylerlerdi. Daha önce birini kaybetmiş. Çok sevdiği birini. Ama kim bilmiyorum. Sadece bu kadar."
Orenda yeni öğrendiği birkaç küçük ayrıntı dışında hala aynı soruları merak ediyordu.
"Anneni hala hatırlamıyor musun?"
"Hatırlıyorum ama hala bilmediğim bir şeyler var."
"Aspen'le alakalı mı?"
"O kadar bariz mi?"
"Onda hep şüpheli bir şeyler vardı zaten. Arkasından böyle bir hikayenin çıkacağını seziyordum. O yüzden aranız böyle."
Orenda gözlerini devirdi.
"Evet. Hala benden bir şeyler saklıyor Tara. En kötüsü de ne biliyor musun? Artık onu sevmekte çok zorlanıyorum. Bu kadar sır benim için fazla. Tanımadığım birini sevemem."
"Ayrılacak mısınız?"
"Sanırım çoktan ayrıldık."
"..."
"Acaba burada mı kalsam?"
Tara ona inanamayarak etrafına bakındı.
"Burada mı?"
Ses tonunda bariz bir küçümseme vardı.
"Şimdi böyle göründüğüne bakma Tara. Eskiden muazzam bir yerdi. Her köşesi altın gibi parlardı. Her odasını, koridorunu, geçitlerini avucumun içi gibi bilirdim. Eğer gerçekten saklanmak istersem beni kimse bulamazdı. Hala da biliyorum. Eski haline geri dönmesi mümkün değil ama en azından yaşanacak hale getirilebilir."
Tara ikna olmamış gibi bakınca Orenda gülümsedi.
"Burası benim evim tara. Artık örümcek mezarlığı olmuş olsa bile. Ama tabiki de siz kalmak zorunda değilsiniz. Artık istediğiniz yere gidebilirsiniz."
Tara bu sefer gücenmişti işte.
"Benim evim de senin yanın Orenda. Bu, burada yaşayacağımız anlamına gelse bile. Daha kötülerini de gördük. Eğer kalacaksan kalacağım. Rem'in de böyle yapacağından emin olabilirsin."
Sevgi böyle olmalıydı işte.
Orenda bir kez daha Tara'ya sarıldı ama bu sefer kısa tuttu.
"O zaman kalacağım."
"Kalacağız." diye düzeltti Tara. "Aspen'i ne yapacaksın? Bunu kabul edeceğini sanmıyorum."
"Beni buradan çıkarmak istiyorsa ya her şeyi açıklayacak yada beni öldürmek zorunda kalacak."
"Böyle söyleme!"
"Başka yolu yok. Sen de biliyorsun ki diğer türlü beni burada bırakmaz. Hala annemi bulmak istiyor."
Onun için değil, annesi için...
"Sana dokunamaz. Biz seni koruruz."
"Biliyorum Tara."
Tara güven vermek için onun elini sıktıktan sonra yataktan kalktı.
"Aşağa inip çaktırmadan Rem'e de bunu söyleyeceğim. Ve bir yerden de ip ve taş bulmamız gerek. Ne olur ne olmaz diye."
Orenda Tara'nın ciddi olduğunu bilse de güldü.
"Umarım buna gerek kalmaz."
Ama Tara buna hiç inanmış gibi değildi. Yine de bir şey demeden aşağı indi.Orenda kendinde yataktan kalkacak gücü bulamıyordu. Kaçamayacağı yüzleşmeye gitmeden önce son bir kez daha yatağa uzandı ve tavandaki haritaya baktı. Ona ne çok umut bağlamıştı. Yine de ona kızamazdı. Nede olsa o sadece bir haritaydı. Her şeyden habersiz duran boya kaplı bir kireç parçası.
Orenda annesinin şarkısını bir kez daha söyledikten sonra daha fazla oyalanmadan aşağı ineceğine dair kendine söz verdi. Gözlerini tavana dikti ve onunla gitmeyi red ettiği için Aspen onu gerçekten öldürür mü diye merak ederek şarkıyı söyledi. Bitirdiğinde ise artık daha fazla kaçacak yeri kalmamıştı. Yavaşça doğruldu. Saçlarındaki tozları silkeledi ve ayağa kalktı. Kırık pencerenden gelen güneş gözünü alınca başını diğer tarafa çevirdi. Mucizesi işte tam oradaydı. Yaldızı silinmiş bir yıldız. Tavandan düşmüş gibi duvarda kalakalmıştı. Eskiden muzip bir yüzün olduğ yer şimdi dökülmüştü ama Orenda hala ifadesini hatırlayabiliyordu. Ona her baktığında kendisine bir şey anlatmaya çalıştığını, Orenda anlayamadığı için de onunla dalga geçtiğini düşünürdü. Bazen kendi kendine kızardı bazen de gülüp geçerdi. O an ise anlamıştı neden öyle baktığını.
Tekrar yatağa ayatıp tavana baktı. Dağlarla tepeli olan yeri buldu haritadan. İşte oradaydı, aynı yıldız. Aynı şarkının başlangıcında olduğu gibi; "...hiç solmayan bir yıldız..." Orenda şarkıya devam etti ve bahsedilen uçurumu buldu. Yıldızın güneyindeydi, denize doğru. Biraz doğuda ise kanatlar vardı. Cenneten düşmüş bir meleğin kırık kanatları... Sonrasında Kuzey Doğu ve.... Gözyaşından şelale oradaydı. Buradan çok da uzak olmayan başka bir tepede.
Orenda inanamayarak haritaya baktı ve tüm o yerleri bir daha gözden geçirdi. Bunlar bir tesadüf olamazdı. Olmamalıydı! Tüm o rota boyunca silik olarak görünen yaldızlar da vardı. Aynı "seni sildim, izin kaldı" da olduğu gibi. Aspen'in ona annesinin hiç bir şeyi boşa yapmadığını söylediğini hatırladı. Haklıydı, annesi en başından beri nerede olduğunu ona söylemişti. Sadece onu unutmuştu ama artık biliyordu.
Orenda yepyeni bir güçle ayağa kalktı. Artık ne yapacağını biliyordu. Aspen sır mı istiyordu? Onu alacaktı.
Hışımla aşağı inip atları bağladıkları büyük salona geldi. Aspen atların başında durmuş sıkılmış bir şekilde ayağını yere vuruyordu. Orenda'nın geldiğini görünce kaşları da çatıldı. Bekletilmekten hoşlanmıyordu demek. Orenda da öyle. Onu ise haddinden fazla beklemişti.
Tara ve Rem de onu görünce Aspen'e yaklaştı. İkisi de onun iki yanında duruyordu ama Aspen dikkatini Orenda'ya verdiği için onları fark etmemişti. Orenda ise bunu daha farklı bir şekilde çözecekti.
"Hazırım. Artık gidebiliriz."
Tara ve Rem neler olduğunu anlamadan birbirlerine baktılar. Sonra da Orenda'ya ama Orenda onlara bakmadı. Onlara her şeyi daha sonra açıklayacaktı. Şimdi ise Aspen'e kendi zehrini tattırmanın zevkini yaşıyordu.
Aspen "nihayet" dedikten sonra atına bindi. Bu sefer Orenda'ya yardım etmemişti ama o bunu hiç dert etmedi. Tek bir hamlede arkasına oturdu. Şatodan çıkıp dört nala koşmaya başladıklarında omzunun üstünden evine baktı. Oraya tekrar dönecekti. Ve bu sefer tüm ailesini yanına aldığından emin olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANARYA
Fantasy"Kanaryam" diyordu bana. Beni bir kafese kapatmıştı. Gerçek, parmaklıklardan duvarları olan bir kafese. Ve benden şarkı söylememi istiyordu. Halkımın katili olan bu adama nasıl şarkı söyleyebilirim ki?