Bir ay sonra çoktan ayaklnmıştı. Bir buçuk ay sonra normal yürüyebiliyordu. Ama hala hızlı hareket edemiyordu. Boğazındaki yara tamamen geçmişti ama her şeyin hatırlatıcı olarak bir iz kalmıştı. Orenda önce onu uzun boyunlu elbieler yada fularlarla örmeye çalışmıştı ama sonra vazgeçti. Bu onun zaferiydi. Dövüşmüş ve kazanmıştı. O hayatta kalandı. Bu izle gurur duyması gerektiğini fark etmişti. Öyle de yaptı.
Bu sürede tüm cesetler sanki hiç var olmamaış gibi yok olmuştu. Ölen muhafızların yerini yenileri almış ve insanlar tekrar günlük yaşamlarına dönmüştü. Klanlar dağılmıştı ama annesi kendi klanlarını belli başlı bölgelere yerleştirip bir arada tutmuştu. Merkezleri de orasıydı. Orenda yatarken de ayaklandığında da sürekli onunla ilgilenmiş bakımını yamışlardı. Annesi de hep yanındaydı. Aynı on yıl önceki gibi tekrar prensesti. Ama bu sefer saf bir kız değil, kraliçeydi.
Arkadaşları da yanındaydı. Rem ve Tara yarım gün at sürdükten sonra biri onları kurtarınca gerisin geri geri dönmüşler sonra da Orenda'nın onlara dediklerini takip ederek onları bulmuşlardı. Onlar olmasaydı muhtemelen şimdiye kadar annesi de o da ölmüş olurdu. Hayatlarını kurtarmışlardı. Rem'in yarası da bir aya kalmadan iyileşmişti. Şimdi Tara ile beraber uzun zamandır hak ettikleri keyfi sürüyorlardı. Hatta geçen gün Orenda Tara'nın parmağında bir yüzük görmüştü. Onu nedimesi olacağı sözünü alana kadar darlamış sonra gece boyunca da eğlenmişlerdi. Yakında düğünleri olacaktı. Orenda onların çifte kumru hallerini bazen garipsese de aslında sonlarının böyle olacağını hep biliyordu. O ikisini birbirinden başka kimse daha iyi tanıyamaz ve sevemezdi.
Bazen rüyalarında babasını görüyordu. Aynı söz verdiği gibi gelip ona masallar anlatıyordu. Ondan ayrılmak her defasında zor olsa da tekrar buluşacaklarını bilmek yüreğini rahatlatıyordu. Ne zaman ona seslense duyacağını, yardıma ihtiyacı olduğunda yanında olacağını biliyordu. Ona sımsıkı sarılmak içinse biraz sabretmeliydi.
Annesi ile arası ilk başlarda garipti. İkisi de onca yıldan sonra nasıl anlaşacaklarını bilmiyorlardı. Ama bir kere oturup konuştuktan sonra her şey eski haline dönmüştü. Hatta daha iyiydi. Orenda ona onu arayıp aramadığını sormuştu. Beklediği gibi, Tabiki de aramıştı. Her yeri, fellik fellik, karış karış. Ama kader bu ya, bulamamıştı. Birkaç yıl sonra aramayı bırakmıştı ama umut etmeyi değil. "Anneler hisseder" demişti. Ölseydi hissederdi. Aryan da ona babsıyla olan aşklarını anlatmıştı. Nasıl tesadüfen tanıştıklarını, kaç kere boğaz boğaza geldiklerini, babasının onun inadını kırmak için ne kadar uğraştığını... Annesini hiçbir şey babasını anlatırken güldüğü gibi güldüremiyordu. Aryan'ın hala Doran'a aşık olduğunu görebiliyordu Orenda. Bu içini ısıtıyordu. Günün birinde o da böyle bir aşk bulup bulamayacağını merak ediyordu.
Yakın zamanda Asıl saraya geri dönüp dönmemeyi tartışmışlardı annesiyle. Orenda orayı evi gibi ördüğü için tekrar eski ihtişamına kavuştuğunu görmek istiyordu ama annesi onun kadar hevesli değildi. Orada iyi hatıraları yoktu. Orenda ısrar etmese de günün birine oraya geri dönecekti. O zamana kadarsa burası iyiydi. Doğanın içinde saklı bir cennet... Huzurlu bir yerdi.
Aryan Orenda'nın dönüşünü kutlamak için bir davet hazırlıyordu. Anka klanının ileri gelenlerini çağırıp bir kutlama yapacaktı. Sevincini herkesle paylaşmak bir de varisini herkese göstermek istiyordu. Belki bir damat da bulurdu? Bunu Orenda'ya söylememişti tabi. Ama kızını daha fazla eski yaralarına takılmış kalmış görmek istemiyordu. Bazen gece odasına çekilip Doran ile konuşuyordu. Onunn kızlarını koruyacağını biliyordu. Belki biraz zaman alırdı ama yaralar iyileşirdi. Kendinden biliyordu.
O gün de davetin hazırlıkları ile uğraşırken pencereden Orenda'nın uçurumdan aşağı baktığını gördü. Aspen'in onu bıçakladıktan sonra kendi attığı yerdi tam. İşlerini bıraktı ve dışarı çıkıp kızının yanına gitti. Derin düşüncelere daldığı için yaklaştığını duymamıştı.
"Hala onu mu düşünüyorsun?" dedi sesinin sitemkar tonunu bastırmaya çalışarak. Ama sesi beklediğinden sert çıkmıştı.
Orenda ccevap vermeyince özür dilemeye başlayacaktı ki ondan önce Orenda konuştu.
"Ona veda ediyorum artık. Hayatımda yeteri kadar yer kapladı. Daha fazla ona ihtiyacım yok. Sonsuza kadar oturup yaralarıma bakamam."
Aryan gülümseyerek ona baktı. Güçlü bir kız yetiştirmişti.
"Davet için hazır mısın?"
"Gerginim. Tüm soylular gelecek mi?"
"Evet."
Aryan Orenda ile uçurumun arasına girerek ona bakmasını sağladı.
"Unutma Orenda, en soylu olna sensin. Ve bunu kanıtladın. Korkacak bir şey yok. Sen en korkulacak şeyi atlattın. Geriye yapmak gereken tek şey eğlenmek. Bu senin partin."
"Hala şarkı söylemek zorunda mıyım?"
"İstemiyorsan zorlamam. Ama sesinin çok güzel olduğunu biliyorum. Neredeyse benim kadar." dedi göz kırparak.
Orenda'nın gülümsese de hala gergin olduğunu görünce ona sarıldı.
"Güven bana, herkes büyülenmekten başka bir şey yapamayacak. Sen benim kızımsın ve bundan daha fazlası."
Geri çekildiğinde Orenda'nın daha sakin olduğunu gördü. Alışacaktı, yavaş yavaş.
"Şimdi içeri girelim mi? Düzenlemelerde bana yardım edersin."
"Tamam. Ama önce bana bir şarkı söyler misin?"
Orenda küçük bir çocuk gibi her fırsatta bunu istiyordu. Ve Aryan onu hiç kırmamıştı.
"Tamam."
Orenda'nın yanına geçip dağların zirvelerinin deldiği bulutlara baktı. Derin bir nefes aldı.Üzülme gönül
Bağlar hakikiyse
Kopmak acı verir
Ayrılık
Buluşmaya doğru
Yitirme
Bulma arzusunu uyandırır
Bahar
Bir insanla gelebilir insana
Yarın
geç olmakla meşhurdur
Dün
Hayalden öte değil
Bugün
Sevme vaktidir
Hayatı ve ona dair olanı
O zaman aç kalbini bana
Eve döndüm-SON-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANARYA
Fantasia"Kanaryam" diyordu bana. Beni bir kafese kapatmıştı. Gerçek, parmaklıklardan duvarları olan bir kafese. Ve benden şarkı söylememi istiyordu. Halkımın katili olan bu adama nasıl şarkı söyleyebilirim ki?