"Baban... Sen bunu zaten biliyordun değil mi? Sadece suçu bana atmak daha kolay geldi."
"Kes sesini."
Ama Aryan durmadı. Aspen masum olsa da hala duşmanın bir parçasıydı ve ondannefret ediyordu.
"Beni karşısında görünce ne dedi duymak ister misin? 'Bu kaltak da ona aşıktı'. Öylesine bir şeymiş gibi dedi bunu. Meğer annen de o partide öğrenmiş Doran'ın aslında neden öldüğünü. Babanla evlenme sebebi neymiş onu biliyor musun? Belki olur da Doran'ı elde edebilir diye."
"Sus Aryan."
"Ama o beni sevdi. Aşk ölümle bitmiyor işte. O da aynı gece babanı öldürmeye çalışmış. Bu yüzden öldü o. Benim yüzümden değil, babanın yüzünden. Ben onun da intikamını aldım."Aspen'İn başı öne eğikti tüm bu süre zarfında. Orenda bir an onun ağladığını bile düşünmüştü ama sonra onun böyle bir şey yapmayacağını bilerek buna ihtimal vermemişti. Aspen başını kaldırınca haklı olduğunu da gördü, Bakışları kana susamıştı.
"Sana susmanı söylemiştim Aryan."
Savaş bitmemişti.Aspen boğa gibi bir hızıla Aryan'ın üstüne koştu ve çelikler tekrar çarpışmaya başladı. Bu sefer kıvılcımlar çıkararak.
Orenda "Hayır!" diye bağırarak onların ortasın atlamak üzereyken Muray iki kolundan tutarak onu olduğu yere mıhladı. Ne ara arkasına geçtiğini anlamamıştı bile.
"Bırak beni!" diye bağırarak çırpındı ama onu tutan insan değil de taş yığınıydı sanki. Muray'ı bir santim bile yerinden oynatamadı. Yine de debelenmeyi bırakmadı. Bir şeyler yapmalıydı! Annesi savaşırken o öyle duramazdı. KAfasını sertçe geriye doğru attı. Muray'dan bir baş kadar kısaydı. Bu yüzden kafası zorlukla çenesine geldi. Muray'ın onu tutan elleri bu beklenmedik darbeyle gevşeyin Orenda fırsatı kullanarak bir kolunu ondan kurtardı ama ikincisini kurtaracak kadar hızlı olamadı. Tekrar Muray'ın kollarına hapis düştü. Bu sefer onun hareketlerini tamamen kısıtlamak için kendine de bastırmıştı.Oryan korkuyla annesine baktı. İyi idare ediyordu. AMa bundan önceki karşılaimalarında Aspen onun tarzını çözmüş olmalıydı ki adımlarını önceden takip ediyor gibi ondan önce davranıyor ve tüm darbelerini önleyerek kendine yaklaştırmıyordu. Böyle giderse annesi yorulacaktı. Aspen'de bunu bekliyor gibi sakindi. ORenda ne onlara bakabiliyor ne de gözlerini onlardan ayırabiliyordu. Annesine bir şey olacak diye ödü kopuyordu.
"Baba..." dedi içinden feryat ederek. "Nolur anneme yardım et, nolur!"
Orenda'nın her kalp çarpışı bir yalvarış gibiydi. Her defasında aynı şeyi tekrar ediyordu. "Nolur, nolur, nolur, nolur..." Hayatı boyunca hiçbir şeyi bu kadar derinden ve ısrarla istememişti. Pes etmeden istemeye devam etti. Gözlerini kapattı ve babasına seslendi.
"Baba... Beni tüm hayatım boyunca koruduğunu biliyorum. Buna en çok şimdi ihtiyacım var. Geriye sadece annem kaldı. Baba, lütfen yardım et!"
Çığlık sesi...
Orenda korkuyla gözlerini açtı. Keskin kılıçtan damlayan kanı gördü. Sanki o kılıç kendi karnına girmiş gibi hissetti. Çünkü kan Aspen'in kılıcındaydı. Annesi köşeye sıkışmış bir kaplan gibi bir adım geri çekilmiş acıyla buruşmuş yüzüyle kolunu tutuyordu. Hançerlerinden biri de düşmüş, uzanamayacağı bir yere savrulmuştu. Aspen ise gardını koruyarak ona yaklaşıyordu. Eğer bir mucize olmayacaksa sonuç belli olmuştu.
"Anne!" diye bağırdı Orenda.
Arayn bir an ona baksa da tekrar Aspen'e döndü. Dİkkatini dağıtma sırası değildi. Aspen ise bu karşılaşmayı kazandığını bildiği için acele etmeden Aryan'a yaklaşıyordu. Aryan ne kadar dövüşmeye devam etse de yaralı bir kol ve tek hançerle hiç sansı yoktu.Orenda Muray'ın kollarından kurtulmayı bir kez daha deneyerek kendini yere attı. Bu işe yaramayınca zıplayarak kurtulmayı denedi. Muray onu deri kayışlarla duvara sabitlemiş gibi tuttuğu için gövdesini bile hareket ettiremedi. Kurtulamayacaklardı, belliydi.
Çelikler bir kez daha çarpışmaya başladığında bu sefer Orenda gözlerini ondandan ayırmadı. Annesini olabildiğince çok görmek istiyordu. Bu halde bile olsa. Hİç unutmamacasına hafızasına nakşetmek istiyordu. Tabi ondan sonra çok yaşarsa.
Orenda öyle odaklanmış savaşlarına bakarken bir şey hissetti. Tanıdık bir şey. Ev gibi, yuva gibi. İçindeki hissiyata anlam veremeden çevresine baktı. Bİr şeyler değişmişti. Ama görünürde değil. Muray'ın izin verdiği ölçüde kafasını çevirerek etrafı izledi. Farklılığı bulmaya çalışıyordu. Neredeydi? Neydi? Hiçbir fikri yoktu. Ama ona umut vermişti. Derken gözleri ufak bir hareket yakaladı. Belli belirsiz, doğanın içinde ama ondan ayrı. Orenda bir şey gördüğünü belli etmemeye çalışarak oraya odaklandı. Gözlerini kısarak iyicee görmeye çalıştı. Orada olan... Bir sincap mı? Bu kadar büyük bir sincap olacağını hiç düşünmüyordu. Her tarafı kahverengi kumaşlarla örtülmüş insan boyutunda bir şey... Sİncap olamazdı. Ayı? Hiç zannetmiyordu. Geyik falan da değildi. Bu... Bu... Bir dakika. Rem? ORenda tüm dikkatiyle baktı oraya.
...
Rem!
Sevinse mi üzülse mi bilemeden tepkisini kontrol altında tutmaya çalıştı. Kimsenin, özllikle de arkasındaki ayının, ondan haberi olsun istemezdi. Yoksa bu sefer kesin ölürlerdi. Orenda yüzüne korku dolu bir ifade yerleştirip tekrar annesiyle Aspen'i izliyormuş gibi yaptı. Kafasını çevirip Rem'e bakmamak için kendini zor tutuyordu. O geldiyse Tara da burada olmalıydı. Onları sonsuza kadar kaybettiğini sanmıştı ama buradalardı işte. Yine en zor zamanında yanındaydılar. Kendi canları pahasına.Orenda neler döndüğünü çaktırmamak için tekrar debelenmeye başladı. Sağa sola dönüyor, onu tutan elleri ısırmaya çalışıyor, Mury'ın dikkatini dağırtmak için elinden geleni yapıyordu. Gözucuyla Rem'in bir yayı kaldırdığını gördü. Ok atma yeteneklerinin fevkalade olmasını umudu. Çünkü Muray yada Aspen çok tehlikeli hedeflerdi. Birinin önünde kendisi birinin önünde de annesi vardı. Ama başka şansları var mıydı? Orenda Rem'İ yaya bir ok takarken izledi. Onu geri ucunu kendine doğru çevirirken. Şimdi ya Orenda yada Muray vurulacaktı. Orenda gözlerini sımısıkı kapattı ve bekledi. Ok kirişinden çıktı. Islık çalarak ilerledi. Ve... Muray oku gördü. Okun kafasının bir yanından girip bir yanından çıkmasına saniyeler kala kendisini Orenda ile birlikte yere attı. Hemen ardından bir bıçak çıkarıp kaldırdı ve okun geldiği yere körlemesine attı. Ona rağmen hedeini tutturmuştu ki Rem'den çığlık sesi geldi. Herşey birkaç saniyede olup bitmişti.
"Ah, hayır. Rem!"
Orenda Muray üstünde yattığı için kımıldayamıyordu. Bir şekilde kurtulacak olsa deli gibi ona doğru koşardı.
"Lütfen ölmemiş ol..." dedi fısıltıyla.
Muray sonunda üstünden kalktığında kaçacak vakti olmadı. Onu da kolundan tutup kaldırdı. Bu sefer tetikteydi. Aspen ve Aryan'da orada bir şeyler olduğunu duysalar da hala savaşıyorlardı. Aspen Muray'a güveniyordu tabi. Aryan'da kızına güvenmek zorundaydı.
"Bırak beni pislik!" diye bağırdı Orenda. "Bırak!"
Muray onu duymamış gibi etrafını kolaçan ediyordu. Sadece savaşçmak için yaratılmış gibiydi. iletişim yetenekleri ise sıfır.
"Bırak!"
O kendini kurtaramadan Muray onu kendiyle beraber çekerek Rem'in olduğu yere götürdü. Orenda onu durdurmak için dirense de adama zerre işleemiyordu. En azından Rem'e zaman kazandırırım umuduyla direnmeyi sürdürdü. Muray çalıların oraya yaklaşınca son bıçağını da orada fırlattı. Ses gelmeyince usulca yaprakları araladı. Bıçağı yere saplanmıştı, taze kan birikintisinin hemen yanına. Orenda bu manzarayı görünce yüreği ağzına geldi. Rem yaralanmıştı ama yarası ciddi miydi? En azından hala yaşıyordu. Yaşamaya devam edeceğini umdu.Muray eğilip yerden bıçağını alırken Orenda'nın gözünü yerdeki büyük taş kesti. Fırsat bu fısrsattı. Muray'ın parmakları bıçağın kabzasına değmişti ki Orenda çevik bir hareketle bıçağı kapıp Muray'ın ensesine indirdi. Bayırlır sanmıştı ama Muray sadece dizlerinin üstüne çökmüştü. Bİr kez daha vurmak için taşı kaldırdığında Muray onun bileğini yakaladı. Orenda'nın incecik bileği onun için dal gibi olmalıydı. kafasının arkasından gelen kan boynundan aşağı akarak ona hayvani bir hava veriyordu. Ve ilk defa yüzünde bir duygu göründü; öfke. Muray vurunca öldürülmesi gereken insanlardandı ve ORenda onu sadece yaralamıştı. Bu iyi olmayacaktı.
Muray yerden bıçağını alıp tehditkarca Orenda'nın yüzüne yaklaştırdı. ORenda geri çekilmek isteyince onu elinden tutup çekti. Şimdi bıçak burnunun dibindeydi. orenda gözlerini kapatıp bıçağın soğuk çeliğinin yüzüne değmesini bekledi. Ölecekse ASpen'in elinden olur sanıyordu. Ama çelik ona temas etmedi.
"Al bakalım bunu!"
Orenda bu sesi tanıyordu! Neredeyse gülümseyerek gözlerini açtığında Muray çığlık çığlığa onu serbet bırakarak sizlerinin üstüne düştü. İki eliyle kan revan içinde kalmış dizine sarıldı. Çığlığı sırtklanı andırıyordu. Onun başında da elinde kanlı baltayla Tara duruyordu. Gözlerinde vahşi, Orenda'nın daha önce hiç görmediği bir bakış vardı. Orenda'ya bakmadan baltayı bir kez daha kaldırdı.
"Orenda'ya dokunmayacaktın."
Sonra da indirdi. Bu sefer noktayı koymak için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANARYA
Fantasy"Kanaryam" diyordu bana. Beni bir kafese kapatmıştı. Gerçek, parmaklıklardan duvarları olan bir kafese. Ve benden şarkı söylememi istiyordu. Halkımın katili olan bu adama nasıl şarkı söyleyebilirim ki?